Katar’ı hedef yapan dış politikası değil

İbrahim Kiras

Katar’a yönelik son abluka girişimine Kuveyt hariç bütün komşuları katıldı. Bu noktadan bakıldığında Doha yönetiminin nasıl olup Körfez ülkelerinin tamamını karşısına aldığını sorgulamak kadar, mevcut politikalarını sürdürerek bugüne kadar nasıl gelebildiğini de düşünmek gerekir.

Geçenlerde de yazmıştım: Katar hem dış politikada izlediği yolla bölgesinde kendi gücünün çok üstünde bir güç kullanma imkânı elde ediyor hem de finansal imkanlarını doğru kullanarak yaptığı yatırımlarla Batı dünyasında etki gücü elde ediyor diye…

Doha rejiminin hem Londra’yla hem de Washington’la kurduğu “çok özel” ilişkilerden Aljazeera kanalının stratejik işlevine kadar Katar devletinin elindeki bütün bu asetleri iyi yetişmiş, donanımlı ve dünyaya açık bir nesil üretti. Bu nesil esas itibarıyla Kuveyt’in işgaline şahit olup ülkelerinin etliye sütlüye bulaşmadan sadece petrol üretip satarak varlığını sürdürme politikasının hiçbir şeyin güvencesi olmadığını görmüştü. 1995’de kansız bir saray darbesiyle işbaşına gelen genç emir Hamad’la birlikte Katarlılar yeni bir yola girdiler ve bugüne kadar küçücük bir ülke olarak koskoca Körfez bölgesinde tek başlarına kendi ajandalarını uyguladılar. Bugün gelinen noktada bir duvara toslanmış olsa da netice itibarıyla kayda değer bir “başarı”ya imza attılar.

****

Elbette petrol ve doğalgazın getirdiği muazzam paralar olmasa bu başarı sağlanamazdı… Ancak eline para geçen her devletin yaptığı şeyler değil Katar’ın başardıkları.

Mesela Suudi Arabistan bunların çoğunu yapabilmiş değil. Gerçi OPEC’in ve bilhassa İKÖ’nün kuruluşundaki rolü stratejik bir bakış açısına yabancı olmadığını gösteriyor ama Katar’ın yakın zaman içinde birbiri ardına oluşturduğu Aljazeera, Qatar Airways veya Qatar Telecom gibi küresel sahnede rol kapan “ticari kurum”ların benzerini Suudlar meydana getirebilmiş değiller.

Bu noktada sadece BAE rekabet edebiliyor Katar’la. Petrol ve doğalgazı olmaksızın bir cazibe merkezi olmayı başaran ve bu arada Emirates Airline gibi küresel markalar yaratabilen Dubai Emirliği özellikle. Buna karşı Abu Dabi’nin komşusuyla rekabet için teşkil ettiği Etihad Airways’in büyük parasal yatırımlar sayesinde belli ölçüde büyüdüğü ama ticari başarı anlamında Emirates Airline ile Qatar Airways’in gerisinde olduğu söyleniyor.

Ancak BAE’nin patronu konumundaki Abu Dabi’nin petrolü ve dolayısıyla parası çok ve bu parayı siyasi güce dönüştürme becerisi gösterebiliyor. Dolayısıyla Katar’ın her cephede karşısına çıkabiliyor. Yeri gelmişken, söylemekte fayda var: Katar’a yönelik bugünkü kuşatmanın mimarı büyük komşusu Suudilerden ziyade kendi “akranı” BAE. Emirlikler içinde de hususen Abi Dabi.

Öteden beri hemen her alanda kıyasıya devam eden bu rekabet ve mücadelede Suudilerin daha ziyade BAE tarafında durdukları vakıa. Ne de olsa Katar’ın izlediği politikalar kısa ve orta vadede olmasa bile uzun vadede Suudi monarşisini tehdit eder nitelikte. Ama Doha’ya karşı Abu Dabi’nin öfkesi ve kininin muadili aşırı bir husumet yok Riyad Sarayında. Hatta galiba Abu Dabi’nin Katar nefretinin benzeri bir yaklaşım BAE içindeki diğer emirliklerde de yok.

***

Katar ile BAE arasındaki mücadelenin tezahürleri her alanda görülüyor. Futbolda bile. Avrupa’daki kulüp satın almaları ve sponsorlukları düşünün. Söz gelimi İngiltere’nin köklü kulüplerinden Manchester City’nin çoğunluk hisseleri BAE’nin patronu Abu Dabi Emirine ait. Buna mukabil Fransızların gözdesi Paris Saint-Germain Kulübü Katarlıların.

Dünya futbolunun vitrin ülkesi İspanya’da da Katar Vakfı Barcelona Kulübü’nün sponsoru; Emirates ise Barcelona’nın en büyük rakibi Real Madrid’in.

Aslında BAE’nin futbol yatırımları tutar olarak rakibinin harcamalarından belki daha fazla ama maçın galibini belirleyen golü yine Katar attı. Aslında anlamlı bir futbol geçmişi olmayan Katar 2022’de Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak. Bu iş için ayırdığı bütçe 200 milyar dolar. Bu paranın hatırına 1930’dan bu yana haziran ve temmuzda oynanan Dünya Kupası maçlarının Körfez’deki hava şartları yüzünden Kasım-Aralık aylarında yapılması bile kabul edildi.

Bugünkü abluka çerçevesinde bu turnuvanın da iptalini istiyor Katar’ın rakipleri. Çünkü bütün bu harcamaların amacı uluslararası alanda itibar ve meşruiyet kazanma arayışı. Dolayısıyla futbol sahası da bir siyasi mücadele sahası.

Futboldan daha önce medya var tabii. İki rakip kozlarını gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında paylaşmaktan geri durmadılar geçtiğimiz yıllar boyunca. Özellikle İngiliz ve Amerikan medya sektörlerine karşılıklı olarak büyük paralar akıttılar.

Abu Dabi’nin Batı dünyasındaki medya yatırımları Katar’dan aşağı kalmıyor ama Aljazeera gibi bir markası veya enstrümanı da yok neticede. Belki fazla da ihtiyaç duymadığından. Haddizatında BAE strateji olarak kendisini Suudi Arabistan’a yapıştırmış durumda. Abu Dabi Sarayı için dış politika öncelikle Riyad’ı etkilemek veya yönlendirmek demek.

Netice itibarıyla Abu Dabi elindeki devasa imkanlara ve büyük komşusunun desteğine rağmen ne medyada ne de futbolda rakibini alt edemedi. Dolayısıyla diplomatik yollarla da Doha’yı durdurmak mümkün olmadı. Zaten iki yıl önce 1995’in rövanşı gibi bir saray darbesiyle emir değiştirildi. Ama Katar’ı yöneten nesli değiştirmek mümkün olmadığı için Doha’daki yönetim refleksleri fazla değişmedi. Netice itibarıyla dünyadaki konjonktürün de izniyle somut güç kullanımı yoluyla Körfez’deki “çıban başı”nın alt edilmesine girişildi.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.