Bilinen tarihte ilk defa olarak dünyada insanlığın bütününün birlikte maruz kaldığı ve karşısında yine insanlığın bütününün birlikte mücadele verdiği bir salgın hastalıkla yüz yüze bulunuyoruz.
Geçmiş asırlarda şimdiki Kovid-19 salgınından çok daha fazla can kaybına yol açmış ve insanları büyük bir dehşet içinde bırakmış salgınlar yaşandı ama bunların hepsi belli ülkelerde veya dünyanın belli bölgelerinde yaşanan hadiselerdi. Mamafih bunların bir kısmının etkileri küresel çapta oldu.
Geçmişte olup bitmiş bu türden hadiseleri insanlığın sınavları olarak görürsek bunlardan bugün hâlâ çıkarılacak dersler de bulabiliriz. En başta da vaktiyle tek bir ülkeyi adeta mezarlığa çeviren salgınlar karşısında atalarımızın çaresizliğine mukabil bugün bütün dünyayı tehdit eden bir virüsün geçmiştekilere oranla çok daha az kayba yol açmasının sebeplerini düşünmek gerekiyor galiba. Rus asıllı Amerikalı mikrobiyoloji bilgini Irwin W. Sherman’ın “Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık” kitabı böyle bir muhasebeyi yapmaya yardımcı olacak bilgilerle dolu. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev. Emel Tümbay-Mine Anğ Küçüker)
Öte yandan, birçoğu mikrobik temelli (yani başka canlıların saldırılarından kaynaklanan) veya insan biyolojisinin eksik ve kusurlarının yol açtığı bu hastalıkların yanısıra doğrudan doğruya insanların kötülük yönündeki tercihlerinin ürettiği hastalıklar da var. Irkçılık gibi, emperyalizm gibi… Sherman’ın “Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık” kitabında böyle bir bahis de var. Daha doğrusu, İrlanda’nın 19. yüzyılda maruz kaldığı “patates mantarı” felaketini anlatırken İrlanda’nın tarihinden ve bu toprakların sakinlerinin komşuları İngilizlerle ilişkilerinden de kısaca söz ediyor yazar. Ne yazık ki bu paragraflarda fotoğrafı çekilen hastalık bakterilerin ve virüslerin yol açtığı hastalıklardan çok daha acı sonuçlar vermiş bulunuyor.
***
12. yüzyıla kadar İrlanda kendi devleti olan müstakil bir ülkeydi. Norman hakimiyeti devrinde İngiltere’ye bağımlı hale geldi. Britanya adasının Protestanlığa geçmesine rağmen İrlanda adasının Katolik kalmakta ısrarı bu toplumu bugüne kadar sürecek dışlanmaya ve baskılara maruz bıraktı. İrlandalıları mezhep değiştirmeyle zorlamak için akıl almaz kötülükler yaptı İngilizler. Katolik ayinleri yasaklandı, Katolik din adamları hapsedilip öldürüldü. Dahası, Katoliklerin malları ve arazileri ellerinden alınıp buraya İngiltere’den getirilen Protestanlara dağıtıldı. (Bugün Kuzey İrlanda’da yaşayan Protestan çoğunluk bu göçmenlerin torunlarıdır.)
17. yüzyılda İrlandalı Katoliklerin ayaklanmasının Oliver Cromwell komutasındaki İngiliz ordusu tarafından bastırılması sırasında İrlanda nüfusunun üçte biri ortadan kalktı. Akabinde yürürlüğe konulan yeni ceza kanunlarına göre Katoliklerin askerlik, ticaret ve yurttaşlık hakları ellerinden alınıyor, oy kullanmaları ve arazi satın almaları yasaklanıyordu. Ancak Katoliklikten Protestanlığa geçenlere arazi veriliyordu.
“İrlanda’daki İngiliz kolonizasyonu”, diye anlatıyor Sherman: “Arazilerin yüzde 95’inin kontrolünü Protestan mülk sahiplerine veren yeni bir mülkiyet sistemi getirdi. Mülkü sahipleri (çoğu İrlanda dışındaydı) arazilerini yaklaşık 20 dönümlük parçalara bölerek emlakçılara kiraladılar. Bu araziler daha da küçük parçalara bölünerek daha yüksek fiyatlarla kiralanıyordu. Bu ekonomik sistemin en altında, yaklaşık 1 dönümlük araziyi ancak kiralayabilmiş üç milyon çiftçi bulunuyordu.” Yani İrlandalılar, ellerinden alınıp Protestanlara dağıtılan kendi arazilerinin küçük bir kısmını kiralayarak burayı ekip biçiyorlar, aileleriyle ve evcil hayvanlarıyla birlikte bu tarlanın içindeki tek odalı bir kulübede yaşıyorlardı. Devlete vermeleri gereken fahiş vergilerin yanısıra arazi kirasını da ödeyemedikleri için bu arazilerden çıkarılan İrlandalı köylülerin bir kısmı bir süre sonra yalnızca patates yetiştirilebilen daha kıraç bölgelere yerleştirildiler. Ki bu araziler de İrlanda dışında yaşayan İngilizlere aitti.
Patates mantarı hastalığının sebep olduğu kıtlık işte bu şartlar altında ortaya çıktı. Tek besin kaynaklarını kaybeden İrlandalılar kitleler halinde açlıktan ölüyorlardı. Büyük bir trajediydi yaşanan. Ne var ki Victoria dönemi tarihçisi Kingsley burada gördüklerini şöyle anlatıyordu: “100 millik felaket diyarında gördüğüm insan şempanzelerden gözüm korktu. Onların durumunun bizim suçumuz olduğuna inanmıyorum. Eskiye göre sayıları daha fazla. Üstelik bizim idaremiz altında tüm geçmişlerinde olduklarından daha mutlular, daha iyi besleniyorlar ve daha iyi evleri var.”
İngiliz toplumu İrlandalıların başına gelenlerin kendi suçları olduğunu düşünüyordu. Sokaktaki İngiliz bunun işlenen günahların cezası olduğunu varsayarken, aydınlar ise felaketi bu insanların “sorumsuzca çoğalmış” olmalarına bağlıyordu... İngiliz hükümeti de konuya aşağı yukarı bu anlayış içinde yaklaşıyordu. Bir süre göstermelik yardımlar yapıldı ama sonra bundan da vazgeçildi. Arazi sahiplerinin arzusu yönünde gıda ithalini izin verilmeyip zaten kimseye yetmeyen sınırlı miktardaki ürünün ihracına izin verildi.
(Hatta İngiliz hükümetinin tavrı konusunda -bizi de ilgilendiren- daha ilginç bir detay var: Dönemin Osmanlı padişahı Abdülmecid’in İrlandalılara göndermek istediği yardımın miktarını İngiliz kraliçesinin çok bularak itiraz ettiğini, bilahare daha düşük miktarda bir yardım gönderildiğini biliyoruz.)
***
Netice itibarıyla 7 yıl süren büyük kıtlık sonucunda İrlanda nüfusunun ayakta kalanlarının çoğu Amerika kıtasına göç etti. 150 yıl önce yaşanan büyük kıtlıktan önce nüfus yaklaşık 8 milyondu, bugün hâlâ 4 milyon civarında. Bugünkü ABD nüfusunun ise onda biri İrlanda kökenli. Hepsi de İngiliz düşmanı. Öyle ki, Sherman’ın da hatırlattığı üzere, ABD’nin her iki dünya savaşına da geç dahil olmasında İngiltere düşmanı İrlanda lobisinin etkisi olduğu söylenir. Yalnızca patates kıtlığı döneminde yaşananlara bile bakıldığında insan “adamlar haklı” diyor tabii.
Avrupa ortaçağına damga vuran eski mezhep kavgalarının sanayi devrimi sonrasında bile devam ettiğini gösteren İrlanda meselesi, din ve kimlik değerleriyle ilgili çatışmaların -sosyal zihniyet ve grup psikolojisi boyutları yanında- daima bir ekonomik boyutunun da bulunduğunu hatırlatan bir örnek.