Buna karşılık, yaşadığımız süreçte mevcut siyasi iktidarın yanlış yönetiminin yol açtığı ekonomik krizin sonucu olarak dolar alıp başını gitmişken... enflasyon ve işsizlik rakamlarında her gün yeni rekorlar kırılıyorken... Akdeniz’de milli duygularımızı galeyana getiren gelişmeler karşısında gösterilen hamasi tepkilerin nasıl bir neticeye ulaştığı belirsizken... Hatta bugünkü hükümetin son zamanlardaki en başarılı süreç yönetimi örneği olarak görülen virüs salgını ile mücadelede akıl almaz yanlışlar ve ihmaller sökün etmeye başlamışken...
Toplumun bu konulardaki yanlışları ve çözüm alternatiflerini tartışmasını engelleyecek, bütün bu yanlışların temelindeki problemin yanlış yönetim zihniyeti olduğunun konuşulmasını zorlaştıracak, en azından Cumhur İttifakı’nın tabanını kenetleyecek bir “gündem” oluşturulmuş oldu.
Bu operasyonun yalnızca bugünlerde siyaseten ihtiyaç duyulduğu için kullanıma açılmış bir siyasi enstrüman olduğunu düşünmek için parlak bir zeka gerekmiyor… “Olmuşken de toplumsal meşruiyeti olan bir konu üzerinden olsun, ama karşı tarafı da ayağa kaldırabilsin” diye düşünülmüş gibi sanki… Aradan altı yıl geçtikten sonra Kobani olaylarının akla gelmiş görünmesinin sebebi başka ne olabilir?
***
Öte yandan HDP yöneticilerini böyle medyatik bir operasyonla göz altına alıp altı yıl önceki bir konudan dolayı yargıya sevk ederseniz, öncelikle bu partinin doğal tabanını teşkil eden toplum kesimini kemikleştirmiş olursunuz. Bu insanlara “Ne olursa olsun orada kalın, bir yere ayrılmayın” demiş olursunuz.
HDP tabanının konsolidasyonu demek bu kesimin oylarının başka bir yere gitmemesi demek. Mesela CHP’ye gitmemesi… Mesela Gelecek ve DEVA partilerine gitmemesi… Bu kesimdeki seçmenin Cumhur İttifakı’na yönelmesine ise, son seçimde Abdullah Öcalan’ın mektubunu Anadolu Ajansı’nın servis etmesi, keza Öcalan’ın kardeşinin TRT’de konuşturulması gibi girişimlere bile olumlu reaksiyon alınamadığı için artık ihtimal verilmiyor.
Dolayısıyla bu durumda HDP seçmeninin kemikleşmesi, konsolide olması, “bir yere ayrılmaması” daha faydalı görülüyor…
Böylece buradaki seçmenlerin özellikle merkez sağ partilerin siyasetine mesafeli durmaları, sözgelimi cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin çatı adayını desteklemekten imtina edip belki sandığa gitmeyerek etkisiz kalmaları sağlanacak. Bir taşla kaç kuş vurulabileceği ortada… Onun için kim ne derse desin yapılan operasyon “siyasi” bir hamle değeri taşıyor.
***
Ancak bu tür “siyasi hamle”ler PKK’nın ve HDP’nin halk desteğini azaltmaya hizmet etmiyor. Yani siyasi getirisine karşılık ülkenin birliğinin temini adına doğru değil bu siyaset.
Aslında gerek Kobani olaylarında gerekse sonraki Hendek eylemleri dolayısıyla HDP tabanında partiye karşı büyük bir tepki oluştuğu ve erimenin başladığı görülmüştü. HDP’nin Kandil’den bile daha coşkulu destek verdiği Hendek olayları sonrasında bazı yöneticilerinin tutuklanmasını protesto etmek için partinin il binası önüne çağrılan Diyarbakırlılar bu çağrıyı duymazdan gelmişlerdi. Arşivlerden o günün gazetelerine bakın, yalnızca 20 kişi vardı protesto eyleminde.
Seçim döneminde ittifak tabanını konsolide etmek amacıyla kullanılan “Yallah Kürdistan’a” retoriği ve sonra bölge halkının şöyle ya da böyle kendi özgür seçimleriyle işbaşına getirdikleri belediye başkanlarının seçimden birkaç ay sonra görevden alınması gibi tutumlar 2015’te çözüm sürecini sona erdirip Hendek eylemlerini başlatan örgüte karşı yükselen tepkinin gelişmesini durdurmaktan başka bir sonuç vermedi maalesef... HDP’nin kendi tabanında sorgulanmaya başladığı bu doğal süreçte tabanda baş gösteren kırılma adeta devlet eliyle onarıldı...
Türkiye’nin gerek sosyolojik temeldeki Kürt meselesine gerekse bundan beslenen terör belasına yönelik çözüm arayışları günlük siyaset hesaplarına karıştırılmamalı. Milletin birliği ve ülkenin geleceği bakımından doğru olan tek “siyaset” bu.