CUMARTESİ YAZILARI
Osmanlı tarihinin çözülememiş belli başlı problemlerinden biri olan “Şeyh Bedreddin hadisesi” için anahtar isim Börklüce Mustafa. Hem Şeyh’in “isyan hareketi” için hem de “zındıklığı” için… Her iki hususta da yegâne referans Börklüce. Kısaca hatırlayacak olursak, Osmanlı vakayinamelerinin en erken örnekleri arasında yer alan Dukas ve Şükrullah “Börklüce İsyanı”ndan ilk defa söz eden kaynaklar. Ancak bunlar Bedreddin’in adını dahi anmıyorlar.
Sonraki dönem Osmanlı kaynaklarında ve modern literatürde karşılaştığımız Şeyh Bedreddin’in haramların işlenmesine ruhsat verdiği, ihtilalciliği veya “sosyalizan fikirleri” savunduğu gibi iddialar esas olarak Börklüce Mustafa’ya yönelik suçlamaların şeyhine mal edilmesiyle ortaya çıkmış görünüyor.
Şeyh Bedreddin’in eserlerini okuyanlar buralarda ne ihtilalcilik ne de iştirakçilik fikirlerine dair en ufak bir iz bulamıyorlar. Buna mukabil Dukas ve Şükrullah tarafından Börklüce hakkında söylenenler bir yanda resmi Osmanlı tarih yazımındaki “sapkın Bedreddin” anlatısına, diğer yanda ise modern dönemde Nazım Hikmet’in temellerini attığı “sosyalist şeyh” edebiyatına kaynaklık etmiş durumda.
Bir de Osmanlı kaynakları arasında “Şeyh Bedreddin’in isyan ettiği iddiasının doğru olmadığı, Börklüce’nin yanlış işleri yüzünden Şeyh’in de töhmet altında bırakıldığı ve kendisini çekemeyenler tarafından bu olay üzerinden iftiraya uğratıldığı” şeklinde bir görüş vardır. (Taşköprizade, Gelibolulu ve hatta Hoca Sadettin bu fikirdedirler.)
Bütün bu açılardan Börklüce gerçekten de “Şeyh Bedreddin hadisesi”nin anlaşılması için anahtar durumunda. Ne var ki Börklüce hakkındaki bilgimiz Bedreddin hakkında bildiklerimizin bile binde biri kadar. Börklüce adının ilk defa zikredildiği ve bu zat hakkındaki literatürün başlıca kaynağı olan Dukas’a göre “sıradan bir köylü”. Dukas Kroniği ile aynı sıralarda -belki de ondan önce- kaleme alınmış olan Behçetü’t Tevarih’e göre “Karaburun’da ortaya çıkan bir sufi”. Bunlardan en az yirmi yıl sonra telif edilen Âşıkpaşazâde Tarihi’ne göre ise “Bedreddin’in kethüdası”. Âşıkpaşazâde’den yine en az yirmi yıl sonra İdris-i Bitlisî tarafından kaleme alınan Heşt Bihişt’e göre “Bedreddin’in kethüdası ve halifesi”. Yine bu sonuncusuyla aynı devrin eseri olan Oruç Bey Tarihi’ne göre “Bedreddin şeyh iken has müridi”.
***
Dukas’a göre, Börklüce’nin müritleri idam sehpasında, şeyhlerini kastederek, “Dede Sultan eriş!” diyerek ölüme gidiyorlardı. Demek ki en büyük manevi otorite “Dede Sultan”dı onlar için. Bedreddin diye birinin varlığından haberleri olduğuna dair bir emare görünmüyor bu anlatıda. Demek ki, geçen haftaki yazıda da anlatmaya çalıştığım üzere, Bedreddin-Mustafa ilişkisindeki problem şu: Şeyh Bedreddin’in kazaskerlik görevi sırasında kethüdalığını yapan ve aynı zamanda tarikat bağı içinde halifelerinden biri olduğu anlaşılan Börklüce’nin bir “tarihi kişiliği” var. Bir de Dukas kroniğinde iki sayfa, Şükrullah’ta ise birkaç cümleden ibaret olan “Karabarun İsyanı” hakkında verilen bilgilerin zaman içinde -hiçbir yeni belge ve kaynak ortaya çıkmadığı halde- dallanıp budaklanıp koskoca bir literatür oluşturması var.
Öte yandan, bazı geç dönem tarihçilerinin Bedreddin’in masumiyetini savunmak adına bütün suçun Börklüce’de olduğunu ileri sürmelerine karşılık, şeyhin torunu tarafından yazılan Menakıb’da -her vesileyle hayırla anılan- Börklüce Mustafa’ya yönelik bir suçlama ve bu yolla bir savunma görülmüyor.
Bu hususta bir diğer problem alanı “Börklüce’nin fikirleri” konusu. Osmanlı kaynaklarında Bedreddin’in halifesinin sapkınlığını göstermek için, modern sosyalist literatürde ise isyanın toplumcu boyutunu anlatmak için zikredilen iddialar. Bahse konu kişi Bedreddin’in halifesi olduğuna göre dini ve siyasi görüşlerinin en azından birbirine yakın olması gerekir. Zaten bu mantıkla müridine yöneltilen suçlamalar doğrudan Şeyh’e de yöneliyor. Mamafih Simavna Kadısıoğlu’nun eserlerinde ne ibahacılık ne devrimcilik ne de iştirakçilik fikirlerinin izi bulunmadığına göre, müridinin bu yoldaki fikirlere sahip olması da çok anlaşılır bir durum sayılmaz. Dahası, Börklüce Mustafa’ya ait bir yazılı eser de var elimizde.
Yanlış bilmiyorsam, ilk olarak (yine Menakıb’dan da ilk söz eden) Bursalı Mehmed Tahir’in “(Şeyh Bedreddin’in) Halifelerinden olduğu manzum mukaddimesinden anlaşılan Mustafa Bin Burhan namında bir zatın ‘Tasvirül-Kulûb’ isminde tasavvuftan Türkçe bir eseri Aydın’da mütalâamdan geçmiştir” diyerek sözünü ettiği eser. (“Osmanlı Müellifleri”, 1. cilt, sh. 65)
Türkiye’deki ve yurtdışındaki kütüphanelerde -en erkeni 15. asra ait olan- muhtelif yazma nüshaları bulunan bu kitabın yakın zamanda yeni harflerle iki ayrı neşri yapıldı. Eseri okuduğunuzda gayet müteşerri çizgideki bir sufinin nefs terbiyesi, zühd, takva gibi konulara ilişkin nasihatlarıyla ve dinî/metafizik konularda ehlisünnet anlayışına uygun izah ve anlatımlarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu bakımdan zihinlerdeki ve literatürdeki “Dede Sultan” imgesine ters gelen bu kitabın müellifinin Börklüce olamayacağını düşünenler var. Ama aynı itirazı birileri Varidat için, diğerleri Letâifü’l-işârât için yapmışlardır. Bunların kendi zihinlerinde canlandırdıkları kişiye ait olamayacağı düşüncesiyle… Ancak sözkonusu eser Börklüce’ye ait olmasa bile Osmanlı kronikleri başta olmak üzere ilgili literatürün analitik ve mukayeseli okunması resmi anlatının adamakıllı sorgulanması gereğini ortaya çıkarıyor.
***
Aslına bakarsanız, erken dönem kaynaklarında Börklüce Mustafa’nın isyan ettiği bile söylenmiyor. Söylenen şey, Bedreddin’in eski kethüdası olan bu adamın şeyh kisvesi altında Aydın ilinde geniş bir taraftar kitlesi topladığı, kendisine veli ve peygamber dedirttiği, “türlü mürailikler eylediği” vs. vs.
Anlatılanlardan çıkan, Börklüce’nin “halkı ifsad etmesi” sebebiyle üzerine asker gönderildiği, onun da üzerine gelen ordulara karşı yanındaki dervişleriyle beraber savaştığı.
Torlak Kemal için de benzer bir anlatım var: “Ve dahi Hû Kemal derlerdi, bir torlak var idi. Kendi sırtarı bir kaç yüz torlakla ve aşaklar yanınca çengler, çegâneler ile illerde gezip, enva’ı fesad ederler idi. Andan Bayezid Paşa, Börklüce’nin işini tamam edip, Manisa’ya gelip, Torlak Hû Kemal’i anda bulup, anı-dahi bir kaç müridiyle boğazından asa kodu.” (Neşrî, “Kitab-ı Cihannüma”, c.2, nşr. Unat-Köymen, 1957, sh. 545)
Geçen haftaki yazıda ilk kaynaklardaki “isyan” anlatısını sürekli akla ve mantığa uydurma uğraşı içinde olan Osmanlı tarih yazıcıları arasında İdris-i Bitlisî’nin önemli bir yeri olduğunu söylemiştim. Börklüce’nin isyan ettiğini ilk söyleyen de galiba yine Heşt Behiş yazarıdır.
***
Konu hakkında sorgulanacak ve altı çizilecek daha çok husus, kaynakların yeni bir gözle okunmasıyla söylenecek daha çok şey var. Biz şimdilik bu kadarla yetinelim. Bilim adamlarımızın eski rivayetleri olduğu gibi naklederek değil, bunları inceden inceye tahlil ederek yapacakları yeni çalışmalarla tarihimizdeki çözümsüz kalmış problemlere çözüm bulmalarını dileyerek…