Meydan mitinglerinde salon toplantılarında TV ekranlarında cami kürsülerinde her fırsatta tekrarlanan cicili bicili laflar var. “Adalet mülkün temelidir” onlardan biri…
Ancak adalet mülkün (buradaki anlamı ülkenin) temeli olduğuna göre toplumsal hayatın her alanında adaletin ve eşitliğin sağlanması lazım. Kanun hakimiyetinin veya hukuk devletinin olduğu yerde devlet memuriyetine adam alırken de, üniversite sınavı yaparken de, ihale açarken de, kamu bankasından kredi verirken de adalet gözetilir. Yasalar ve kurallar ülkedeki yoksullar ve güçsüzler için de para ve güç sahipleri için de eşit şekilde uygulanır.
Bu ülkede durum böyle mi? Emniyet ve yargı kurumlarına yolu düşenlerin kaçı bu kurumlara güvenini muhafaza edebiliyor?
Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun otomobiliyle çarpması sonucu hayatını kaybeden motokurye vatandaşımız hayattayken emniyete ve yargıya ne kadar güveniyordu acaba? Bunu bilmiyoruz ama maktulün yakınları bu kurumlara güvenlerini kaybetmiş görünüyorlar. Hasbelkader yolları bu kurumların kapısından geçen vatandaşların büyük çoğunluğu da yaşadıkları tecrübeler itibarıyla güven duygularını kaybediyorlar. Canını dişine takarak görevini yapan, vicdanından başka hiçbir sesi dinlemeyen emniyet ve yargı mensuplarımız hâlâ çoğunlukta. Bunu biliyoruz ama sistemin işleyişi çürük elmaları öne çıkarıyor. Çürümenin önü alınamıyor.
***
İstanbul’da motokurye olarak çalışan Yunus Emre Göçer’e çarparak ölümüne sebep olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, çarptığı kişi henüz hastanede entübe durumundayken karakola ifade verip elini kolunu sallayarak oradan ayrılmış ve yurtdışına çıkmış. Şahıs hakkında yurtdışına çıkışından altı gün sonra yurtdışına çıkış yasağı getirilmiş.
Daha da vahimi, geride iki çocuğuyla tek başına kalan motokuryenin eşi “Görüntüler ortaya çıkana kadar polis bize eşimin intihar ettiğini söyledi. Eşimin motokurye arkadaşları ve kamuoyu baskı yapmasaydı belki de eşimin intihar ettiğini söyleyip olayı kapatacaklardı” dedi.
Diyeceksiniz ki işin aslı şimdiden belli değil. Kimseyi peşin peşin suçlamayalım… Haklısınız, ama işin aslını öğrenmek için yargı kararını bekleyelim de diyemiyoruz artık. Yargıya duyduğumuz güven çok fazla yara aldı çünkü. Geçmiş dönemlerde de yargı kurumlarında işler mükemmel değildi. Ama bu son dönemde işler iyice çığırından çıktı. Düşünün ki alt dereceli mahkemelerin “hükümleri tartışılmadan uygulanması gereken” Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymadığı zamanlara geldik…
***
Tuhaf tuhaf şeyler oluyor memlekette… Mesela bir anda gördük ki dünyanın dört bir tarafından gelen suç örgütleri, uyuşturucu çeteleri, kara para aklama organizasyonları İstanbul’u mesken tutmuşlar. Mafya babaları Türkiye Cumhuriyetinden vatandaşlık alıp faaliyetlerini burada yürütüyorlarmış. Aralarında kavga olmasa bunlar ortaya çıkmayacak ve hiç haberimiz olmayacaktı belki de… Böylesi bir tablonun emniyet ve yargı kurumlarının ihmali olmaksızın meydana gelmiş olabileceğini kim söyleyebilir?
Tuhaf tuhaf şeyler oluyor memlekette… Mesela geçtiğimiz aylarda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, HSK’ye bir dilekçe göndererek kendi kurumunda yasadışı bahis çetesi liderinin, gasp çetesi liderinin ve uyuşturucu tacirlerinin para karşılığında tahliye edildiğini bildirmişti…
Başsavcı dilekçesinde “Maalesef üzülerek müşahede ettik ki; vatan uğruna gelecek nesillere daha temiz bir toplum oluşturmak için mücadele ederken bu süreçte görev alan kimi yargı mensupları devletten alacağı varmış gibi her türlü kirli işi yapmayı kendinde hak görmeye başladı” diyordu.
Olay kamuoyuna intikal ettikten sonra iddiaları konu eden 77 habere ilişkin İstanbul Anadolu Adliyesi’ndeki Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından erişim engeli kararı verildi. Söz konusu iddialarla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığının harekete geçtiğini yazan gazeteci Tolga Şardan ise yine İstanbul Anadolu Adliyesi’nde çıkarılan emirle Ankara’daki evinden alınıp İstanbul’a getirildi ve tutuklandı, bir hafta cezaevinde tutuldu.
***
Bunlar vatandaşın yargıya da bir bütün olarak devlete de güvenini zedeleyen vahim örnekler. Tekrar söyleyeceğim: Gerek emniyette ve yargıda gerekse diğer devlet kurumlarında namuslu ve vatansever kamu görevlileri hâlâ çoğunlukta. Ne var ki sistemin işleyişi çürümeye, yozlaşmaya yol açıyor.
Bunun da sebebi yargı mekanizmasının bütünüyle siyasallaşması… Diğer bütün kurumlarda olduğu gibi kurumsallığın ortadan kalkmış olması… Liyakatin yerini sadakatin alması… Laf dinlemeyenin kulağından tutulup kapının önüne konulması… Her yerde emir demiri keser anlayışının benimsenmesi…
Bütün bunlar neticesinde kurumlarda iç denetimin imkansız hale gelmesi ve vatandaşın devletine güvenemez duruma getirilmesi…
Yakın zamanda yapılan bir kamuoyu araştırmasına katılan her dört kişiden ancak biri yargıya güvendiğini söylüyordu. Geri kalanlar çeşitli seviyelerde güvensizlik ifade etmişlerdi.
Bunlar iyi alametler değil…