Fatih Camii’nin imamının bıçaklanması olayı siyasi provokasyon mu? Konuyla ilgili henüz fazla netlik olmadığı için emin olmak zor ama akıl sağlığı yerinde olmayan bir kişinin işi de olabilir bu. Yani provokasyon amaçlı bir eylem olmayabilir. Veya birileri bir meczubu tahrik ederek bu iş için kullanmış da olabilirler.
Ancak, ister organize isterse bireysel, her ne olursa olsun bu olayın toplumun belirli kesimlerini provoke etmek için kullanılmaya müsait olduğu ortada. KARAR’ın dünkü manşetinde buna işaret ediliyordu:
“Olay üzerine sosyal medyada farklı görüşteki gruplar arasında oluşan tehlikeli gerilim, özellikle seçim öncesinde toplumdaki kutuplaşmayı ‘çatışmaya’ çevirmek için bir kıvılcım arayan çevrelerin varlığını ortaya koydu.”
Fatih Camii, günümüzde “İslamcı” diye adlandırılan siyasi kesim için, sözgelimi Sultanahmet veya Süleymaniye’nin taşımadığı anlamlara sahip bir mekan. Dolayısıyla, söz konusu eylem provokasyon amaçlı ise bu iş için böylesi sembolik bir anlam barındıran bir hedefin seçilmiş olması tesadüf olmayabilir.
Nitekim, FETÖ’nün Balyoz kumpasında da bazı generallerin “Fatih Camii’ni bombalama” planı yaptıkları iddiası ortaya atılmış ve o günlerde dindar kamuoyu kumpas kampanyası lehine mobilize edilebilmişti.
***
Balyoz kumpasından daha önce de Fatih Camii yine sansasyonel bir provokasyon girişimi haberiyle gündeme gelmişti. Almanya’da “Hilafet Devleti” adıyla faaliyet gösteren Kaplancılar örgütünün 1998 yılının 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda gerçekleştirmek üzere bir eylem planladığı ortaya çıkmıştı.
Plana göre Almanya’dan gelen 15 kişi Ayasofya veya Fatih Camii’ni işgal edecek ve “kendilerini şehit etmeye ant içtikleri” için polisle çatışmaya girerek öleceklerdi. Bu kişilerin 28 Ekim’de İstanbul’a gelerek Fatih Camii’nde gerçekleştirecekleri eylemin plan ve keşif çalışmalarını yaptıkları açıklandı.
Gazetelerde çıkan haberlere göre, sanıklar eylemde kullanacakları patlayıcıların bir kısmını otoyol kenarına, bir kısmını ise Fatih Camii’nin bahçesine gömdüklerini itiraf etmişlerdi. Ancak planlanan eylemin gerçekleşmesi zordu. Çünkü dönemin Emniyet Genel Müdürü bu şahısların istihbarat birimlerince Almanya’dan itibaren izlendiklerini açıklamıştı.
Son olarak, iki yıl önce ise İstiklal Caddesinde 6 kişinin öldüğü 99 kişinin yaralandığı bombalı saldırının faili Ahlam Albashır, kendisini azmettiren kişilerle olaydan önce Fatih Camiinde de keşif yaptıklarını söylemişti. Yani İstiklal caddesini bu eylem için uygun bulmasalardı hedef Fatih Camii olacaktı belki de.
***
Bugün tartıştığımız olayın ise bunlara benzeyen bir yanı görünmüyor. Bir meczubun eylemi olması ihtimali yüksek. Ne var ki yargı ve emniyet birimlerinin konuyu kılı kırk yararak araştırıp kamuoyunu tatmin edici şekilde bilgilendirmelerini beklemeliyiz nihai hükme varabilmek için. O zamana kadar da tahriklere kapılmaktan geri durmamız lazım tabii. Ama ne yazık ki “tahriklere kapılmaya açık” bir karakteri var toplumumuzun. Kolayca galeyana geliyoruz. Birbirimize karşı güven duygumuz yok, korku ve endişelerimiz ise çok. Onun için bahse konu bıçaklama olayı talihsiz bir adli vaka bile olsa hassasiyet alanlarımız kurcalanarak arzu etmeyeceğimiz sonuçlara hizmet edecek işler yapabiliriz.
Öyleyse aydınlar, gazeteciler, kanaat önderleri ve elbette siyasetçiler en azından kendi ağızlarına bakan toplum kesimlerine coşku vermek yerine temkin ve itidal tavsiyesinde bulunsalar iyi olur böyle durumlarda. Mamafih adı geçenlerde böylesi bir tutuma nadiren rastlayabiliyoruz.
Üstelik, ülke olarak seçim sathı mailine girmiş olduğumuz ve bu çerçevede kartların yeniden karılmaya başlandığı bir süreçte en başta siyasetçileri kimin sükunete davet edebileceğini düşünmek gerektiği de ortada.