CUMARTESİ YAZILARI
Suudi Arabistan’da yaşanan “veliaht değişimi hamlesi”nin arka planına bakmaya çalıştığımız geçen haftaki “cumartesi yazısı”nda adı çok geçen Kral Faysal’a ayrı bir fasıl ayırmak gerekiyor.
Biri Suudi istihbaratını 22 yıl, diğeri hariciyeyi 40 yıl yöneten iki kardeşten geçen haftaki yazıda bahsetmiştim. Kral Faysal’ın en büyük oğlu Muhammed ise özellikle uluslararası finans sektöründe etkili bir işadamı. Kızları da siyasi ve sosyal hayatta etkin ve etkili kişiler. Lulva kadın hakları aktivisti, Sara insani yardım gönüllüsü kimlikleriyle tanınıyor. Bir önceki dönemin kudretli istihbarat şefi Bender bin Sultan’ın karısı olan Hayfe ise Amerikalıları bile kuşkulandıran karanlık ilişkileriyle gündeme gelen bir kadın.
Unutmadan söyleyeyim: Suudi İstihbaratını 22 yıl boyunca yöneten Türkî el Faysal bu görevi öz dayısından devralmıştı. Ülkenin istihbarat teşkilatını kuran kişi Türkî’den önce o postta ölümüne kadar 12 yıl boyunca oturan Kemal Adham, Kral’ın eşi İffet Hanım’ın kardeşiydi. (Kemal ve İffet kardeşler Adapazarlı bir ailenin çocukları. Hem iki yıl önce hayatını kaybeden Suud’un, hem de bugünlerde 72. yaşını süren Türkî’nin annelerinden dolayı Türkçe bildikleri söyleniyor. Ama nedense her ikisinin de Türkiye’ye ve Türklere karşı çok sıcak duygular beslemediği biliniyor.)
***
Faysal, denebilirse, Suudi Arabistan’ın ikinci kurucusu… Zira babası Kral Abdülaziz’in kurduğu devleti uluslararası dengeler çerçevesinde bölgesel bir güç olarak yeniden konumlayan kişi. Faysal’dan önce Suudi Arabistan petrol zenginliğiyle yeni tanışmış bir ülkeydi. Suudi hanedanı ülkedeki hükümranlığının emniyet altına alınması karşılığında Amerikalılara petrol oyununa karışmayacakları taahhüdünde bulunmuştu. Bundan dolayı ülkenin bir dış politikası yoktu.
Daha babasının sağlığından itibaren devlet yönetiminde etkin roller üstlenen, bu arada Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini bizzat deruhte eden Faysal, abisi Suud bin Abdülaziz’in krallığı döneminde de etkinliğini sürdürdü. Ancak ülke yönetimine tam olarak hâkim olmak için bir saray içi darbe sonucunda abisini devirerek tahta çıktıktan sonra dış politikaya özellikle önem verdi.
Suudilerin muazzam bir petrol geliri vardı; Ortadoğu ve Arap dünyasında Riyad’ın ekonomik imkânlarıyla yarışabilecek bir başka ülke yoktu. Ama buna rağmen bölgedeki siyasi etkisi yok mertebesindeydi. Faysal bu durumun Suud Krallığı’nın geleceği açısından ümit verici olmadığını düşünüyordu. Bu dar çemberden çıkmak gerekiyordu. Ama bir taraftan da babasının Amerikalılara verdiği -yukarıda bahsettiğimiz- taahhüt vardı.
***
Faysal’ın işbaşına geldiği sıralarda bölgenin iki etkin gücü Türkiye ve İran kendi modernleşme süreçlerinin sıkıntılarıyla uğraşıyorlardı. Bilhassa Türkiye’nin bölgeyle ilgisini yenilemeye hiç niyeti yoktu. İran zaten Şii kimliğinin duvarını aşabilecek durumda değildi. Dolayısıyla Ortadoğu’nun askeri, siyasi ve ideolojik çekim merkezi olmaya Mısır’dan başka aday yoktu.
Faysal’ın ülkesi için gözünü diktiği yer işte Mısır’ın bu bölgesel konumuydu. O günlerde Mısır’ın başında bulunan Cemal Abdünnasır -veya kısaca “Nasır”- laik ve sosyalist karakterli bir Arap milliyetçiliği fikrine dayanıyordu. Arap dünyasında geniş kitlelerin ve özellikle aydınların heyecanla benimsediği “Nasırizm”in nihai amacı Arap Birliği’ni gerçekleştirmekti. Faysal işte tam da bu noktada Nasır’ın “Panarabizm”ine karşı bir nevi “Panislamizm” vizyonuyla ortaya çıktı. Bu doğrultuda, ülkesinin petrol parasıyla İslam dünyasının her tarafında yoğun faaliyetlere girişti. Türkiye’nin de desteğiyle İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın kuruluşuna ön ayak oldu.
***
Kral Faysal’ın trajik sonunu biliyorsunuz, yeğeni tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Çoğu kişi bu trajik hadiseyi Faysal’ın siyasi etki gücünün büyüklüğünden ayırmaya yanaşmayarak “Riyad sarayının politikalarından zarar gören birtakım büyük güçler tarafından ortadan kaldırıldığını” düşünme eğilimindeler. Benim fikrim bu trajik hadisenin, aile içi iktidar kavgasının ve saraydaki sürekli gerilimin etkisinde psikolojisi bozulmuş bir prensin cinnet getirmesi sonucunda işlenmiş bir cinayetten ibaret olduğu. Ama siyasi etkilerinin küçümsenmesi doğru olmaz tabii.
Ne var ki asıl üzerinde durulması gereken husus, daha önce devletten ziyade petrol istasyonu niteliği taşıdığı için bağımsız bir dış politikası olmayan ülkesine bir dış politika kazandıran Faysal’ın bıraktığı siyasi miras.