CHP lideri Kılıçdaroğlu, bugün partisinin “kalkınma” planını açıklayacak. “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlığıyla açıklanacak planda bilim, teknoloji, ekonomi, eğitim, endüstri başlıkları altında ülkenin belli başlı sorunlarına ilişkin ana muhalefet partisinin çözüm önerileri yer alacak.
Aslında bu toplantının amacı Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere seyahatlerinin de konusu olan bilim, teknoloji ve endüstri alanında hazırlanan “yenilikçi vizyon” programının kamuoyu ile paylaşılması olarak duyurulmuştu. Ancak diğer konuları gölgede bırakacak şekilde ekonomi başlığı gündem oldu. Bunun da sebebi ekonomideki acil durum dolayısıyla dikkatlerin buraya odaklanması değil, bugünkü toplantıda sunum yapacakları duyurulan uzman isimlerle ilgili tuhaf tartışmalar.
Aslında yeni bir program hazırlanması için bu isimlerin desteğine çok fazla ihtiyaç olmadığını söyleyenler pek haksız sayılmaz. Altılı Masa’daki partilerden özellikle üçü (İYİ Parti, DEVA ve Gelecek) çok nitelikli ve iddialı ekonomi kadrolarına sahip. CHP içinde de çok değerli ekonomistler var kuşkusuz. Ancak bu alanda diğer ortaklarla rekabet edebilmek için bir “yıldızlar vitrini” oluşturma ihtiyacı duyuluyor olabilir.
Bugünkü toplantıda ortaya konulmak istenen tablo hem CHP’nin bu alandaki görece eksikliğini gidermeye hem de gelecekteki ekonomi yönetiminin taşıyacağı karakter konusunda içeriye ve dışarıya gerekli mesajları vermeye hizmet edecektir.
Zira önümüzdeki süreçte ekonomideki hasarı onarmak, dengeleri yeniden yerine oturtmak için iktidar alternatifi durumundaki muhalefet partilerinin şimdiden hem programlarıyla hem de vitrinleriyle içeriye ve dışarıya karşı güven uyandırıcı bir görüntü vermeleri icap ediyor.
Daha açık ifade edilmesi gerekirse, iç ve dış piyasaya “Bizim dönemimizde rasyonel bir ekonomi politikası uygulanacak” mesajı -ve dolayısıyla güven- vermek öncelikli ihtiyaç olduğundan dünyada itibarı olan bu isimlerin katkıları önem taşıyor.
Buna karşılık hem iktidar cenahından hem de CHP’nin başının belası olan sol muhalefetten tuhaf tepkiler sökün ediverdi.
İktidar destekçileri -herhalde söyleyecek şey bulamadıklarından- söz konusu kişilerle ilgili “FETÖ’yü destekleyen akademisyenler” diye bir şey uydurdular…
“CHP’nin daha solundaki” muhalif kesimin kalemleri ise CHP’yi ayıpladılar, hazırlanan programa görüşleriyle katkı veren veya toplantıda sunum yapması için çağırılan kimi akademisyenlerin Amerikan üniversitelerinde görev yapmalarının emperyalist komplo kuşkusu uyandırdığını iddia ettiler. Buna dayanarak, mesela Daron Acemoğlu için “İkinci Kemal Derviş” yakıştırması yaptılar.
Kimileri de adı geçen ekonomi bilginlerinin yaklaşımlarında “sınıf gerçeğinin” yer almadığı, “analizlerinin Marksist perspektif taşımadığı” gerekçesiyle CHP’nin hazırlığına peşinen tepki gösterdiler.
Garip ama gerçek! Bu arkadaşlar herhalde seçimden sonra Sovyet modeline geçilmesini falan umuyorlar ki “Marksist olmayan ekonomistlerle bu iş olmaz” diye itiraz ettiler ana muhalefet partisinin vizyon programına.
İdeolojik takıntılar ve ön kabuller bu türden tepkilerin başlıca sebebi. Sağcılar mesela sanatçının da bilginin de sağcı olmasını istiyorlar. Solcular da sanatçının veya bilginin sanatıyla, bilimiyle değil politik çizgisiyle ilgileniyorlar. “Bizim mahalleden” değilse, karşımızdaki kişi ağzıyla kuş tutsa da anlamı olmuyor.
Mamafih bizim toplumda, ideolojik takıntıların ve mahalle dayanışması duygusunun yanısıra, “kolay kolay hiç kimseyi beğenmeme” şeklinde yaygın bir davranış bozukluğu da yok değil. Bunun da kaynağı olsa olsa kendimizde beğenecek bir yön bulamamanın yol açtığı “yansıtma hali” olabilir. Çünkü bizim toplumda son iki yüz yıldır devam eden sarsıntılar, çalkantılar ve ardından 1950’lerden itibaren hızlı ve çarpık kentleşmenin etkisiyle yaşanan büyük sosyokültürel dönüşüm toplam kaliteye ciddi ölçüde zarar verdi. Hemen her alanda olduğu gibi eğitimde de nitelik yerine nicelik önemsenir oldu. Eskilerin “kaht-ı rical” dedikleri “adam kıtlığı” ortaya çıktı.
Böylece bir yandan mahalle aidiyeti ve politik taassup yüzünden, öbür yandan kendimize baktığımızda gördüğümüzü yansıtma refleksimiz yüzünden iyi yetişmiş, donanımlı, çalışkan ve her bakımdan yüksek nitelik taşıyan değerlerimizi kolayca gözden çıkarabiliyoruz.
Aslında üstesinden gelinmesi icap eden asıl problem belki de bu alışkanlığımız.