Diyarbakır, Mardin ve Van’da yeni seçilen HDP’li belediye başkanlarının görevden alınmasını terörle veya bölücülükle mücadele olarak değerlendiren yok gördüğüm kadarıyla. Bir siyaset tarzının, bir yönetme anlayışının inşası kapsamında atılan adımlar olarak görülüyor yapılanlar. Bu yönüyle tehlikeli bir gidişatın habercisi olarak görülebilir bu operasyon.
Seçilmelerinin üzerinden 5 ay bile geçmeden görevden alınan üç belediye başkanı hakkında kovuşturma, soruşturma ve yargılama süreçleri devam ediyor. Dolayısıyla haklarında mahkûmiyet kararının çıkması bile beklenmeden bu adımın atılması muhtemelen başka seçilmişler için de bir “emsal” oluşturmanın hedeflendiği kuşkusuna yol açıyor.
Dolayısıyla bu konuyu HDP’nin meselesi, siyasi Kürtçülerin meselesi, etnik bölücülerin meselesi olarak görmek ağaçlara bakarken ormanı fark etmemeye götürebilir bizi.
HDP’nin öteden beri terör örgütüyle arasına mesafe koyacak yaklaşımlardan geri durmadığı doğru... “Türkiye partisi” olması adına kendisine verilen krediyi sorumsuzca tükettiği de doğru. Bölücü, ayrıştırıcı etnik siyaset dilini bir türlü terk edemediği de doğru…
Ama bunlar hem yasal kovuşturmaların değil siyasi eleştirilerin konusu olması gereken hususlar hem de yakın zaman öncesine kadar AK Parti sözcülerinin de pekâlâ şu veya bu maksatla söyleyebildikleri lafların HDP’lilerin ağzından çıktığı zaman suç sayılması tutarsız ve adaletsiz.
***
Demokrasi deyince, millet iradesi deyince ilk akla gelen siyasi kurum HDP değil tabii. Ama milletin birliğini demokrasi dışı yöntemlerle temin etmenin mümkün olmadığını düşünenlerin, millet iradesini bir ahlaki değer olarak benimseyenlerin karşısına bu partinin günah galerisini çıkartıp “bunları mı savunuyorsunuz” demek haksızlık.
HDP’nin anayasal/demokratik sistem içinde var olmasını ve bu partiye oy veren vatandaşların tercihine saygı duyulmasını istemek etnik bölücülüğü onaylamak anlamına gelmez. Mamafih bu iki bölge çok ince bir çizgiyle ayrıldığı için dışarıdan ve uzaktan bakanlar kimin ne tarafta olduğunu fark etmekte güçlük çekebilirler. Dolayısıyla bilhassa siyaset zemininde istismar konusu da olabilir oradaki mevcudiyetiniz.
Bu yönüyle HDP, tabiri caizse, demokrasimizin zayıf karnı. Vatandaşın sandık tercihini, millet iradesinin üstünlüğünü savunmanın en zor aşaması belki. Ne var ki millet iradesi dediğimiz kavramı veya değeri hoşlanmadığımız fikirler, beğenmediğimiz siyasi tercihler sözkonusu olduğunda da savunamayacaksak demokrat olmayız, oportünist oluruz.
***
İktidarın HDP’li belediye başkanlarına yönelik hamlesini terörle veya bölücülükle mücadele kapsamında değerlendirmek maalesef hiç de akla uygun görünmüyor. Atılan adımı bu konulardaki aşırı hassasiyetle açıklamak inandırıcı gelmiyor. Öyle olsaydı “teröristbaşı” veya “bölücübaşı” dediğimiz Abdullah Öcalan’ın daha birkaç ay önce İstanbul seçimi için özel olarak kaleme aldığı mektubunu devlet gücüyle kullanıma sokmaktan imtina edilirdi. İktidar sözcüleri tarafından HDP’lilere İmralı’dan gelen mektup istikametinde oy vermeleri çağrısı yapılmazdı. Seçim sonuçlarını etkilemek için Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılıp konuşturulması sözkonusu olamazdı.
Zaten gerekçe gösterilen hassasiyetler samimi olsa bile terörle mücadele, bölücülükle mücadele bu yolla olmaz. Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da halkın yarısından fazlasının verdiği oyu çöpe atmak, “senin verdiğin oyun kıymeti” yok mesajı vermek siyaseten akıllıca bir tutum değil. Bu insanların demokrasiyi, demokratik mücadeleyi bir seçenek olarak görmelerine engel olmak en çok terör örgütünü sevindirir herhalde… Buradan milli birliğimizi güçlendirecek bir netice çıkacağını beklemek abes olur.
Haddizatında devletle milletin hassas bağlarını oluşturan birtakım sembolik mekanizmalarla oyuncak gibi oynamak çok tehlikeli. Siyasetin fil adımlarıyla paldır kültür girmemesi gereken bir züccaciye dükkânı burası. Hukukun sınırları içinde kalmalı siyaset. Çünkü ülkenin ortak çıkarını gözetmeyen bir siyaset son tahlilde hepimize zarar verir.