Geçen hafta bir haber vardı ajanslarda: Ermenistan’ın yeni başbakanı Nikol Paşinyan dünyaca ünlü Ermeni asıllı Türk ekonomist Daron Acemoğlu’ndan ülke ekonomisinin yeniden yapılandırılmasına yardımcı olmasını istemişti. “Tam adamını bulmak” diye bir laf var ya dilimizde, o geldi dilimin ucuna haberi okuduğumda.
Şundan dolayı: Ermenistan ne yazık ki birçok komşusu gibi yolsuzluk ve yoksulluk sarmalındaki toplumu hamasetle motive etmeye çalışan bir yönetime sahip. Paşinyan’ın “Ermeni milletinden dünyaca ünlü ekonomist” diye andığı Daron Acemoğlu ise toplumsal refahı ve dolayısıyla iyi işleyen, verimli bir ekonomiyi var eden faktörlerin neler olduğuna ilişkin özgün bir açıklama modeli geliştirmiş bir bilim adamı.
Dolayısıyla Ermenistan’ın yeni başbakanının gerçekten de ülkesinin sosyoekonomik sistemini “yeniden yapılandırmak” istiyorsa -aslında “Ermeni milletinden” olmasa bile- görüşlerine baş vurması gereken belki de ilk kişi.
Ne var ki bu iş o kadar kolay değil. Ermenistan Başbakanı “ekonominin yeniden yapılandırılmasından” söz ediyor ama Acemoğlu’nun teorisine göre ekonomik refah bir anda elde edilebilecek bir değer olmaktan ziyade, toplumsal kurumların belirli şartlara uygun işlemesinin sonucu ulaşılan bir durum.
***
Daron Acemoğlu’nun -James Robinson ile birlikte kaleme aldığı- “Why Nations Fail” (Niçin [Bazı] Milletler Başaramaz) kitabında enine boyuna ve çok sayıda örnek üzerinden savunulan bu teze göre toplumun bütününü kapsayıcı nitelikte ekonomik ve siyasi kurumlara sahip olan milletler başarıyor, kurumları kapsayıcı olmayan milletler ise başaramıyor.
Söz gelimi bir ülkede belirli alanlarda faaliyet yapma imkânı belirli bir azınlığın elindeyse, yasa ve kurallar herkes için geçerli değilse, imtiyazlı kişilerin varlığı veya ayrımcılık söz konusu ise burada siyasi yapı kapsayıcı (inclusive) değil, dışlayıcı (extractive) nitelik taşıyor demektir.
Böyle bir ülkede ekonomik gelişmenin sürdürülebilir olmasını sağlamak mümkün olmaz. Çünkü bu durumda en azından toplumsal kaynaklarınızın bütününü ekonomik gelişmeye ortak etmemiş olursunuz. Ekonominiz sağlıklı bir yapıda olmayınca diğer sahalarda da güç ve etki sahibi olamazsınız.
Aslında bir devleti devlet yapan prensiplerin ifadesi “Why Nations Fail”in tezi. Atalarımız “adalet mülkün temelidir” dedikleri, bizim “hukukun üstünlüğü” dediğimiz temel kural.
Daha açık anlatmak gerekirse, toplumun üretken olabilmesi ve refaha ulaşabilmesi için işleyişini devletin, yani siyaset kurumunun sağlaması gereken bir hukuki düzene ve bağımsız kurumlara ihtiyaç var. Siyasetin üzerine düşen rasyonel gerekçelerle oluşturulan kuralların keyfî sebeplerle dışına çıkılmamasını ve bu kuralların her durumda ve herkes için geçerliğinin temininden ibaret.
Ama belki de toplumsal kültürün de etkisiyle birçok ülkede siyaset kurumu yozlaşmanın etkisinde kalıyor. Çünkü toplumun tamamının değil, belli bir kesitinin çıkarları esas alındığında kurallar işlemiyor, kurumlar çalıştırılmıyor. Yolsuzluğu, rüşveti, adam kayırmayı bir yana bırakın. Yalnızca “liyakat bazında bir istihdam politikası” uygulanmıyorsa gerisi zaten çorap söküğü gibi gelir.
***
Yazının başında söylemiştim: “Ermenistan ne yazık ki birçok komşusu gibi yolsuzluk ve yoksulluk sarmalındaki toplumu hamasetle motive etmeye çalışan bir yönetime sahip.”
Üretim yok, yatırım yok, verimli bir ekonomi yok. Rusya dışında hiçbir komşusuyla doğru düzgün ilişkisi de yok. Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal altında tutuyor, Türkiye’nin topraklarında hak iddia ediyor, Gürcistan’ı düşman olarak görüyor… Ama diaspora Ermenilerinin nakdi yardımları olmasa vatandaşları resmen açlık sorunuyla karşı karşıya gelebilecek kadar yoksulluk içinde.
Peki, dünyaca ünlü bir ekonomist böyle bir tablo karşısında ne yapabilir? Elbette çok şey yapabilir. Özellikle Daron Acemoğlu gibi uluslararası bir değerden faydalanmak istemeleri akıllıca. Ama öncelikle toplumun ve siyasiler başta olmak üzere toplum seçkinlerinin ülkelerinin geleceği için ne istediklerine karar vermeleri ve bu doğrultuda gereken fedakarlıkları göze almaları gerekiyor. Ama ne yazık ki işin içine “fedakârlık” lafı girince hukukun üstünlüğünün sağlanması veya kurumların işleyişi vs gibi prensipler derhal unutulabilir.
***
Hem ekonomik olarak hem de refahı temin eden toplumsal değerler itibarıyla elbette biz Ermenistan’dan üstün durumdayız. Zaten köklü bir devlet geleneğine sahip Türkiye’nin henüz 25 yıldır bağımsız olan bir ülkeyle mukayese edilmesi düşünülemez. Ancak ekonominin işleyiş mantığından, bağımsız kurumların öneminden falan söz edince bugünlerde karşı karşıya olduğumuz sorunları üzerinde konuştuğumuz konseptin dışında değerlendiremeyeceğimizi de görüyoruz.
Son birkaç haftadır döviz kurunda yaşanan sürekli yükseliş hakkında herkesin bir fikri var. Biliyorsunuz, kimi israfa bağlıyor, kimi dış güçlerin manipülasyonu diyor. Ama böyle durumlarda probleme el koyması gereken bağımsız kurumlarımız ne yapıyor?
Merkez Bankası yasal bağımsızlığının gereğini ne ölçüde yerine getirebiliyor? Bilenler biliyor bu sorunun cevabını.
Aslında kurumsal/kültürel problemlerimizin yaşanan ekonomik problemlerden daha tehlikeli olduğunu kavrayıncaya kadar gerçek bir çözüme ulaşmamız maalesef imkânsız.