Seçim sathımâiline girildiğinde bazı siyasetçilerin nedense unutur oldukları çok basit bir kural var: Seçmen sadakati kuralı. Daha önce ayrıntılı olarak ele aldığımız üzere, oy verme tercihlerini rasyonel değil duygusal faktörler belirliyor çok büyük oranda. Onun için, “taraftarı olduğumuz” partinin izlediği politikalardan kişisel olarak zarar görsek bile politik duruşumuzu değiştirmeyi kolayca düşünmeyebiliriz.
Gelgelelim, seçmen belirli şartlar oluştuğunda partisine sadakati terk edebilir, yeri geldiğinde liderine de sırt çevirebilir ama ideolojik çizgisinden kolay kolay vaz geçmez. Dolayısıyla oy geçişkenliği aynı ideolojik kampa mensup partilerin/liderlerin taraftarları arasında mümkün olurken farklı ideolojik kamplar kendi taraftar kitlelerini her zaman muhafaza ederler. Sözgelimi partisine küsen seçmen sağcıysa başka bir sağ partiye, solcuysa bir başka sol partiye geçebilir. Karşı kampa transfer çok nadir görülür.
İşte bu yüzden CHP ittifak halinde olduğu partilerin tabanından oy alabilmek için bile İstanbul ve Ankara belediye seçimlerinde “klasik CHP’li olmayan” adaylar çıkardı. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde de ittifakın adayı CHP’li olacaksa ancak bu profilde biri olabilir. Bundan dolayı ana muhalefet partisinin lideri Kılıçdaroğlu, son dönemde yaptığı çok önemli siyasi hamlelerle muhalefet blokunun bugünkü gücüne ulaşmasında en büyük paya sahip olmasına rağmen, seçmen sadakati kuralını bildiği için adaylığa hevesli değil.
CHP’nin başka partilerle arasındaki oy geçişliliği çok sınırlı. Onun için bu parti ne yaparsa yapsın ne küçülüyor ne büyüyor. MHP ve HDP arasında oy geçişliliği ise -normal şartlar altında- hiç yok. Ne var ki AK Parti bir yandan MHP ile diğer yandan HDP ile oy geçişliliğine sahip bir parti. Bu durum hem avantaj hem de dezavantaj oluşturuyor kendisi açısından.
Mesela HDP ile arasındaki oy geçişliliğinin hem avantajlarını hem de dezavantajlarını 2015 seçimlerinde gördü. AK Parti tabanıyla HDP tabanı arasında ortak kesişim kümesi oluşturan “dindar Kürt seçmen” Haziran’da -iktidar partisine küsen diğer seçmenlerin gerekçelerine ilaveten- Kobani konusunda izlenen politikaya kızıp ikinci tercihine oy verdi.
Müteakip aylarda ise, tam aksine, Çözüm Sürecini sona erdirip terör eylemlerini yeniden başlatan PKK’ya verilen desteğin ve “hendek siyaseti”nin HDP seçmeninde uyandırdığı rahatsızlık Kasım’da bu partinin tabanından iktidar partisine kaymalara sebep oldu. Ancak bilahare “Yallah Kürdistan’a” retoriği ve 2019 yerel seçiminde göreve gelen belediyelere -HDP tabanı İstanbul seçiminde Öcalan’ın çağrısına rağmen ikna edilemeyince yapıldığı düşünülen- kayyum atamaları bu cereyanı tersine çevirmiş görünüyor. Son olarak kapatma davasına muhatap olan bu partinin tabanında iktidar partisine yönelik duyguların Kasım 2015 sürecinden çok farklı olduğu ortada. Ancak HDP yönetimi tabanın açık eğilimine rağmen siyasetin doğası gereği Erdoğan ile işbirliği seçeneğini yine de pazarlık masasında tutmak istiyor.
İktidar partisi de kaybettiği “dindar Kürt oyları”nı tekrar kazanmanın zorluğunun farkında. Onun için düşünülen çözüm HDP’nin seçimi boykot etmesini ve bu tabanın hiç değilse Millet İttifakı adayına oy vermemesini sağlayacak bir ortam oluşturmak.
Bu arada, AK Parti’yi terk eden “dindar Kürt” seçmenin önemli bir bölümünün HDP’ye gitmediği, güneydoğu illerinde Gelecek Partisi ve DEVA’ya yönelik yoğun teveccühten -ve anket sonuçlarından- anlaşılıyor. Bunun yanında, HDP’nin muhtemel bir seçim boykotunun arzulanan neticeyi getirmesi de bahsettiğimiz kitlenin sosyolojik karakteri itibarıyla çok zor.
HDP oylarının haricinde, 2015'ten başlayarak anlamlı yönelimler gösteren diğer seçmen gruplarının ve bilhassa MHP ile Saadet’ten AK Parti’ye gidip gelen oyların ayrıca analiz edilmesi gerekiyor…
Yüzde 7 barajı kimin için?
Bir önceki yazıda 2015 haziran ve kasım seçimlerinde yaşanan seçmen trafiğinin matematiksel fotoğrafını çeken çalışmalarından söz ettiğim Chicago Illinois Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ali Akarca’dan bir e-posta aldım. “Barajın yüzde 7’ye indirilmesi 2015’in Haziran ve Kasım seçimleri arasında olana benzer bir değişiklik meydana getirebilir” diyen Akarca’ya göre, bu girişimin arkasında “MHP’nin elini kuvvetlendirme çabası dışında, bazı siyasi mühendislik hesapları da var gibi”. Bunlardan biri “Gelecek ve Deva partilerini, Millet ittifakına girmek yerine, belki Saadet’i de aralarına alarak üçüncü bir ittifak kurmaya, hatta seçime kendi başlarına girmeye özendirmek”. Diğer ince hesap ise HDP ile ilgili. Hocamızın izniyle, analizinin HDP ile ilgili bölümünü buraya aktarıyorum:
“2018 seçiminde HDP sadece 24 ilde milletvekili çıkardı. Ancak oylarının yüzde 16,34’ü milletvekili çıkaramadığı 57 ilden geldi. Bu 1,91 puan oy ediyor. Yani o oylar olmasa HDP baraj altında kalırdı; zira HDP’nin 2018 oy oranı yüzde 11,70 idi. 57 ildeki taraftarlarının, bulundukları ilden partilerine milletvekili kazandıramayacaklarını bilmelerine rağmen, HDP’ye oy vermeleri bu yüzden. Nisbi seçim sisteminde, genel olarak seçmeni sandığa götüren dürtü partisine bir milletvekili daha kazandırabilmek. Bahsettiğim 57 ildeki HDP’liler ise, ‘Buradan partime milletvekili kazandıramam ama başka illerden 60-70 milletvekili çıkarmasını sağlarım’ diye düşünüyorlar. Ayrıca, HDP’nin milletvekili çıkarabildiği illerde de, birinci tercihi olmadığı halde, mecliste Kürt sorunlarına dikkat çeken bir parti bulunsun diye stratejik olarak HDP’ye oy verenler vardır. Baraj yüzde 7’ye düşürülünce, ihtiyaç yok diye, HDP’ye stratejik destek verenler azalacaktır. Aynı 2015 Haziran ve Kasım seçimleri arasında olduğu gibi. O zamana kadar HDP ve selefleri 5,5-6,5 puan oy alıyordu. Haziran 2015’te seçime ilk defa resmi olarak girince, barajı geçsin diye verilen stratejik destekle, yüzde 13,12 oy aldı. Barajı rahatça geçtiği görülünce, stratejik desteğin bir kısmını kaybetmiş ve oy oranı Kasım 2015’te 10,70’e düşmüştü. Bunda hendek olaylarının da etkisi olmuştu tabii ama en azından önemli bir etken de stratejik desteğin azalması. Yazınızda sıraladığınız anket sonuçları bu görüşü doğruluyor. Yalnız, yanlış anlaşılmamak için iki noktaya dikkat çekeyim. Bir, HDP’nin bahsettiğim 57 ilden aldığı oyların düşmesi, oralardan zaten vekil çıkaramadığı için HDP’nin milletvekili sayısını değiştirmez. Önemli olan o oyların hangi partilere gideceği. Cumhur ittifakı AKP’ye geleceğini düşünüyor olabilir. İki, HDP oy oranının azalacağını da söylemiyorum. AKP’nin MHP ile ortaklığından memnun olmayan muhafazakâr Kürtlerin, milletvekili çıkardığı illerde, HDP’ye kayışları barajın düşürülmesinin etkisini telafi edebilir. Söylediğim, HDP’nin, yüzde 7 barajında, yüzde 10 barajında alacağından daha az oy almasının beklenmesi gerektiği.”