Yılbaşı gecesini kana bulayan gece kulübü katliamının ülkedeki muhafazakâr kesimin yılbaşı kutlamalarına karşı tutumuyla ilişkilendirilmesi haksızlık. İlk bulgulara göre yurtdışından geldikleri ve yabancı uyruklu oldukları düşünülen teröristlerin Diyanet’in cuma hutbesinden etkilenerek bu katliamı gerçekleştirdikleri zaten söylenemez. IŞİD’in gerçekleştirdiği bu vahşi katliamdan dolayı ülkedeki bütün dindar insanları töhmet altında bırakmaya çalışanların PKK’nın işlediği cinayetlerin suçunu masum Kürt vatandaşlarımıza yüklemeye çalışanlardan farklı olmadığı, yani amaçlarının toplumdaki kin ve nefret fitillerini tutuşturarak insanları birbirine düşürmek olduğu belli.
Ne var ki bu vesileyle gündeme gelen muhafazakâr kesimdeki yılbaşı hassasiyetinin giderek sağlıksız bir noktaya ulaştığı; bu konunun hem dini yönüyle hem de sosyal açıdan yanlış konumlandırıldığı ve haddinden fazla önemli bir soruna dönüştürüldüğü de bir gerçek. Sosyolojik yönüyle adeta bir provokasyon körüğü haline gelen bu probleme karşı ilahiyat hocalarının ve Diyanet’in sorumluluklarını yerine getirmedikleri de başka bir gerçek.
Her şeyden önce, gerek dünyada gerekse bizim ülkemizde yapılan yılbaşı kutlaması Hıristiyanların Noel kutlamasıyla aynı şey değil. Noel Baba figürünün bu kutlamalara dahil edilmesi gibi özentiden kaynaklanan bazı çarpıklıklar bir tarafa, 31 Aralık akşamında evlerinde oturup kuruyemiş ve meyve yiyerek televizyon seyreden milyonlarca Müslümanın aslında “Hıristiyanlara benzemeye çalışma” niyetine sahip olduğunu varsaymak hadsizlik.
Yılbaşı kutlamalarının Batı kökenli olduğu, bizim kültürümüzden kaynaklanmadığı bir yere kadar doğru. Gönül ister ki kendi öz kültürümüzün ürünleri doldursun toplumsal yaşayışımızı. Ama kültürler arasındaki etkileşimin giderek inanılmaz ölçülere çıktığı bir devirde bunu yapmak hiç kolay değil. Seyrettiğimiz televizyon veya kullandığımız otomobil için de geçerli olan bu durumun kültürel ürünler için de söz konusu olmaması düşünülemez herhalde.
Aslında işin özeti şu: Yaratıcı ve üretken toplumların ürünleri öbür toplumlarda da müşteri bulabiliyor. Tarih boyunca gözlemlediğimiz bir realite bu; sadece bugüne mahsus bir durum değil. Mesela Osmanlı kültürünün yaratıcı ve üretken olduğu devirlerde Avrupa sosyetesinde “Türk modası” vardı. Avrupalı zenginler “Türk kostümleri” giyiyor, Türkçe öğreniyor, evlerinde şark odası yaptırıyor; hatta bazıları köşklerinin kulelerini minare şeklinde inşa ettiriyordu. 16-18. yüzyıllar arasında Almanya’dan İngiltere’ye, Avusturya’dan Hollanda’ya kadar bütün kıtayı kasıp kavuran ve Avrupalıların kendi dillerinde “turquerie” adını verdikleri bu trendin 19. yüzyıldan itibaren tersine dönmüş olduğunu söylemeye gerek yok.
***
Bugünkü şekliyle yılbaşı kutlaması aslında modern bir adet. Ancak tarihin hemen her döneminde ve bilebildiğimiz birçok kültürde “yeni yıl kutlaması” var. Sözgelimi bahar dönencesi olarak kodlanan 21 Mart tarihi kuzey yarımküredeki toplumların neredeyse tamamında binlerce yıldır yeni yıl bayramıdır. Çünkü özellikle tarım toplumları için kış mevsiminin bitip tabiatın yeniden canlandığı dönem yeni yılın başlangıcı kabul edilmeye ve aynı zamanda bayram olarak kutlanmaya layık bir zaman dilimidir.
Her ülkede farklı isimlerle ve farklı usullerle kutlansa da özünde aynı anlama gelen bahar bayramı kutlamaları Avrasya coğrafyasının ortak ve kadim geleneğidir. Bizde son zamanlarda “etnik tartışma konusu” olarak gündeme gelen Nevruz Bayramı da bunun mahalli versiyonlarından biridir. Bir diğer versiyonu Hıdrellez’dir.
Bugünkü yılbaşı kutlamalarının ise kadim tarım toplumunun değil, modern sanayi toplumunun şartlarına hitap ettiği ortada. Bu geleneğin Avrupa’da ilk ortaya çıktığında geçmişteki “kış dönencesi” kutlamasından esinlenmiş bir çerçevede şekillendiği anlaşılıyor. Gelgelelim aşağı yukarı aynı zaman diliminde kutlanan Hıristiyanlığın Noel’ine alternatif laik bir bayram olarak benimsenmiş olduğu da pekâlâ söylenebilir. (Buna mukabil zaten Noel’in de ilk olarak Pagan devirdeki kış bayramına monte edilmek suretiyle Avrupa toplumlarına benimsetilebildiği başka bir realite.)
***
Uzun lafın kısası: Yılbaşı kutlamasının Hıristiyanlıkla doğrudan bir ilgisi yok. Ayrıca yeni bir yılın başlamasını eğlenerek karşılamanın dinî bir sakıncası yok. Din adamlarının bu kutlamalarda taşkınlık ve ölçüsüzlük yapılmasına karşı çıkmaları ve özellikle başka bir dine ait figürlerin kullanılmasından rahatsızlık duymaları son derece doğru. Yani, mesela “yılbaşında içki içmeyin, kumar oynamayın” diyebilirler. Ancak “yılbaşını kutlamayın” demeleri doğru değil. Ona bakarsanız, Nevruz da dinî kökenli bir bayram değil ama kimseye Nevruzu kutlamayın demiyoruz. En fazla “kutlayın ama taşkınlık yapmadan, insanları rahatsız etmeden, lastik falan yakmadan kutlayın” diyoruz.
Şu da var: Türk toplumunu kavgasız gürültüsüz ve birlik içinde yaşatmak istiyorsak bazıları evvelden beri var olan bazıları ise modernleşme döneminde ortaya çıkmış birtakım kültürel farklılıklar zenginlik olarak görülmeli. Farklılıklar kaşınmamalı. Bunlardan birini diğerine tercih etmek kararı bireylerin iradesine bırakılmalı; bu seçim devletin veya hükümet kurumlarının işi olmamalı. Dört bir taraftan devasa problemlerin üstesinden gelmek için milletçe mücadele verdiğimiz bir dönemde birileri de hiç değilse toplumsal fay hatlarını harekete geçirecek tutumlardan uzak tutulmalı.