Diyanet İşleri Başkanlığının toplumdaki cep telefonu bağımlılığı sorununa dikkat çekmek için hazırlattığı kamu spotunda kendisine çay ve kek getiren eşinin yüzüne bakmayan bir koca anlatılıyor. Diyanetin toplumu aydınlatma veya uyarma amaçlı kamu spotları hazırlaması görevinin gereği zaten. Ama kendisini ilgilendiren bunca mesele varken telefon bağımlığı konusu mudur önceliği bu kurumun?
Ateizmin ve Deizmin altın çağını yaşadığı bir dönemde Diyanetin dinî konularda topluma ulaştırma ihtiyacı hissettiği bir mesaj yok mudur?
Diyanetin filminde bundan çok daha önemli başka bir problem var: Dini “asrın idrakine söyletmesi” gerekirken, tam aksine geçmiş asırlara ait toplumsal normları sanki dinin gereğiymiş gibi göstermeye çalışması.
Filmde bir erkek koltukta otururken eşi bir tepside çay ve kek getirip ikram ediyor. Elindeki telefona dalmış olan adam karısının yüzüne bile bakmadan alıyor bardağı ve tabağı. Bu davranışı yalnızca cep telefonunun kabahati olarak göstermesi bir yana Diyanet’in filminde erkek ve kadının ev içi rollerini bugün şehirleşme ve yaygın eğitim aracılığıyla artık geçmişte bırakılmaya çalışılan birtakım sosyokültürel kalıplar içinde yansıtması en azından yanlış bir mesaj.
***
Bir kadının evin salonundaki koltukta rahat rahat oturan kocasına çay ve kek servisi yapması hayatın olağan akışı içinde anormal de değil, yanlış da değil. Ama bu görüntünün aile hayatının normu gibi veya karı-koca ilişkisinin sembolü gibi kabul edildiği izlenimini vermenin günümüzde özellikle kadınların çoğu tarafından hoş karşılanmayacağı bilinmek durumunda.
Bilhassa kadın-erkek eşitliği konusunun alabildiğine tartışma konusu olduğu ve bu tartışmanın büyük ölçüde din bağlamında sürdürüldüğü bir dönemde böyle bir görüntünün Diyanet tarafından bu şekilde sunulması basit bir “iletişim kazası” olmasa gerek. Nitekim Diyanet bundan önce yayımladığı bir başka kamu spotunda da “sosyal medyada fazla vakit geçirdikleri için çocuklarıyla yeterince ilgilenmeyen ev kadınları/anneler sorunu”na dikkat çekmişti!
Elbette bu görüntü(ler) birçokları için hiç de rahatsız edici olmayabilir. Ne de olsa kültürel kodları toplumsal zihniyet üretir. Toplumsal zihniyeti de büyük ölçüde maddi şartlar. Ki bu maddi şartlar zamana ve coğrafyaya bağlı olarak farklılaşır. Sonuçta binbir çeşit toplumsal norm oluşur.
Dolayısıyla bir toplumda ayıp sayılan bir davranışın başka bir toplumda olumlu karşılanması olmayacak şey değil. Ama ne olursa olsun bunları dine bağlamaktan kaçınmak gerekir ki hem bundan din zarar görmesin hem de toplumsal gelişmeler sağlıklı şekilde kendi yolunda ilerleyebilsin.
Unutmamak gerekir ki dinin zemini değişken toplumsal normlar değil temel insani değerlerdir. Toplumsal normlar dinin ruhuna aykırılık taşımadığı sürece bunlar dini değerlerle kaynaşarak bir toplumsal değerler sistemi (kültür veya ideoloji) oluşturur ve oluşturmuştur tarih boyunca. Dine açıkça aykırılık taşımayan veya dinle doğrudan çatışmayan kültürdür bu, dinin kendisi değil.
***
Ne var ki zamana ve zemine bağlı olarak teşekkül etmiş birtakım toplumsal normları -veya daha geniş anlamda beşerî kültürü- din saymak, dinin yerine geçirmek veya dinle özdeş kabul etmek dinin temel kaynağını yok saymaya varır.
Bugün Müslümanların en büyük sorunu bu: Tarihte yaşanmış sosyal tecrübeleri veya dinin farklı kültürel ortamlardaki farklı yorumlanışlarını İslam’ın kendisi sanmak.
Oysa “dinî olan”la “toplumsal/tarihsel olan” arasında ayrım yapılamadığında dini bir kalıba sıkıştırmış ve dahası özgün mesajın yerine bu mesajın herhangi bir yorumunu geçirmiş oluyorsunuz.
Böylece aslında Diyanet ve ilahiyatçı hocalarımız başta olmak üzere bütün Müslümanların üzerinde düşünüp tartışmaları gereken sorunlar ortaya çıkıyor: Dini birtakım basit şekil kurallarına indirgemek, ahlakı yalnızca kadın-erkek ilişkilerine hasretmek, akılla inancı yarıştırıp dini adeta bilim tarafından çürütülebilir bir “bilgi türü” haline getirmek…
Bu yaklaşımın verdiği en büyük zarar şüphe yok ki dinin her çağın insanına hitap edebilme kabiliyetini ortadan kaldırması ve dolayısıyla bugünkü nesillerin maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap veremez hale getirmesi.
Ateizmin ve deizmin gençler arasında hatta imam hatip okullarında bile hızla yayılması bu yüzden. Geleneksel din anlayışının bugünün dünyasına söyleyecek sözünün kalmaması yüzünden. Çünkü geleneksel din anlayışı dinin kendisi değil.
Diyanet de sıradan bir kurum değil. Yayımladığı kamu spotunda, konu cep telefonu bile olsa, halka verdiği mesaj da önemli.