MHP lideri Bahçeli’nin erken seçim çağrısıyla başlayan süreç, tabiri caizse, “beklenen sürpriz” oldu. Bekleniyordu, çünkü bir süredir siyasette doğal olmayan bir durum ortaya çıkmıştı. Siyaset dünyası ve hatta kamuoyunun ciddi bölümü bir erken seçim atmosferine çoktan girmişti zaten. Siyasi partiler arasında ittifaklar oluşturuluyor, seçim yasası değiştiriliyor, il ve ilçe kongreleri erkene alınıp tamamlanıyordu. İktidar partisinin kongrelerinin birer miting havasında geçtiğini de unutmayalım. Ne var ki AK Parti cenahından gelen açıklamalar bugüne kadar hep “kesinlikle bir erken seçim olmayacak” şeklindeydi. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kategorik olarak erken seçimlere olumsuz baktığını biliyorduk.
Ama öbür yandan, aslında iktidar partisinin erken seçim istemesinin gerekçeleri vardı ortada. En başta “yerel seçim” meselesi. Yerel seçim “mesele”ydi, çünkü normal takvime göre 2019 Mart ayında yerel seçimlerin, bundan altı ay sonra Kasım’da da milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılması gerekiyordu.
***
Oysa Türkiye’de yerel seçimler çoğunlukla iktidar partilerinin oy kaybettiği seçimlerdir. Milletvekili seçimlerinde verilen oyların bir bölümü belediye seçimlerinde geri alınır ve bu şekilde iktidara “sana verdiğim oy garanti değil, dikkatli ol” mesajı verilir. AK Parti için de bu kuralın işlediğini biliyoruz.
Yalnızca 2004’teki ilk yerel seçiminde oylarını arttırdı Erdoğan’ın partisi, ondan sonraki bütün yerel seçimlerde ise aldığı oy bir önceki genel seçim oylarının altında gerçekleşti. 2007’deki seçimlerde AK Parti yüzde 46,7 oy aldı. 2009’daki yerel seçimlerde ise oy desteği yüzde 38,6’ya düştü. 2011’deki genel seçimde yüzde 49,8 oranına ulaşan AK Parti oyu 2014 yerel seçiminde yüzde 45,5’e geriledi.
2019 Mart’ında yapılacak olan belediye seçimlerinde de bu doğrultuda bir tablo çıkması halinde yalnızca altı ay sonra yapılacak bir seçime çok rahat şartlarda girmesi mümkün olamazdı. “Metal yorgunluğu” gerekçesiyle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere kritik bölgelerde yaşanan değişiklikler riski artırabilirdi ve yeni sistem gereği yüzde ellinin üzerinde oy alması gereken Erdoğan açısından yerel seçimlerin ardından hassas cumhurbaşkanlığı seçimine gitmek rasyonel bir tercih olmazdı.
Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son ana kadar bir erken seçim kararı almaya karşı çıktığını biliyoruz. Bunun sebepleri bizim açımızdan belirsiz ama söz konusu süreçte ortaya atılan birçok iddia ve spekülasyonun siyaset kulislerinde düne kadar dolanıp durduğunu biliyoruz. Kimileri İyi Parti lideri Akşener ile Saadet lideri Karamollaoğlu’nun toplumda muhalif bir dalga oluşturmuş olmalarının iktidar partisinin yönetimini kaygılandırdığını ve bu yüzden erken seçim kararı almaya cesaret edilemediğini ileri sürerken kimileri de “AK Parti bundan sonra demokratik bir seçim yapmayacak” gibi daha ileri bir iddiayı dile getiriyordu.
***
Buna karşılık, iktidar partisi içinde bazı sesler ise hem yerel seçimlerden sonra genel seçime gitmenin risklerine dikkat çekerek hem de özellikle İyi Parti ve Saadet etrafında oluşan dalgalanmaların oluşturabileceği ters akıntıyı gündeme getirerek erken seçimin bir an önce karar altına alınması gerektiğini savunmaktaydılar. Böyle düşünen AK Partililer özellikle muhalefet bloğunun henüz ortak bir aday konusunda uzlaşmaya varamamış olduğu bir süreçte baskın bir seçime gidilmesini “yegâne şans” olarak gösteriyorlardı. Bir anlamda artık “iktidar ortağı” durumunda olan MHP lideri Bahçeli’nin çıkışı da bu yoldaki riskleri ortadan kaldırmaya yönelik bir hamle olarak okunabilir. Ancak Bahçeli’nin -anladığımız kadarıyla- bu kadar önemli bir konuda AK Parti kanadıyla istişare etmeksizin ani bir teklifle ortaya çıkıvermiş olması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir başka risk anlamı taşıyor iktidar bloğu adına.
Bundan bir iki ay önce yine bu sütunda erken seçimle ilgili olarak AK Parti kanadında bir iradenin oluşamaması halinde konunun MHP kanadı tarafından gündeme getirilebileceğini yazmıştım. AK Parti’nin bu konuya karşı neredeyse kategorik şekilde olumsuz duruşunun gerekçesi ne olursa olsun Bahçeli’nin hamlesi MHP’ye inisiyatif üstünlüğü kazandırmış bulunuyor. Buna karşılık Erdoğan’ın erken seçim tarihini Bahçeli’nin önerdiği günden iki ay önceye çekerek bu öneriyi tam anlamıyla bir “baskın seçim” kararına dönüştürmesi seçimin erkene alınmasının gerekçelerine çok daha uygun ve son derece rasyonel bir hamle.