Haziran ile Kasım arasında ne oldu?

İbrahim Kiras

İnsan zihni, şu veya bu sebeple kabullenmek istemediği gerçeklerin yerine başka gerçekler üretip bunlara inanmaya eğilimli. Siyaset alanında da birtakım gerçekleri kendimize göre açıklamak üzere baş vurduğumuz “2023’te Lozan Anlaşmasının gizli maddeleri ortaya çıkacak” iddiası kıvamında şehir efsanelerimiz var. Bunlardan biri de “Haziran ve Kasım seçimleri arasında neler olduğu ortaya çıkarsa Türkiye’de olup biten her şeyin sırrı çözülür” şeklinde ifade ediliyor. Kastedilen olay iktidar partisinin 2015 23 Haziranında yapılan milletvekili seçiminde oyu yüzde 41’e düşmüşken beş ay sonra yeniden yapılan seçimde oylarını yüzde 49’a çıkarmasıydı.

Türk seçmeninin sandık tercihlerinin özellikle siyasi kriz dönemlerinde nasıl şekillendiğini anlamak ve anlamlandırmak bakımından çok önemli bir örnek olay bu. Aynı zamanda iktidar partisinin “huzursuz seçmen” katmanındaki tutum alışların modelini çıkarmak ve bugünkü gidişata ilişkin öngörüde bulunabilmek için de paha biçilmez bir örnek. Şahsen benim de üzerinde kafa yorduğum, hakkında belki yedi sekiz ayrı yazı yazdığım bir konu.

Bu konuya ilişkin analizimi detaya girmeden özetlemem gerekirse, haziran ile kasım arasındaki süreçte seçmenin oy kullanma tercihlerindeki değişimi getiren, biri iktidarın içinde diğer ikisi dışında olmak üzere, üç kilit olay var. İktidarın içinden kaynaklanan en önemli mesele Haziran seçimlerine girilirken kamuoyuna yansıyan iki başlılık görüntüsü ve cumhurbaşkanının toplumdaki alışkanlıkların aksine yürütmenin başında gibi davranması, hatta alternatif seçim mitingleri yapmasıydı. Bunun haricinde yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmemesi başta olmak üzere başka bazı rahatsızlık konuları da vardı tabii. Belki “üç dönemlik”lerin tasfiyesi dolayısıyla parti vitrininin boşaltılmış olmasının da bir payı vardı.

Ancak benim analizim toplumun politik kültürüne ters gelen iki başlılık görüntüsünün sandık üzerinde daha fazla etkili olduğu şeklinde. Haddi zatında Haziran’daki seçim hezimetinin ardından bu hususa ilişkin birtakım raporların hazırlanıp Erdoğan’a sunulduğunu da biliyoruz.

İlk seçimde meydanlarda olan Erdoğan’ın ikinci seçimde meydanlardan çekilmiş olması elbette Kasım’daki değişikliği tek başına açıklayamaz. İki de dış dinamik var. Onlardan biri Meclis’te bir koalisyon formülünün bulunamamış olmasıydı. Cumhurbaşkanı CHP ile koalisyonu istemiyor, eldeki diğer seçenek olan MHP koalisyonunun ise kapısı Bahçeli tarafından sımsıkı kapatılmış bulunuyordu. Neticede ancak anayasa gereği bir seçim hükümeti kurulabildi. Yüzde on civarındaki seçmen kitlesinin beş ay sonra AK Parti’ye geri dönmesinde “partisini cezalandırmak veya uyarmak isterken bir siyasi istikrarsızlığa yol açtığını” düşünmesinin de etkisi oldu.

İkinci dış dinamik ise Çözüm Sürecinden tek taraflı olarak çekildiğini açıklayan PKK’nın yeniden başlattığı terör saldırılarının halkı iktidar partisi çevresinde kenetlenmeye yöneltmiş olmasaydı.

Netice itibarıyla, bütün bu iç ve dış dinamiklerin etkisiyle ortaya bilinen siyasi tablo çıkmış oldu. Ne var ki seçmenin sandık tercihlerindeki söz konusu hareketliliğin bu şekilde belirli siyasi ve toplumsal dinamiklerle açıklanmasını kabullenemeyenlerimiz var. Onlar birtakım komplo teorileriyle açıklamak istiyorlar olan biteni. “Haziran ile Kasım arasında neler olduğu ortaya çıkarsa her şeyin sırrı çözülür” diyorlar büyük bir inançla.

Geçen gün tesadüfen gördüm, ana muhalefet partisinin önde gelen sözcülerinden biri konuşuyordu TV’de. “Seçime doğru karşılaşılabilecek muhtemel siyasi provokasyon girişimleriyle ilgili” bir soru üzerine 23 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki süreçte yaşananları örnek olarak gösterdi. Daha doğrusu malum komplo teorisini tekrarladı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun bazı çevrelerde epeyce spekülasyon konusu olan bir sözüne de atıf yaptı. Birkaç yıl önce yaptığı bir konuşmada Haziran ile Kasım arasındaki döneme ilişkin “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” diyen Davutoğlu, o dönemde bir yandan HDP’nin teröre açık destek verdiğini, bir yandan da Bahçeli’nin hükümet kurma tekliflerine hayır diyerek kendisini terörle mücadelede yalnız bıraktığını söyleyerek “ne demek istediğini” açıklamıştı zaten.

Malum teori, biliyorsunuz, tam da iki seçim arasındaki dönemde PKK terörünün yeniden patlak vermesini iktidarın bilinçli olarak organize ettiği şeklinde. Ceylanpınar’da iki polis memurunun kaldıkları evde gece uyurken şehit edilmeleri üzerine başlatılan devlet operasyonlarının PKK terörünün yeniden başlamasına yol açtığı ileri sürülüyor. “Milliyetçi seçmenin oyunu almak amacıyla çatışma süreci başlatmak isteyen iktidarın bu cinayetleri işlettiği” şeklinde korkunç bir suçlamaya Lozan’ın gizli maddelerine inananlarla aynı zihin özelliklerine sahip birileri inanıyorlar.

Oysa yalnızca Google’a baksalar görecekler ki Ceylanpınar terör saldırısı 22 Temmuz’da gerçekleşmişti. PKK’nın Çözüm Sürecini sona erdirip “Devrimci Halk Savaşı” ilanı ise 11 Temmuz’da oldu. Üstelik zaten örgüt Ceylanpınar saldırısını da üstlenmişti o tarihte.

Aslına bakarsanız Çözüm Sürecinin artık yürümeyeceği Haziran seçimlerinin öncesinde anlaşılmış bulunuyordu. Demirtaş’ın “Seni Başkan yaptırmayacağız” şeklindeki sözleri ortaklığın çoktan sona erdiğinin işaretiydi. Ortaklığı sona erdiren gelişme ise Suriye’nin kuzeyinde ABD himayesinde bir Kürt devleti kurulması ihtimalinin ortaya çıkmasıydı. Ankara’nın karmaşık bölgesel ittifakları ve izlediği Suriye siyaseti itibarıyla bu projeye onay ve destek vermesi mümkün olmadığından PKK/HDP Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti kurma hayali uğruna Türkiye’deki Çözüm Sürecini bitirdi. Yeniden başlatılan kanlı terör dalgasının amacı Türkiye’yi “içeride oyalamak”tı.

Henüz yedi yıl önce, 2015’in haziranı ile kasımı arasında yaşananları hafızasında tutamayanlar için gerçekler Google ekranı uzaklığında.

23 Haziran’da yüzde 40’lara düşmüş olan AK Parti oylarının 1 Kasım seçimlerinde yüzde 49’lara çıkmış olmasının toplumsal dinamikleri bugünkü siyasi denklemi anlamak ve değerlendirebilmek bakımından da önemli bir konu. Ancak bunu somut gerçekleri bir yana bırakıp komplo teorileriyle açıklamaya yönelmek kimseye fayda sağlamaz.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (60)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.