Her ne kadar hükümet her fırsatta “erken seçim yok” açıklaması yapsa da seçimin vaktinden önce yapılmasına yönelik ciddi bazı hazırlıklar da dikkatlerden kaçmıyor.
Hiçbir siyasi iktidar erken seçime hazır olun çağrısı yapmaz zaten. İlkin, mümkünse süresini sonuna kadar kullanmak ister. Ama seçime kendisi için en elverişli zamanda gitmek daha öncelikli tercihidir tabii. Yeterli Meclis çoğunluğuna sahip olmak bakımından da bunu gerçekleştirme imkânı vardır. Bugüne kadar da hep öyle olmuştur. Dolayısıyla seçim tarihine iktidar karar verecektir.
Ne var ki bugünkü iktidar kompozisyonunu teşkil eden güçlerden biri olan MHP’nin bu hususta daima sürpriz üretmeye aday olarak görülmesi de konunun bir başka boyutunu oluşturuyor. Bahçeli’nin bu yöndeki çıkışları aynı zamanda Erdoğan’ın siyasi kaderi bakımından da hayati derecede önemli sonuçlar doğurmuştu daha önce.
MHP lideri 2002’de üç yıldır ortağı bulunduğu Anasol-M koalisyonunu erkenden seçime götürerek kendisiyle birlikte bütün ortaklarını da Meclis dışında bırakacak ve 19 yıllık AK Parti iktidarlarının yolunu açacak bir süreci başlatmıştı.
7 Haziran 2015 seçimi sonrasında Bahçeli’nin koalisyon hükümeti içinde yer almayı reddetmesi AK Parti’nin yeniden tek başına iktidara gelmesini ve Erdoğan’ın başkanlık sistemini fiili olarak başlatmasını mümkün kıldı.
2016’ya geldiğimizde ise çok daha büyük bir sürprizle karşılaşacaktık. Daha önce başkanlık sistemi önerilerine şiddetle itiraz eden ve bunu “Ülkenin bölünmesinin ilk adımı” olarak gören Bahçeli 11 Ekim 2016’da partisinin grup toplantısında yaptığı beklenmedik çıkışla AK Parti’yi başkanlık teklifini Meclis’e getirmeye çağırdı. “Fiili duruma hukuki boyut kazandırmak gerek” diyerek…
Sonrası malum… MHP’yi iktidar ortağı haline getiren ve Erdoğan’ın hiç aklında olmayan biçimde tüm siyasi aktörleri iki karşıt cepheye yerleştiren iki bloklu mimarinin kurucusu oldu Bahçeli… Erdoğan’ın bir yandan elini güçlendiren ama öbür yandan da elini kolunu bağlayan bugünkü siyasi yapının.
MHP lideri Bahçeli’nin siyasi hamlelerinin önceden kestirilemez ve ölçülemez niteliği herkesten önce Erdoğan açısından hesaba katılması gereken faktör durumunda.
Dolayısıyla bugün AK Parti için ortağının siyasi beklentilerini gözetmek ve harici etkenler yanında içeriden gelebilecek bir sürprize hazır olmak gibi bir mecburiyet de söz konusu. Demek ki erken seçim her halükârda Erdoğan’ın gündeminde bulunmak durumunda.
Ekonomik göstergelerdeki devam eden bozulma hükümetin bir an önce erken seçim kararı alacağını öngörenlerin en önemli dayanağı olsa da böyle bir kararda her şeyden önce siyasi şartların uygunluğunun gözetileceğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Diğer yandan, AK Parti ile MHP arasındaki koalisyonun dağılma ihtimaline yönelik planlamalar ve hazırlıklar da ihmal edilmiyor.
Muhalefet blokunda bu ihtimali Erdoğan’ın parlamenter sisteme dönmeye ikna edilmesi yolunda değerlendirme fikri zaman zaman gündeme geliyor. Hem bugünkü sistemin el birliğiyle ortadan kaldırılması hem de AK Parti’nin iktidarda yer alma şansının devam etmesi anlamında bir “win-win” senaryosu. Ancak iktidar partisi böyle bir çözümü değerlendirme imkanını çoktan geride bırakmış göründüğünden boşa kürek çekmek olabilir bu.
HDP’liler ise son günlerde sık sık “Muhalefet blokunun adayını destekleme mecburiyetimiz yok” diyerek Erdoğan’a açıktan sinyal gönderiyorlar. Çözüm sürecinin yeniden başlatılmasından dem vuranları bile var. Elbette bugünkü konjonktürde buna ihtimal veren kimse olmaz. Ne AK Parti tabanı hazır böyle bir flörtün tekrar başlatılmasına ne de HDP tabanı. İktidar partisinin tabanı şöyle ya da böyle ikna edilse bile koalisyon ortağı MHP’nin buna göz yummasını beklemek akla ziyan bir düşünce olur zaten.
Anlaşılan o ki “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” taktiği uygulanıyor. Sinyal iktidara veriliyormuş gibi yapılıyor ama asıl muhatap muhalefet. Daha ziyade Millet İttifakının adayının belirlenmesinde söz sahibi olmak amacıyla “pazarlık kızıştırmak” istiyor HDP. Mümkünse seçim sonrasına ilişkin bazı taahhütler koparmayı da gönlünden geçiriyor herhalde. İktidara değil muhalefete seslendiği muhakkak.
Gelgelelim Erdoğan’ın dün Diyarbakır ziyaretinde söylediği bazı sözleri ortağı yine de kulağını kabartarak dinlemiş olmalıdır.