Şaşırmaya, heyecanlanmaya hiç gerek yok. Trump yönetiminin yaptıkları da Trump yönetimine yapılanlar da başından beri çerçevesi az çok tahmin edilen senaryoya uygun gelişiyor. Daha doğrusu “rasyonel senaryo”ya uygun gelişiyor… Çünkü başka türlü senaryolar da vardı. İyimser ve kötümser çizgilerde… Bunlardan iyimser karakterli olanına göre Trump seçim sırasında bazı sözler söylemiş, bazı vaatlerde bulunmuştu ama bunların hiçbiri gerçekçi değildi, uygulanması düşünülemezdi. Bu bakımdan Trump seçimi kazandığı taktirde verdiği sözlerin hepsini unutacak ve Washington’da işler bildiğimiz çizgide sürecekti.
Bunun tam karşısındaki kötümser senaryo ise hem Amerika’da hem de Avrupa’da popülist karakterli yabancı düşmanı ve küreselleşme karşıtı bir siyasi çizginin giderek egemen hale gelmekte olduğu realitesinden hareket ediyordu. Buna göre “zamanın ruhu”nu temsil eden Trump’ın siyaseti Washington’da bütün dengeleri değiştirecek, ABD’yi dünyadan izole edecek ve belki yeni bir cihan harbinin bile ortaya çıkmasına yol açabilecekti. Bu paraleldeki diğer bir kötümser senaryoya göre ise arkasında “derin Amerika”nın yer aldığı Trump’ın ajandası değiştirilemez, baş edilemez ve durdurulamaz nitelikteydi.
***
Trump’ın göreve başlamasının üzerinden bir ay bile geçmedi ama yeni Başkanın icraat ajandasına yönelik olarak yapılan tahminlerin iyimser olanlarının da kötümser olanlarının da tutmayacağı anlaşıldı.
Öncelikle Trump’ın seçimden önce verdiği sözleri tutmamak gibi bir tavrının söz konusu olmayacağı anlaşıldı. Zaten bir siyasetçinin bütün vaatlerini gerçekleştirmesi beklenemez. Muhakkak bazıları bazı engellere takılır ve bir başka bahara bırakılır. Ancak bir siyasetçinin verdiği bütün sözleri unutacağını beklemek gerçekçi değil. Vaatleri pek gerçekçi olmasa bile….
Trump’ın -en azından bizim aklımızda kalan- belli başlı vaatleri Müslüman göçmenleri ülkeye kabul etmemek, Meksika sınırına duvar örmek, ABD firmalarının yurtdışında üretim yapmalarına engel olmak, Obama’nın sağlık reformunu rafa kaldırmak vb. şeylerdi… NAFTA’dan çıkmak, Kudüs şehrini İsrail devletinin başkenti olarak tanımak gibi Amerikan dış politikasında dönüşüm gerektiren vaatleri de unutmak mümkün değil tabi… Zaten daha göreve başlar başlamaz üç aşağı beş yukarı bunların hepsini uygulamaya girişti.
Bu yönüyle bakarsanız, kötümser senaryo sahiplerinin haklı çıktıklarını düşünebilirsiniz. Ancak iyimser senaryo sahiplerinin bazı yönlerden haklı olduklarını düşündürtecek gelişmeler de görünüyor kapıda. En basitinden son iki günün gelişmeleri buna işaret ediyor. Yeni yönetimin ulusal güvenlik danışmanı emekli General Flynn istifa etmek zorunda kaldı, biliyorsunuz. ABD’de ulusal güvenlik danışmanı postu ülke yönetimindeki en önemli dört ya da beş koltuktan biri. Savunma ve güvenlik siyaseti bakımından statüsü ve etkinliği savunma bakanından önce gelen bir görev. Yani çok çok önemli bir olay bu istifa.
***
Trump kabinesindeki en önemli isimlerden birinin istifa gerekçesinin Rusya ile ilgili olması da tesadüf olamaz. Trump seçimden önce Amerikan dış politikasını Çin’e karşı konumlandırmak istediğini ısrarla ifade ediyor, bu bağlamda -veya başka bağlamlarda- Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesini ve hatta ileri ittifak ilişkileri kurulması gerektiğini savunuyordu. Trump kabinesindeki hemen herkes gibi Ruslarla sıcak ilişkileri olan ulusal güvenlik danışmanının kendi ülkesinin Rusya politikasına ilişkin mahrem bilgileri Moskova ile paylaştığı yolundaki suçlamalar netice itibarıyla bir yere oturuyor, demek istiyorum.
Peki, şimdi ne olacak? Trump seçimden önce vaat ettiği uygulamaları hayata geçirmek için uğraşacak; çünkü onun ve arkadaşlarının aklındaki ABD vizyonu bunu gerektiriyor. Buna mukabil Senato başta olmak üzere devlet kurumları ve medyanın sözcüsü olduğu iş dünyası ve sivil toplum Trump’ın vizyonunun gerçekleşmesini engellemek için mücadele edecektir. Yani iki ucunda iki aktörün olduğu bir mücadele bu. Tek taraflı bir süreç değil. Üstelik bugünkü mücadelenin bir “hazırlanma dönemi” de yaşandı.
Hatırlayın: Trump’ın AB Başkanı olarak belirlendiği seçim 8 Kasım 2016’da yapılmıştı. Yeni Başkan 20 Ocak 2017’de ise Beyaz Saray’ı eski Başkan Obama’dan devralıp görevine başladı. Demek ki iki aya yakın bir “hazırlık devresi” geçti. Trump ve ekibi devlete, devlet kurumları da Trump ve ekibine hazırlandı bu süre içinde. Bazı önlemler de alındı. Mesela Filistin meselesinde İsrail yanlısı bir siyaset izleyeceğinin işaretini veren Trump’ın bu sahadaki dengeleri çok fazla bozmasına izin vermemek için BM’de ilk defa ABD temsilcisi İsrail aleyhine bir kararı veto etmedi.
Öyle anlaşılıyor ki -bir kısım Müslüman ülke vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklayan kararnameyi iptal eden yargıçların da gösterdiği gibi- sadece Dışişlerinin bir kanadında değil, devlet aygıtının her tarafında Trump’ın vizyonundaki ülke çıkarlarına aykırı görünen çıkıntıların giderilmesine yönelik bir tutum ve hatta hazırlık var. Söylemeye gerek bile yok ki bundan sonraki süreçte de benzer çatışmalar yaşanmaya devam edecektir. Herhalde Trump bir adım attıkça sistem müdahale edip her defasında dengelerin muhafazasını sağlamak için gerekeni yapacak.
Ancak Amerika’da “filler ve eşekler” arasındaki kavgada önce çimenlerin ezileceği, yani bundan en fazla dünyanın geri kalanının etkileneceği ve zarar göreceği muhakkak.