Suudilerin yabancı bir ülkede adeta ellerini kollarını sallayarak işlemeye cüret edebildikleri Kaşıkçı cinayeti birçok bakımdan bardağı taşıran damla olmuş görünüyor. Bugünkü veliaht prensin yönetimi fiilen ele geçirdiği günden itibaren siyasi rakiplerine yönelik icra ettiği devlet terörünü bütün dünya tepki içinde ama bilinen sebepler yüzünden son tahlilde yutkunarak izlemişti. Bu defa bardak taştı, çünkü uluslararası toplumun yazılı ve yazısız kurallarının birden fazlasını ihlal eden bir girişim neredeyse dünyaya meydan okurcasına sahnelendi İstanbul’da.
Suudilerin kaynağı petrol paraları olan bir siyasi gücü kullanarak uluslararası arenada istedikleri gibi at koşturmalarının da bir sınırı olduğu görülmüş oldu böylece. Aslında sessiz bir konsensüs olarak Riyad yönetiminin stratejik oyun alanı Körfez başta olmak üzere Ortadoğu bölgesiyle sınırlı. Avrupa ülkelerinde veya ABD’de yapamayacaklarını Lübnan’da, Mısır’da, Bahreyn’de vs. yapabiliyorlar. Ama Türkiye elbette Suudilerin arka bahçesi değil. Dolayısıyla Suud’un kendi arka bahçelerinden birinde gerçekleştirmiş olsa bile dünyayı ayağa kaldırması muhakkak olan bu vahşi cinayeti Türkiye’de işlemesinin aynı zamanda Ankara’ya yönelik bir hakaret ve meydan okuma anlamı içerdiği düşünülüyor.
Riyad’ın malum gücü dolayısıyla Türkiye bu ülkeyle doğrudan bir çatışma içine girmek istemiyor doğal olarak. Ancak bu vahşi cinayetin uyandırdığı toplumsal tepkinin de baskısıyla böylesi bir cüretin cevapsız bırakılması bu saatten sonra sözkonusu olamaz.
Öte yandan, Ortadoğu’da bir yanında Katar’la Türkiye’nin yer aldığı cepheleşmenin karşı tarafında BAE, Mısır, Bahreyn gibi ülkelerle beraber yer alan Suud Krallığının bugüne kadar bize yönelik sürdürdüğü hasmane tutuma karşılık verme fırsatının da siyaseten göz ardı edilmesi düşünülemez.
***
İstanbul’daki vahşi cinayetin faillerinin Suud’un kudretli veliaht prensiyle yakınlığının ortaya çıkması hiç kimse için sürpriz olmadı. MbS kodlu veliahtın ülkedeki siyasi rakiplerini tasfiye yolunda hiçbir kural ve sınır tanımadığı daha önce yaptıklarından biliniyor. Hapse atılıp malvarlığına el konulan prensler, kaçırılıp dövülen arka bahçe başbakanları vs.
Ancak bu defaki eylem bardağı taşıran damla oldu. Bu tabloda Ankara’nın da rolü var. Türk tarafının çok başarılı bir kamu diplomasisi işleterek yönettiği süreçte skandalın vahametinin dünya kamuoyunun dikkatinden kaçırılması engellendi.
Gelinen aşamada Riyad’ın bu olayı ne örtbas edebilmesi ne de sulandırıp kimvurduya getirmesi veya Türkiye’nin üzerine atması mümkün. Suud yönetimi artık bu cinayetin hesabını vermek zorunda. ABD yönetiminin konuya müdahil oluşu da meselenin rasyonel bir biçimde, yani bölgesel düzene zarar vermeyecek şekilde çözülmesinin sağlanmasına yönelik. Trump’ın açıklamalarından da anlaşıldığına göre, Riyad durumun vahametinin farkında olmasına rağmen dünya kamuoyunu tatmin edecek bir adım atmaktan imtina ediyor. Büyük ihtimalle ülkenin kudretli veliaht prensi suçu orta kademeden birtakım yetkililerin üzerine atarak meseleyi kapatma hesabı yapıyor.
Ancak bunun artık çok zor olduğu ortada. Birçok gözlemci “Kılıçlı Prens”in siyasi kariyerinin sona erdiği yorumunu yapıyor. Peki, mevcut Kral’ın hanedan içindeki tepkilerin ve direnç girişimlerinin hepsini ezip çok ciddi riskleri de göze alarak veliahtlık makamına getirdiği oğlu “Kılıçlı Prens”in iktidardan uzaklaştırılması nasıl mümkün olabilir? Prensleri bırakın, bazen bizzat krallar bile oturdukları postu kaybedebiliyorlar. Suudi Arabistan’ın ikinci kralı Suud’un kardeşi Faysal tarafından devrilmesi, Faysal’ın ise bir silahlı saldırıda hayatını kaybederek tahtı boşaltması herkesin bildiği hadiseler.
Daha az bilinen ise Suudi Hanedanı içinde birbirleriyle çatışan çok sayıda grubun mevcudiyeti. Kral Abdülaziz’in 45 oğlu ile onların oğulları ve torunlarından oluşan Suudi ailesi ülkedeki en güçlü, hatta bir anlamda yegâne politik odak. Bizdeki şekliyle siyasi partiler mevcut olmadığından iktidar mücadelesi hanedan içindeki gruplar arasında cereyan ediyor. Aynı şekilde ittifak ilişkileri ve hatta koalisyonlar da öyle…
Dolayısıyla Suudi Arabistan’da tahttaki kral her ne kadar mutlak bir siyasi gücün sahibi olsa da hem içeride hem de dışarıda sürdürmek zorunda olduğu ilişkilerin etkilerini ve sınırlamalarını yok sayabilecek durumda değil. Bu çerçevede Kaşıkçı cinayetinin Suud yönetimi üzerinde hangi seviyede bir etkiye yol açacağını dünya kamuoyunun baskıları, müttefiklerinin talepleri ve içerideki iktidar aygıtının bileşenlerinin meseleye yaklaşımı belirleyecek.