CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün Maltepe’deki miting alanında sonlanan uzun yürüyüşü daha önce benzerine rastlamadığımız bir eylem biçimi olarak dikkat çekmekle kalmadı; aynı zamanda siyasi iklim üzerinde ciddiye alınması gereken etkilere de yol açtı.
Bazıları bu eylemin zamanlamasını haklı gerekçelerle eleştirdiler ama yürüyüşün tam da 15 Temmuz’un yıldönümüne rastlaması Kılıçdaroğlu’nun takvim tercihinden ziyade CHP’li Berberoğlu’nun tutuklanmasına tepki olarak başlatılmasıyla ilgili. Ne var ki tam da bu sebeple, yani FETÖ’nün MİT tırları kumpasıyla bağlantılı bir konudan hareket edilmesi yüzünden geniş bir kesimin CHP’nin Adalet yürüyüşüne mesafeli durduğu söylenebilir.
Pazar günkü miting konuşmasında Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz konusunda halkın geniş kesiminin hassasiyetlerine hitap eden ifadelerinin yanında “hapisteki askerler için, linç edilen askerler için yürüdük” gibi nereye gittiği belirsiz bazı beyanlarda bulunmaktan geri kalmaması bu konuda ana muhalefet cephesinde hiç değilse bir kafa karışıklığı olduğunu gösteriyor.
16 Nisan referandumu öncesinde ortaya atılan “kontrollü darbe” iddiasının uyandırmış olduğu tepkilere rağmen hâlâ bu konuda netlik gösterilmemesi ciddi bir sorun.
***
Peki, özellikle AK Parti ve MHP tabanlarını rahatsız eden böylesi çıkışlar CHP tabanında rahatsızlık uyandırıyor mu? Hayır, aksine çoğunlukla memnuniyetle karşılanıyor. O tabanda mevcudiyetini bildiğimiz bir hissiyata karşılık geliyor bu söylem.
Ama biliyoruz ki Kılıçdaroğlu yönetimi epeyce süredir CHP’yi geleneksel tabanının dışına taşımaya yönelik bir siyasi strateji izliyor. Bu söylem o stratejiye uygun mu diye bakılması lazım.
Zaten 16 Nisan sonrasında artık yalnızca geleneksel parti tabanlarına dayalı bir siyaset anlayışının sürdürülmesinin anlamı kalmadı. Bir parti yüzde 49,5 oy bile alsa bunun siyasi değeri eskisi kadar önem taşımıyor. Bu durum yalnızca CHP için değil, başta iktidardaki AK Parti olmak üzere bütün siyasi kurumlarımız için de geçerli elbette… Dolayısıyla siyasetin daha kapsayıcı olması için daha müşterek hassasiyetlere dayanması gerektiği ortada.
Yanlış anlaşılmasın, Kılıçdaroğlu yönetimi yukarıda sözünü ettiğim stratejinin uygulanmasında başarısız oldu demiyorum. Hatta şahsen başlangıçta hiç ummadığım ölçüde başarılı bir liderlik performansı gösterdi Kemal Bey. Hem partisi üzerinde otorite kurdu hem de belki Ecevit’ten sonra toplumun geniş kesimlerine ulaşma konusunda en istekli CHP lideri oldu. Kendisini ve partisinin ideolojik yapısını geriye çekerek sergilediği siyaset 16 Nisan referandumundaki hayır oylarının yüksek oranlara ulaşmasında da pay sahibi oldu. Bunu kabul etmek lazım.
Bu çerçevede CHP liderinin hangi amaçla olursa olsun toplumun bütünü karşısında kapsayıcı olmaya çabalamasını takdir etmemiz gerekir. Ne var ki bu partinin hem tarihî bagajından hem de mevcut tabanın sosyokültürel yapısından kaynaklı bazı uyumsuzluklar söz konusu stratejinin pratiğinde problem çıkarıyor.
Sözgelimi, Maltepe’deki mitingde “Mavi Marmara şehitleri için yürüdük” diyen, hatta Kuran’ı Kerim’den ve hadisi şeriflerden alıntı yaparak konuşan CHP liderinin bir gün önce 28 Şubat’ın simgelerinden Kemal Alemdaroğlu ile omuz omuza yürürken gözüktüğü fotoğraflarının basına servis edilmiş olması eylem-söylem çelişkisine bir örnek…
***
CHP’nin “Adalet Yürüyüşü” en başta partideki iç ayrışmaları bitiren veya erteleyen, bu arada Kılıçdaroğlu’nun liderliğini pekiştiren bir işlev gördü. Ama kendi parti tabanının dışındaki toplumsal kesimler üzerindeki etkisi pek belli değil. Bunu biraz da önümüzdeki günlerde sürdürülecek tutum ve kullanılacak dil belirleyecek.
Ne var ki bu noktada CHP yöneticilerinin Maltepe mitingine katılımın yüksekliğine gereğinden fazla takılmaları ciddi bir risk belirtisi. Maltepe meydanındaki insanların sayısı her ne kadar güncel siyasetin tartışma konusu olsa da CHP’nin büyük bir kalabalık toplamayı başardığı ortada. Bu başarının da politik bir anlamı var elbette ama sayıdan ziyade bu kalabalığın 2007’deki Cumhuriyet mitinglerindeki kalabalıklarla benzerliği veya farklılığı önem taşıyor bugün. Daha doğrusu, bundan tam 10 yıl önce büyük şehirlerin meydanlarına toplanan kalabalıklara sunulan siyasetle Kılıçdaroğlu yönetiminin bugün topluma sunduğu/sunacağı siyaset arasındaki benzerlikler veya farklılıklar belirleyecek CHP’nin geleceğini.
Çünkü bugünkü mesele sadece tek parti devrinin toplumsal hafızadaki tortuları değil. Uzak geçmişin izleri kendiliğinden bulanıklaşıyor zaten ama yakın geçmişin anıları hâlâ çok taze. Dolayısıyla geçtiğimiz on yılın CHP’sinden farklılaşamayan bir CHP’nin kendi tabanının dışındaki kitlelere ulaşması ve toplumun geniş kesimlerinde -bırakın destek bulmayı- kendisine muhatap bulabilmesi bile zor.