Ülkede çoktandır işler iyi gitmiyor. Doğal olarak iktidar partilerine destek de azalıyor. Bu erimenin çok yavaş olsa da uzun süredir istikrarlı şekilde devam ettiği ortada. Buna mukabil, muhalefet cephesindeki gelişmenin yeterli olup olmadığı bir başka tartışma konusu. Yani iktidardaki erimeyle paralel bir seçmen teveccühü kazanıyor mu muhalefet partileri? Son dönemde yapılan bazı anketlerin bu cephede gösterdiği oy artışları veya eksilişleri ne oranda muhalefet partilerinin kendi aralarındaki geçişkenliklerin, ne oranda iktidardan çalınan desteğin eseri? Peki, Cumhur İttifakının seçmen nezdindeki popülaritesinin tam olarak hangi oranda azaldığını görebilmek için seçime kadar beklememiz gerekiyor mu? Kimileri birbiriyle de çelişen anket sonuçlarını nasıl değerlendirelim?
Bu sorulara cevap bulabilmek için ülkedeki seçmen tercihlerinin mahiyetini ve yönelişlerini halihazırda yaşanan “mevcut sürecin” rakamlarıyla analiz etmeye çalışmak faydalı olabilir.
***
Türk siyasetinde Başkanlık sisteminin beraberinde ittifaklar düzeni ortaya çıkmadan önceki son “normal seçim” 2015’te yapıldı. Önce haziran sonra kasım aylarında iki kere. İlkinde iktidar partisi tek başına hükümet kurmaya yetecek oy alamadı. Partilerin aralarında anlaşıp koalisyon kurmaları da mümkün olmayınca seçim tekrarlandı. Bu sefer seçmenden çok büyük bir destek aldı AK Parti; yeniden tek başına iktidar olma imkanını elde etti.
Oyları yaklaşık olarak yüzde 40’tan yüzde 49’a yükseldi. O seçimde MHP’nin aldığı oy ise yine yaklaşık olarak yüzde 16’dan yüzde 12’ye düşmüştü. (Demek ki ciddi miktarda bir seçmen kitlesi altı ay sonra AK Parti’ye geri dönmüştü. Bir anlamda Cumhur İttifakı benzeri bir yapı “doğal şekliyle” işliyordu daha o zamandan. Ama AK Parti aynı seçimde HDP’ye kaptırdığı seçmenin de nispeten küçük bir bölümünü geri almayı başardı. Bu tabloda CHP ise taban geçişkenliği en düşük parti görünümündeydi.)
Bilahare 2017’de AK Parti ile MHP’nin güçlerini birleştirerek girdikleri başkanlık referandumunda yüzde 52 evet oyu çıktı. Bir yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhur İttifakının adayı Erdoğan yine yüzde 52 civarında bir oyla seçimi kazandı. Aynı sandıktan çıkan milletvekili oylarında da AK Parti ile MHP’nin toplamı yüzde 52 civarındaydı. 2019’daki yerel seçimlerde keza buna yakın bir oran yakalamış görünüyordu Cumhur İttifakı.
Haddizatında AK Parti ile MHP’nin toplam oyları bugüne kadarki hemen her seçimde aşağı yukarı hep aynı oranlarda çıktı. Mamafih son anketler bu oranın şimdilerde yüzde 40’ın bile altına indiğini gösteriyor. Peki, o meşhur geçişkenlik ne oldu? AK Parti’den bıkanların MHP’ye, MHP’ye küsenlerin AK Parti’ye gittiği ikili mekanizma artık işlemiyor mu?
İYİ Parti, Gelecek ve DEVA bu “aradaki” oyları mı deruhte ettiler? Çok uzun zamandır yüzde 25 bandının altında gezinen CHP oylarındaki nispî artışın kaynağı hangi partilerin tabanında?
***
Partilerin halktan aldığı desteğin büyüklüğünü seçimlerdeki yüzdelik oy oranlarına bakarak tarif etmeye alışığız ama aslında bu oylar rakamsal olarak değerlendirilirse, konumuz açısından, son dönemdeki seçmen trafiğinin yönünü ve giderek mantığını anlamak kolaylaşabilir.
Kasım 2015 seçiminde AK Parti ile MHP’nin aldıkları oyların toplamı 30 milyona yakın. (Kullanılan Oy Sayısı: 48 milyon 500 bin.) 2017 referandumunda evet oyu verenlerin sayısı ise 25 milyon. (Kullanılan oy sayısı 49 milyon.) Demek ki Cumhur İttifakı daha sürecin başında 5 milyon seçmen firesiyle işe başlamış…
2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde “ortak aday” Erdoğan’ın aldığı oy 26 milyon. (Kullanılan oy sayısı 50 milyon. Bunun 1,5 milyona yakını ise yurtdışı oylar.) 2019 yerel seçimlerinde ise sandığa giden seçmen sayısı -yurtdışı oylar olmadığı için- 48,5 milyona iniyor. Cumhur İttifakının toplam oyu ise 24 milyona. Kasım 2015 seçimindeki oydan 6 milyon eksik bu sefer. (Ama yanlış anlaşılmasın, yurtdışı oyların bu tabloyu değiştirmesi söz konusu değil tabii. Oradaki oran yüzde 60-40 şeklinde.)
2019’dan bu yana ülke yönetimindeki olumsuz tablo gitgide kötüleşerek devam ettiği için iktidar partilerinin tabanındaki erimenin de hız kesmediğini düşünmek mantıksız olmaz. Dolayısıyla kamuoyu araştırmalarının sonuçlarını bu bakımdan dikkate almak lazım öncelikle.
İkinci olarak, elimizdeki rakamları yerli yerine oturtmak ve bir sonraki seçimin projeksiyonunu yapabilmek için süreç analizine ihtiyacımız var. Bunun için ise bilhassa bugünkü siyasi mimarinin temellerinin atıldığı 2017 referandumundan bu yana devam eden sandık tercihleri çizelgesini bu süreçten önceki son “normal seçim” olan Kasım 2015 sonuçlarıyla mukayeseli olarak analiz etmek icap ediyor. Ancak Kasım 2015 seçimini de Haziran 2015’e göre değerlendirme mecburiyeti olduğu bir başka gerçek. Bugünkü toplumsal ve politik kırılmaların başlangıç noktasını da orada bulacağız.
Bu konuya devam edelim…