CUMARTESİ YAZILARI
Modern dönem Türk Tarihi sahasının günümüzdeki en büyük otoritelerinin başında Hollandalı bilim adamı Erik Jan Zürcher gelir. “Millî Mücadele’de İttihatçılık” başta olmak üzere yakın tarihimize ilişkin birçok çalışması rakipsizdir ve aşılamamıştır.
Türkiye’nin 1915 olaylarına ilişkin iddialara karşı ileri sürdüğü “bu konuda parlamentolar değil tarihçiler karar versin” çağrısı kabul görmüş olsaydı Hollanda Parlamentosu’nun -hangi saiklerle alınmış olduğunu iyi kötü kestirebileceğimiz- mahut kararına değil, Hollandalı tarihçinin ne söylediğine bakılması gerekecekti…
Ancak, bildiğiniz gibi, soykırım tezinin savunucuları tarihçilerin değil parlamentoların söz söylemesini istiyorlar. Çünkü burada tarih tartışması yapılmıyor, siyasi bir mücadele veriliyor. Bu toprağın insanlarının yüz yıl önce yaşadıkları acılar üzerinden yürütülen bir mücadele… Aslında insanlık namına başımızı önümüze eğdirmesi gereken olaylar bir asır sonra bile birtakım siyasi çekişmelerin, yani bazı insanların kirli hırslarının aracı hâlâ…
Oysa gözetilmesi gereken husus bu acıların bir daha yaşanmaması için neler yapılması gerektiği. İnsan türünün gelişimindeki bu kanlı evreyi artık geride bırakmak için kafa yormak ve çabalamak yani…
İşin bu tarafı maalesef umursanmadığından Birinci Dünya Savaşı’ndan yüz yıl sonra gözü dönmüş Sırp milisleri -hem de Hollandalı askerlerin gözetiminde- Srebrenitsa’da binlerce masum insanı, herhangi bir şey yapmış olduklarından değil, sırf kimliklerinden ötürü katledebiliyor.
Hollanda Parlamentosu’nda -veya daha önce diğer Avrupa ülkelerinin parlamentolarında- malum kararı oylayan kişiler 1915’te neler yaşandığını ne kadar biliyor olabilirler? Hatta kaç Hollandalı parlamenter konu hakkında bir kitap veya makale okumuştur? Hollandalı Zürcher’in yazdıklarını okumuşlar mıdır örneğin?
***
Erik Jan Zürcher’in 1915 olaylarına ilişkin görüşleri birkaç yıl önce Türkiye’de sansasyonel bir polemiğin konusu olmuştu, hatırlarsanız. Hollandalı tarihçinin “Modernleşen Türkiye’nin Tarihi” adlı kitabının Türkçe çevirisinde “soykırım” konusunda yazdıklarının sansürlendiği iddia edilmişti.
Bu meselelerle yakından ilgili bir tarih profesörünün ortaya attığı bu iddiaya karşı hem yayınevi hem de yazar açıklamalar yapmak zorunda kaldılar. İşin aslı, Zürcher 1992’de kaleme aldığı kitabında bu konuda ileri sürdüğü görüşlerini daha sonra değiştirmişti. Şunu söylüyordu Erik Jan Zürcher: “Yıllar içinde Ermeni Sorununa bakışım değişti. Bu, 90’lı yılların sonuna kadar kendimi tam olarak vermediğim bir konuyu daha derinlikli biçimde kavramamın yanı sıra yeni ve başarılı çalışmaların artmasından da kaynaklandı. Bu durum Modernleşen Türkiye’nin Tarihi kitabımın farklı edisyonlarına/basımlarına da yansıdı.
***
Aslında Hollandalı tarihçinin söz konusu kitabın ilk baskısında dile getirdiği görüşleri de aşırılık içermeyen dengeli bir bakış açısının ifadesiydi. Her iki tarafın tezlerinin de ölçülü bir değerlendirmesini yapma çabasının kanıtı şu ifadeler:
“Türk tarafı Suriye’ye gönderilmiş olan Ermenilerin yerel Müslüman halkın (özellikle Kürtlerin) şiddetli saldırılarına uğradıklarını kabul etmekle beraber, bunu Osmanlı hükümetinin politikalarından çok onun denetim zaafına bağlamaktadırlar. Osmanlı hükümetinin resmi kayıtlarının, bilindiği kadarıyla hükümetin ölüm olaylarında parmağı olduğunu kanıtlayan bir belgeyi içermediğine dikkat çekiyorlar. Ermeni tarafı ise devletin işe bulaşmış olduğunu kanıtlamaya çalışmaktaysa da sunduğu belgelerin bazısının (“Andonyan belgeleri”) düzmece olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu mesele üzerine Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yayınlanan, hükümetin parmağı olduğunu kanıtlama iddiasındaki İngiliz ve Amerikan yayınlarından birçoğu dahi savaş zamanındaki propagandanın damgasını taşımaktadır…”
Zürcher, buna rağmen, Ermenilere yönelik kitlesel kıyımların Osmanlı hükümetinin bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığı yönündeki kanaatini açıklamıştı kitabının ilk baskısında. İkinci baskıda bu görüşünü tashih etmiş bulunuyor. Zaten ilk baskıda dile getirdiği argümanlar da böyle bir kanaate ulaşmaya pek uygun görünmüyordu ama belki de uluslararası akademik-entelektüel camiada neredeyse tabu olarak kabul gören “soykırım” iddiası hakkında sürüden ayrılabilme cesareti göstermek için önce belirli mesleki engelleri aşıp güvenli bir alana ulaşmak -mesela dünyaca tanınmış bir akademisyen olarak tebarüz etmek- gerekiyor olabilir.