Son yerel seçim öncesinde İstanbul’daki AK Partili tüm belediyelere 45’er milyon lira bağış gönderilmiş. Bu şehirde o tarihte 14 CHP’li, bir de MHP’li belediye vardı. Onların hiçbirine yapılmayan bağış cumhurbaşkanının partisine yapılmış. Bağışta bulunan kim? Cumhurbaşkanlığı.
Ekrem İmamoğlu geçenlerde bunu gündeme getirdi, şimdi KARAR muhabiri Sema Kızılarslan bununla ilgili belgelere de ulaştı. Bugünkü manşet haberimizde olayın ayrıntılarını okuyacaksınız.
Parti devleti tanımı bile yetersiz buradaki tuhaflığı anlatmak için. Zira parti devletinde bir tek siyasi parti vardır. Bizde güya çok partili demokratik sistem var. Ama yönetimi ele geçiren parti devletin bütün imkanlarını dilediği gibi tasarruf etme imkanını da ele geçirmiş bulunuyor.
Gündem konuları arasında üzerinde en fazla konuşulması, tartışılması gereken olay bu herhalde. Ama hepimiz biliyoruz ki bu skandalın konuşulmaması için gayret gösterilecek. Bu konu başka konuların gölgesinde ve suskunluk örtüsünün altında bırakılacak.
Zaten bugünlerde konuşulabilen başlıca iki konu var. CHP’li belediyelerin SGK borçları bir, ikincisi yine CHP’lilerin Paris çıkartmasında harcanan paralar.
Nitekim geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’da olimpiyat organizasyonu yapmak amacıyla belediyenin harcadığı paranın “halkın parası” olduğunu hatırlattı.
Erdoğan bu hatırlatmayı Çukurova Uluslararası Havalimanı'nın açılış töreninde yaptı. “Halkın parasını Paris'te harcayanlar yerine, Çukurova Havalimanı eleştiriliyor” diye de ekledi.
Peki, niye eleştiriliyor Çukurova Havalimanı? Kaçımız biliyor bunu?
Aslında pek de eleştirilmiyor. Özellikle muhalefet partileri havalimanı projesindeki akıl almazlıkları eleştirmeye çekiniyorlar. Çünkü bizim millet yatırım sever. Yeni bir yol, köprü, stadyum, hastane binası vs. yapıldı mı mutlu olur. Söz konusu yatırım gerekli mi, harcanan paraya değer mi, o para daha gerekli bir yatırıma harcansaydı daha iyi olur muydu diye düşünmez.
Düşünmemesi normal tabii ama yatırımla ilgili bu türden eleştirilerden de hoşlanmaz. Yatırım yatırımdır, fazla da kurcalamamak lazım der. Dolayısıyla muhalefet partileri bu türden yanlışların üzerine gitmekten çekinirler.
Peki, nedir Çukurova Havalimanı mevzusu?
Hükümet en az 5-6 milyon yolcu kapasitesine sahip bir havalimanının bulunduğu bölgede “ülkemize yaraşır ve daha yüksek kapasiteli” yeni bir havalimanı projesini hayata geçirdi. Oysa halen tıkır tıkır işleyen mevcut tesisin etrafındaki arazileri DHMİ satın almıştı ve kapasite yetersizliği söz konusu olursa buralara ilave pistler hangarlar vs. yapılması mümkündü.
Buna tevessül edilmedi. Bunun yerine, geçen pazar günü Prof. Uğur Emek’in KARAR’daki köşesinde yazdığı üzere, Çukurova’nın en münbit tarım arazilerinin üzerine inşa edildi yeni tesis. 800 hektar genişliğindeki bir alan burası. Büyük ihtimalle çevresinde hemen başlayacak yeni yapılaşmaların da katkısıyla bölgede tarım fiilen sona erecek.
Elbette ki Yap işlet devret sistemiyle yapıldı yeni havalimanı. Elbette ki müteahhit firmaya belirli bir yolcu garantisi verildi. Bunlar bizim yatırım dediğimiz organizasyon modelinin olmazsa olmazları.
Bu çerçevede yeni havalimanının garantili yolcu sayısına ulaşabilmesi için Adana’daki Şakir Paşa Havalimanı'nın da kapatılacağı söyleniyordu öteden beri.
Eski havalimanının kapatılacağı iddiasına iktidar mensupları çok sert tepki göstererek muhalefet milletvekillerini yalan söylemekle suçlamışlardı.
Açılış töreninde Erdoğan da muhalefeti yalancılıkla suçladı. Şakir Paşa Havalimanı'nın kapatılmayacağını açıklayan Erdoğan, “Burası bir eğitim merkezi olarak hizmet verecek” dedi. Yani kapatılacak! Ama kapatıldığını söylemek yalancılık, bozgunculuk, hainlik olacak.
Evet, hepimize fazlasıyla tanıdık gelen bir tablo… “Deja vu” deniliyor burada yaşadığımız hale. Bu anı ben daha önce de yaşamıştım duygusu…
Bu duyguyu birçok olayda yaşamıştık daha önce. Mesela İstanbul’daki Atatürk Havalimanı konusunda yaşamıştık.
Bilhassa problemsiz çalışırken birden bire ıskartaya çıkarılan bu iki havalimanı arasında benzerlik çok. Her ikisinin de çevresinde yeni pistler inşa edilebilecek uygun araziler olduğu halde başka bir arazide yeni bir tesisin inşasında ısrar edildi.
“Almanlar bizi kıskansın diye” yaptırıldığı söylenen yeni havalimanı için seçilen bölge konusunda uzmanların “Hava şartları açısından uygunsuz” şeklindeki raporları dikkate alınmamıştı.
Esasen havacılık uzmanları eski havaalanının -eğer gerekiyorsa- ilave pistlerle kapasitesinin artırılmasının mümkün olduğunu, yenisine ihtiyaç olmadığını da açıklamışlardı. Ama bu sesler “Türkiye’nin düşmanları böylesi büyük yatırımlar yapmamızı, güçlenmemizi istemiyorlar” naralarıyla susturuldu.
Şimdi kalkıp da, “Olumsuz hava şartlarında uçakların yeni havalimanına inişi kalkışı niye mümkün olmuyor? Yeşilköy’de yaşanmayan sıkıntılar niye burada yaşanıyor? Yeni havalimanında hala hizmete alınmayan hangarlar niçin yapıldı?” gibi sorular sorarsanız Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsız olduğunuz ortaya çıkacak!
Lafla peynir gemisi yürümez derlerdi eskiler. Pekala yürüyor artık. Gemi de yürüyor, liman da yürüyor. Havalimanı da yürüyor.