İçişleri Bakanı’nın istifa girişiminin iki boyutu var. İlki “Soylu neden istifa etti, niçin geri döndü” sorularının cevabını barındıran siyasi boyut. İkincisi istifanın gerekçesi olarak atıf yapılan ama bu olayın siyasi boyutunun gölgesinde kalan skandalın gösterdiği rejim boyutu.
Türkiye’de istifa çok rağbet gören bir uygulama değildir. Japon değiliz biz. Atalarımız “Kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz” demişler. Siyasetçiler, hele liderler zaten asla yanlış yapmazlar. Onlara yanlış yapılmıştır ortada bir yanlış varsa…
AK Parti’nin 18 yıllık iktidar devresinde de birçok istifalar oldu ama bunların hepsi siyasi ayrışmalar ve çelişmeler bağlamında gerçekleşti. Hatalı bir uygulamanın sorumluluğunu üstlenerek istifa eden olmadı. Soylu’nun istifa girişimi bu anlamda bir ilk (gibi görünüyor).
İçişleri Bakanı istifasına gerekçe olarak hafta sonundaki sokağa çıkma yasağının “kötü yönetilmesi” yüzünden ortaya çıkan görüntüleri işaret etti. Yasağın cuma akşamı saat 22’de tuhaf bir şekilde yapılan duyurusu vatandaşların izolasyon ve sosyal mesafe tedbirlerini unutarak telaş içinde marketlere, fırınlara yığılmalarına yol açmıştı.
Fırınların, eczanelerin vs. açık olacağı, vatandaşların ihtiyaçlarının temin edileceği, ekmek ve su dağıtımının yapılacağı gibi “küçük ayrıntılar” iş işten geçtikten sonra açıklanmıştı. Özellikle sağlık çalışanlarımızın fedakârca çabalarıyla bir ay boyunca elde edilen bütün kazanım o iki saat içinde heba olmuştu.
***
Doğal olarak hepimiz eleştirdik bu rezaleti. Ancak bu noktada işin pek “doğal olmayan” bir tarafı da dikkat çekiyordu: Bugüne kadar hükümetin aldığı kararların, yaptığı icraatın hiçbirini en ufak bir imayla olsun eleştirmemiş ve üstelik her türlü eleştiriyi “ihanet” ve “darbe girişimi” olarak yaftalayıp püskürtmeye çalışmış olan bazı kalemler ve yayın organları da bu eleştiri kervanına katılmışlardı nedense! Soylu’nun çıkışından daha şaşırtıcı olan bu detay istifa olayının iktidar partisi içindeki bir hizip mücadelesiyle bağlantılı olabileceğini gösteriyordu.
Soylu’yu istifa noktasına hangi saiklerin getirdiğini anlamak için cuma akşamı neler yaşandığına bakmak lazım. Ama çarşıda pazarda vatandaşın yaşadığı paniğe değil, bazı binaların içinde yaşanan trafik hareketlerine.
Cuma akşamı skandal görüntüler ortaya çıkıp kamuoyunda infial oluştuğu görülünce bir TV yayınına katılan Bakan fırınların çalışacağını, ekmek dağıtılacağını söylerken bir de -herhalde daha ziyade “içeriden gelen” sürpriz eleştirileri susturabilmek maksadıyla- “Bu işi sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yaptık” mealinde bir ifade kullandı.
Ancak bu sözler üzerine “Suçu cumhurbaşkanına atıyor” yorumlarının yaygınlaştığını gördüğü için olacak, ertesi gün de “Zamanlaması açısından alınan karar, bakanlığımıza ait bir karardır” açıklaması yaptı. Ancak bu sefer bu açıklamanın da kendisine dönen bir bumeranga dönüştürüldüğünü gördü manşetlerde. Kamuoyunun tepkisini yumuşatmaya çalışırken söylediği sözler kendi siyasi itibarının infazında kullanılıyordu rakipleri tarafından.
Dolayısıyla Soylu’nun -anlaşıldığı kadarıyla Cumhurbaşkanından habersiz şekilde- Twitter’dan açıkladığı istifa metninin satır aralarında muhatabı kamuoyu olmayan bir şikâyet mesajı vardı sanki: “Ben aslında kendi başıma işlemediğim bir kabahatin sorumluluğunu üstlenerek bir fedakârlık yapıyorum, buna karşılık diğer iktidar paydaşlarımız bunu beni yıpratmak için kullanıyorlar. Siz buna göz yumuyorsanız benim bağlılığıma ve hizmetlerime ihtiyacınız olmadığı anlaşılır. Ben de burada durmam giderim.”
O istifanın altında bu mesaj gizliyse eğer, ortaya çıkan sonuç Soylu’nun bağlılığından ve hizmetlerinden vaz geçilemediğini gösterir. Kim ne derse desin, onca kudretli rakibin çabalarına rağmen bu sonucu alabilmek çok büyük bir siyasi başarıdır.
***
Fakat Türkiye’nin meselesi bu mudur? “AK Parti içinde kim daha güçlü, kim kimi tasfiye edebilir, kim ayakta kalabilir…” gibi sorular bu ülkenin daha iyi yönetilmesini ve sorunlarının çözülmesini sağlayacak bir cevher taşıyor mu içlerinde?
İçişleri Bakanı’nın istifa girişimi ve bu olayın perde arkası “siyasi magazin” olarak ilgi çekici elbette… Ama artık aklımızı başımıza alıp sormamız ve cevap aramamız gereken başka sorular olduğunu unutmayalım…
“İyi yönetim nedir, kötü yönetim nedir?”, “Ehliyet ve liyakat kavramları ne anlama gelir?”, “Bunların sadakat ve itaat kavramlarından farkı nedir?”, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkemizde neyi değiştirdi?”, “Geçtiğimiz cuma akşamı aklı başında herkesi üzüntüden kahreden rezalet niçin yaşandı?” gibi sorular…