14 Mayıs’a topu topu iki hafta kaldı… Bütün anketler seçimin sonucunun bir iktidar değişimini getirmesi ihtimalinin tek seçenek haline geldiğini gösteriyor.
Her şeye rağmen oyları yüzde kırk bandından yukarı çıkamayan Cumhur İttifakının cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmesi aritmetik olarak mümkün görünmüyor artık.
Belli olmayan kısmı seçimin ilk turda mı biteceği yoksa ikinci tura mı kalacağı. Onu da çok yakında göreceğiz zaten.
Şimdi beklenen mevcut iktidarın bu sonucu demokratik olgunlukla karşılamasıdır. Bunu yapacak mı AK Parti ve ortakları?
Ne yazık ki bu hususta yapılan bazı açıklamalar ve kullanılan bazı ifadeler kuşku uyandırıcı nitelikte.
Son olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “14 Mayıs 2023, Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir” şeklinde bir açıklama yaptı.
***
Bu son derece talihsiz bir beyan. Sandığın meşruiyetinin daha şimdiden tartışma konusu yapılmak istenmesi endişe verici. Bunu seçimin güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanı’nın yapıyor olması endişeleri daha da arttıran bir husus.
Demokrasinin en temel prensibi olan sandık iradesini “darbe” diye nitelemek iyi niyetle izah edilemeyecek bir tutumun habercisidir ancak.
Sandıktan kendileri çıktığında demokratik süreç anlamına gelen oy kullanma hakkı, seçmen iradesi başka yönde tecelli ettiğinde ne diye “darbe” demek olsun?
Ülkeyi kimin yöneteceğine her halükârda siz karar verecekseniz, o zaman niye seçim yapıyoruz?
***
Başka vesileyle yazmıştım: Türkiye’de sağ siyaset geleneği milli irade ve sandığın üstünlüğü prensiplerine dayalı bir demokrasi anlayışının savunucusu olageldi. Bir ölçüde konjonktürel zorunlukların gereği olsa da sağ siyasetin hiç değilse “dili” bu çizgiden ayrılmadı.
Terakkiperverlerden Serbest Fırka’ya, Demokrat Parti’den Adalet Partisi’ne, ANAP’tan Millî Görüş partilerine kadar uzanan bu çizgi milli iradeyi ve sandığın üstünlüğü anlayışını esas aldı hep.
AK Parti de ilk yıllarında bu çizgideydi. Bilhassa bürokratik vesayet tehdidi karşısında “Sandığın dediği olur” şeklinde net bir demokratik tutum sergilendi o dönemlerde.
Şimdi gelinen nokta ise artık “siyaset” yöntemi olarak sandığı ve dolayısıyla milli iradeyi umursamayan bir bakış açısının benimsenmiş olduğu izlenimi uyandırıyor.
Kabul etmek gerekir ki 2019’da İstanbul seçimini iptal ettirmek sandığı tanımamak, milli iradeyi yok saymak demekti. O zaman seçim ikinci kez yapıldı ve millet bu husustaki mesajını net bir şekilde verdi.
Bugün ise benzer bir müdahaleye tevessül etmek çok daha vahim sonuçlara yol açar iktidar partisi açısından.
İktidar partisinin önümüzdeki seçimin ardından bir dönem muhalefette kalıp bu süreçte halka kendisini yeni baştan anlatarak tekrar iktidara gelme şansı olabilir. Ama milli iradeyi tanımama tavrı seçmen nezdindeki itibarınızı tamamen sıfırlayarak bu şansı da ortadan kaldırabilir.
“Mızıkacaksanız oynamayalım” der size bu millet.