Mafyatik ve feodal yapılarda “suçu üstlendirme” diye bir ahlaksızlık vardır, malum. Ağa takımından birileri suç işlediğinde garibanın biri o suçu üstlenip hapse girer. Karşılığında büyükleri adamcağızın cebine üç beş kuruş koyarlar, dışarıdaki ailesine “sahip çıkarlar”.
Bu yine “alan razı satan razı” durumu. Bir de hiç ilgisi olmadığı halde işlenen suç üzerine atılan -yani cebine para konulmayan, dışarıdaki çoluk çocuğuna da bakılmayan- kurbanlar var. Suçsuz yere ömrünü hapishane duvarları arasında tüketen zavallılar.
Günah keçisi diyoruz bunlara. Aslında metafor olarak kullandığımız bu kavramın kökeninde somut bir uygulama var.
Eski Ahit’te anlatıldığı üzere, Yahudiler vaktiyle (muhtemelen Babil sürgünü döneminde) Kefaret Günü (Yom Kippur) ritüelleri sırasında yıl boyunca işledikleri günahları sembolik olarak bir erkek keçiye yükleyerek günahlardan temizlenirlermiş.
Başka kültürlerde de benzer uygulamalar olduğunu tarih kaynakları haber veriyor. Söz gelimi eski Yunan toplumunda keçi yerine insan kullanılıyormuş bu iş için.
Günahların sebep olduğuna inanılan salgın hastalık, sel, deprem gibi doğal afetlerden kurtulmak için kura ile belirlenen bir kişiye şehirdeki herkesin günahları törenle yüklenir ve sonra bu şanssız adam tekme tokat dövülerek şehirden atılırmış.
Bugün de günah keçileri var. İşlevleri aynı ama şekilleri eskisinden biraz daha farklı. Ağalarının işlediği suçu üstlenip onların yerine hapse giren marabalardan ibaret değil günümüzün günah keçileri. Soyut ya da somut çok çeşitli örnekleri arzı endam ediyor artık.
Bilhassa siyasetçilerin her zaman günah keçisine ihtiyacı oluyor. Mesela vatandaşı hayat pahalılığına mahkum eden yanlış ekonomi politikalarının günahı “nassa” yüklenebiliyor.
İğneden ipliğe her şeyin fiyatına her gün zam geliyorsa bunun sorumlusu ekonomiyi yönetenler olacak değil. Ya dış güçlerdir ya da iç mihraklar.
Diyelim ki Türk lirası yabancı para birimleri karşısında sürekli değer kaybediyor, bunun sebebi “kur saldırısı”dır.
Zamların sorumlusu fiyat etiketlerini kafalarına göre değiştiren esnaftır.
Zaten enflasyon, yani hayat pahalılığı sebep değil, sonuçtur.
Hatırlarsanız, bir ara zincir marketler hedefteydi. Sattıkları ürünlerin fiyatlarını -hiç gerekmediği halde- arttırarak enflasyona yol açıyorlardı bu firmalar!
Enflasyondan dolayı fiyatların artması söz konusu olamayacağına göre fiyatlar arttığı için enflasyon artıyor olmalıydı!
İnsanlar buna inandılar. Ortada bir günah keçisinin bulunması asıl suçlunun gözden kaçırılması için yeterli oluyordu çünkü.
Evet, tabii ki piyasada ürün ve hizmet fiyatlarının artışı enflasyonu tetikler ama fiyat artışlarını getiren enflasyondur diyemiyordunuz kimilerine.
Oysa akıl var, mantık var: Daha önce beş liraya mal ettiğiniz ürün artık size on liraya mal oluyorsa mecburen satış fiyatını arttırırsınız. Market veya bakkal veya herhangi bir esnaf daha önce yedi liraya alıp sekiz liraya sattığı ürünü on liradan almaya başlamışsa o ürünün raftaki satış fiyatını en az on bir lira yapmak zorundadır.
Bunun anlaşılmayacak hangi tarafı var?
Ekonomist de olsanız anlarsınız o kadarını.
Bunu bile anlamamak, daha doğrusu anlamazdan gelmek ortalıkta bir günah keçisi bulunması sayesinde mümkün olabiliyor işte.
Gelelim bugüne… Bugün günah keçileri bir hayli azaldı. Zira her birinin sırtına tonlarca günah yüklenip çöllere salındılar, gittiler. Bugün iç mihrak, dış güç, finans baronları, LGBT, FETÖ kandırdı vs. diyerek temize çıkmak zorlaştı. Daha önce kullanılmış olan araçları çıkarıp yeniden kullandığınızda sıfır araçlardaki performansı alamıyorsunuz. Genel seçimdeki performansın yerel seçimde gösterilemeyişinin bir sebebi de buydu.
Peki, bu durumda günah keçisi arayışından vaz mı geçilecek? Önümüzde bir kritik seçim daha var. O zamana kadar günahların yükleneceği bir keçi bulunamazsa ne yapılacak? Yanlış yaptık, kötü yönettik falan mı denilecek?
Heterodoks ekonomiyi yeniden Ortodoks hale getirmesi için iş başına gelen Mehmet Şimşek siyasette de Ortodoks taraftarı olduğu için olacak, işlerin iyi gitmediği konularla ilgili hiç kimseyi veya hiçbir kurumu suçlamadı şimdiye kadar. Ancak ne toplumun ne de iktidar partisinin beklentilerine cevap verebilecek bir iş de yapamadı. Yurtdışından sıcak para getirme konusunda iktidarın, hayat pahalılığına çözüm bulma konusunda vatandaşın beklentileri havada kaldı.
Şimdi çıkmış, önümüzdeki yıl enflasyon yüzde yirminin altına düşecek diye açıklama yapıyor. Bir yandan da cep telefonu tarifelerine “yüzde 400” oranında zam geliyor.
Doğrudan hükümetin kontrolü altındaki ürün ve hizmetler fahiş oranlarda zamlar yapılırken enflasyonu tutmak nasıl mümkün olacak diye kimse sormuyor mu acaba kendisine? Ya da bunu kendi kendine sormuyor mu? Yalnızca elindeki faiz silahını kullanarak enflasyonu düşürme fantezisi mi kuruyor? Öyleyse bunun pek de Ortodoks bir ekonomi politikası sayılamayacağı açık.
Yoksa günün birinde bu son dönemin topyekun ekonomi günahlarını sırtına yüklenip siyasi patronunu tertemiz bırakmaya mı hazırlanıyor?