Bugünün dünya demokrasi haritasında renkler pek parıltılı değil. Demokratik rejimlerin rengi eski yıllara nispetle bir hayli solgun görünüyor. Avrupa’da aşırı sağ partiler yükselişte, ABD’nin başında şimdiye kadar benzeri görülmemiş derecede popülist bir siyasetçi, Güney Amerika’da alışıldık diktatörlük rejimleri var... Birkaç istisna dışında Asya kıtasının büyük kısmında ve özellikle Putin yönetimindeki Rusya’nın kontrol ettiği coğrafyada iktidarlar giderek daha fazla otoriterleşiyor... Ortadoğu’da beş altı sene önce Arap Baharı’yla yeşeren ümitler çoktan yok oldu gitti… Türkiye’de merkeziyetçi siyaset anlayışının son birkaç yıldır gittikçe güçlenme eğilimi içinde olması da dünyadaki bu genel akıştan bağımsız değerlendirilemez herhalde...
Dolayısıyla bugün birçok aydın demokrasinin geleceği konusunda karamsarlık içinde. Ama bu tablonun geçici olduğu, toplumların demokratikleşme yolculuğunda kısa süreli duraklamalar olsa da büsbütün geri gidişin mümkün olmadığı fikrinde olanlar da yok değil. İnsanlığın iyiye ve olumluya doğru yürüyüşünden ümit kesmeme adına bu ikinci görüş daha iç açıcı tabii. Ama ayakları yere basan bir görüş mü bu?
Bence evet... Siyaset bilimci Huntington’ın “Üçüncü Dalga” diye bir kitabı vardır. Portekiz’de demokratik düzenin yeniden kuruluşunun hikayesiyle başlar. Aynı sıralarda askeri diktatörlüklerle yönetilmekte olan İspanya, Brezilya ve Yunanistan’da da “ılımlı rejimler” iktidara gelmiştir. “Bunu izleyen onbeş yıl içinde bu demokrasi dalgası, küresel kapsama ulaştı” diyor Huntington, “Yaklaşık otuz ülke, otoritarizmden demokrasiye geçti; en az yirmi diğer ülke de demokrasi dalgasından etkilendi.” (Samuel P. Huntington, “Üçüncü Dalga”, Çev: Ergun Özbudun, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara, 1993)
***
Bu anlatılan üçüncü demokratikleşme dalgasıdır. Ondan önce iki dalga daha yaşanmıştır ünlü siyaset bilimciye göre. Bir de şu ayrıntı önemli: “İlk iki demokratlaşma dalgasının her birini, daha önce demokrasiye geçmiş olan ülkelerinin hepsinin değil ama bir bölümünün yeniden demokratik olmayan yönetime döndüğü bir ters dalga izlemiştir.”
Buna göre Huntington’un yaptığı çizelge şöyle:
-Birinci, uzun demokratlaşma dalgası 1828-1926
-Birinci ters dalga 1922-1942
-İkinci, kısa demokratlaşma dalgası 1943-1962
-İkinci ters dalga 1958-1975
-Üçüncü demokratlaşma dalgası 1974-…
Demek ki modern dünyadaki demokratikleşme süreci mehter takımının yürüyüşü gibi iki ileri bir geri gidiyor. Kim bilir, belki insanlığın tarihteki yolculuğunun ana ritmi de budur…
***
Berlin Duvarı’nın yıkıldığı 1991 yılında ilkin 22 sayfalık “Democracy’s Third Wave” başlıklı bir makale olarak yayımlanan, sonra hacimli bir kitaba dönüşen eserinde Huntington yeni bir ters dalganın oluşmasının mümkün olduğunu da belirtir. Hangi dinamiklerin hangi şartlarda demokratikleşme eğilimlerini tersine çevirebileceğine dair tahminlerini ve uyarılarını dile getirir. Bunlar içinde muhtemel göçmen hareketlilikleri karşısında Amerika ve Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığının yükselebileceğine ilişkin uyarıları yakın zamanlarda yeniden hatırlanıp “kehanet” olarak zikredildi.
Bu çerçevede vurgulanması gereken husus gerek demokratikleşme yönünde gerekse otoriterleşme doğrultusundaki eğilim ve yönelimlerin tek boyutlu olmadığıdır. Küresel eğilimler elbette önemli ama her ülkenin kendi iç dinamiklerinin belirleyiciliği her zaman daha önemli.
İkincisi, demokratikleşme cereyanlarının belli süreçlerde tersine dönmesi yalnızca birtakım siyasi güç odaklarının çabalarının sonucu olarak açıklanamaz. Antidemokratik veya otoriter rejimlerin en büyük dayanağı demokrasilerin başarısızlığıdır. Ekonomide, dış politikada, sağlıkta, eğitimde, asayişte başarı gösteremeyen demokratik rejimlerin böylece kendi alternatiflerinin yolunu açtığını unutmamak lazım. Halk için yönetimin hangi mekanizmalarla işbaşına geldiğinden ve hangi yöntemleri izlediğinden ziyade mevcut problemleri çözüp çözemediği, ülkedeki standartları yükseltip yükseltmediği önem taşır.
Diyeceğim, demokratikleşme süreçlerinin duraklaması ve hatta gerilemesi birtakım kurumların ve aktörlerin tutum ve davranışlarının neticesidir. Çünkü demokrasi son tahlilde amaç değil araçtır. Öyleyse dünyada demokrasinin pek revaçta olmadığı bugünlerde bile özelde belirli toplumların genelde insanlığın olumluya doğru yürüyüşünün devamından yana ümit tükenmez. Huntington’ın şemasını esas alarak dünyanın belirsiz bir gelecekte dördüncü bir demokratikleşme dalgasını da karşılayacağını düşünmek hayalcilik olmaz.