Millet İttifakının ortak adayı Kılıçdaroğlu esas itibarıyla milliyetçi muhafazakâr sağ seçmenden gerektiği kadar yüksek oranda bir destek alamadığı için seçilemedi. Çünkü bizim toplumumuzdaki baskın siyasi eğilim sağdadır. Sağdan oy alamadan iktidar yolu açılmaz.
Millet İttifakı CHP ile sağ muhalefetin işbirliğine dayalı bir hareketti gerçi ama ittifakın sağ kanadı beklenen başarıyı gösteremedi; AK Parti ve MHP tabanlarından kayda değer miktarda oy çekemedi.
Bu sonuçtan dolayı ittifak içindeki sağ partileri suçlayanlar haksız değiller elbette. Bu cephedeki hatalar, kusurlar, yetersizlikler konuşulmadan muhalefetin seçimdeki başarısızlığını değerlendiremeyiz. CHP yönetiminin yanlışları kadar Masa’daki ortaklarının zaafları da analiz edilmeli.
Ne var ki esas olarak “sağ kesimden yeterli oy gelmemesi” realitesine dayanan söz konusu başarısızlığın bir sebebi de “CHP solu”nun sağ seçmeni aslında bu işbirliğinin hiç de cazip olmadığına ikna etmiş olmasıdır.
***
Altılı masanın teşekkülü yalnızca siyasi açıdan değil, Türkiye’deki toplumsal kutuplaşma ikliminin zayıflatılması gereği bakımından da değerli bir fırsattı. Her ne kadar öncelikle siyasi aritmetiğin ve konjonktürün gereği olarak bir araya gelmiş olsalar da farklı kültürel/ideolojik arka planlara sahip partilerin farklılıklarını bir yana bırakıp milletin selameti adına iş birliği masasına oturabilmiş olmaları önemli bir imkândı.
Buna karşılık tam da kutuplaşma ikliminin etkisiyle bu iş birliği masasını kabullenmekte zorlanan birileri de vardı. Sokaktaki adamdan söz etmiyoruz. Belirli bir camiada kanaat önderi konumunda görünen aydınlardan, yazarlardan söz ediyoruz.
Söz gelimi belirli bazı yayın organlarında çıkan ve “Altılı masanın sağcı partilerini” hedef alan yazılarda kendilerini söz konusu masanın sahibi gibi gördükleri anlaşılan kimi kalemler masadaki beş partiyi “masadan atmakla” tehdit etmekten geri kalmıyorlardı.
İYİ Parti için “ırkçı otoriter siyasetten gelen”, Saadet için “Demokratik Rejim karşıtı şeriatçı hayalleri olan”, Demokrat Parti için “Demokratik Rejimi tahrip eden Demokrat Parti ile adı bile aynı olan parti”, Gelecek ve DEVA için ise “Bu siyasal kâbusu başımıza getirenlerin lider kadrosu tarafından kurulan öteki iki küçük parti” ifadelerinin kullanıldığı yazılar kaleme alınıyordu.
***
“Sağcılardan oy almak uğruna Atatürk’ün kurduğu partiyi Atatürk düşmanlarına teslim ettiniz” suçlaması en çok tekrarlanan ezberlerden biriydi söz konusu kesimde.
Oysa bu “Atatürk düşmanları” kategorisi o kadar geniş ki bu yüzden CHP oyları 1970’lerden bu yana bir türlü yüzde yirmiler bandının üzerine çıkamadı. Milletin yüzde seksenini onca zamandır “Atatürk’ün kurduğu parti”den uzak tutma başarısını (!) göstermiş bulunan bu zümrenin bugünkü CHP’deki yenilenme çabalarına da Atatürkçülük adına itiraz etmeleri sürpriz değil.
CHP’yi toplumun geniş kesimleriyle buluşturmanın “gerçek anlamda sol bir siyaset izlemekle” veya “gerçek anlamda Atatürkçü bir siyaset izlemekle” mümkün olduğunu savunup duranlar bunu bir türlü başaramadılar. Toplumun geniş kesimleriyle diyalog ve iş birliği içinde kitle partisi siyaseti izleyen bugünkü yönetim bunu başardı. Kılıçdaroğlu “dostlarla birlikte iktidar” siyasetiyle işlevsel bir muhalefet bloku inşa ederek muhalif seçmenin ortak hareket etmesini sağlayabildi. Bu sayede CHP İstanbul ve Ankara belediyelerini çeyrek asır sonra AK Parti’nin elinden aldı.
Buna karşılık o günlerde “Ekrem İmamoğlu yeterince Atatürkçü değil, Mansur Yavaş yeterince solcu değil” diyerek bu siyasete itiraz edenlerin sesi hiç kesilmedi. Bu sesler kulaklarda uğuldamaya devam ederken girdiğimiz 14 Mayıs ve akabinde 28 Mayıs seçimlerinde milliyetçi muhafazakâr sağ seçmenin Millet İttifakı’na teveccühünü sağlamak kolay değildi.
Durumu özetleyerek söylemeye çalışırsak, CHP seçmeninin değil ama CHP camiasında bir kesimin ilk günden bu yana AK Parti’ye “eşleri başörtülü diye” karşı olmasıyla Erdoğan yönetiminin ikinci on yılda otokrasiye yönelmesine yönelik itirazların büyüttüğü sağ muhalefet kan uyuşmazlığı yaşadı. Mevcut iktidara karşı oluş gerekçeleri aynı değildi çünkü.
Bunun neticesinde geniş sağ kesimden arzu edilen oy geçişi gerçekleşmediği gibi, CHP camiasında da -herhalde sağ siyasetle bir arada olmayı sindirmenin zorluğu yüzünden- Millet İttifakı’na destekte ciddi fireler görüldü. Öyle ki “Banyo terliğini bile aday yapsalar oy vereceğiz” diyenlerin bir kısmı bile Kılıçdaroğlu’na oy vermedi.
Şimdi bütün bu ahval ve şerait altında, “CHP’nin yenilenmesi” konusu tartışılıyor…
Otokrasiye karşı parlamenter sisteme dönme, kuvvetler ayrılığını ve rasyonel yönetimi yeniden tesis etme gibi amaçlar doğrultusunda Altılı Masa’da yer alan muhalif partiler ile iktidardaki AK Parti ve MHP arasında hiçbir fark görmeyen bir zümrenin bu tartışmalarda sesinin yine çok çıkması “Cumhuriyeti kuran parti”nin geleceği adına ne yazık ki ümit verici bir alamet değil.