Çok değil on yıl önce söyleseler herhalde hiçbirimiz inanmazdık önümüzdeki şu tablonun gerçek olabileceğine: Bir zamanlar başörtüsü mücadelesinde yasakçı safta yer alan CHP şimdi “Başörtüsü serbestliği yasal güvence altına alınsın” diye kanun teklifi veriyor; başörtüsü davasının zemini üzerinde tabanını tahkim etmiş olan AK Parti ise önce “Ne gerek var buna” diyerek söz konusu düzenleme talebine karşı çıkıyor. Sonra yanlışını fark edip tam aksine el yükseltmeye yöneliyor.
Aslında siyasetin dönüştürücü kuvvetini görüyoruz burada. Hem olumlu hem de olumsuz anlamıyla…
Kılıçdaroğlu açıklamasında kadınların inançlarını istismar konusu olmaktan çıkarmak amacıyla yasal düzenleme teklifi vereceklerini söylemişti. CHP camiasından kimilerinin “AK Parti’nin seçim malzemesini biz gündem yaptık” diyerek eleştirdikleri meselenin anahtarı burada.
“Başörtüsünü siyasetin istismar konusu olmaktan çıkarmak” ne demek? Herhangi bir siyasetçinin “Biz gidersek yerimize gelenler başörtüsünü yasaklayacak” diyebilme imkanını ortadan kaldırmak demek.
Yani aslında yasal güvenceye gerçekten ihtiyaç yok. AK Parti haklı burada! Toplumun yaşadığı acı tecrübeler itibarıyla ulaştığı anlayış seviyesinde bugünkü durumdan geri adım atılması düşünülemez artık. Hiçbir parti suyun akış yönüne karşı kürek çekmeye yeltenemez bundan sonra.
Ama yasal mevzuat karşısında olmasa da siyasetin dili karşısında hâlâ güvenceye ihtiyacı var başörtüsünün. Çünkü meselenin istismarı bir türlü bitmiyor.
Baksanıza, Kılıçdaroğlu’nun teklifine “Zaten kaldırılmış bu yasak, tekrar mı kaldıralım” diye karşı çıkanlar, bir yandan da “CHP gelirse başörtüsü tekrar yasaklanır” propagandası yapıyorlar.
CHP lideri zaten “Mademki Bay Kemal geldiğinde yasağı hortlatacak diye insanları korkutuyorsunuz, öyleyse bu konuyu yasaların güvencesi altına alalım, kimsenin keyfine göre uygulamanın değişmeyeceği belli olsun” diyor.
Çünkü Cumhur İttifakı ortaklarının mütedeyyin vatandaşlara söyledikleri şey şu: Biz iktidarda olursak başörtüsü serbestliği devam eder. Ama biz gidersek tekrar yasaklanabilir. Yani bizim ne olursa olsun burada kalmamız lazım ki sizin başörtünüz serbest olsun.
CHP liderinin dediği de bu yaklaşıma ters değil aslında. “Eğer başörtüsü serbestliğinin güvencesi bugünkü iktidarın bizzat kendisiyse başka biri iktidara geldiğinde dindar kadınların hakları güvencesiz kalacak demektir. Onun için yasal düzenleme yapılsın” diyor o da.
Neresi yanlış bunun?
Öyle anlaşılıyor ki “Bunlar gelince başörtüsünü yasaklayacaklar” propagandasını boşa çıkarmak üzere gerçekleştirilen stratejik hamle bazı ezberleri de bozdu. Üstelik tek bir tarafın ezberleri değil. Görüyoruz ki Kılıçdaroğlu’nun çıkışına iki ayrı kesimden şiddetli tepki var. Bunlar, bana sorarsanız, CHP liderinin doğru yolda olduğunun da kanıtları. Çünkü itirazcı iki kesimden biri zaten ‘Bay Kemal’in ve altılı masanın siyasi rakipleri. Onlar rahatsız olmuşsa hassas bir noktaya dokunulmuş demektir.
Öbür kesim ise ana muhalefet partisinin oylarının bunca zamandır her şeye rağmen bir türlü yüzde yirmi beş sınırını aşamamış olmasının sorumluları. Onların karşı çıktıkları bir siyasetin kesinlikle CHP’nin hayrına olduğu da şüpheden azade bir gerçek.
İktidar mevkiine gelebilmek için kitlelere açılması, giderek siyasi ve toplumsal merkeze oturması gereken CHP’yi “ideolojik parti” olarak konumlayıp yüzde yirmiler bandında tutma siyasetini bitirmeyi de hedef alan bir hamleden bahsediyoruz.
Demek ki Kılıçdaroğlu “başörtüsüne yasal güvence” çıkışıyla kendisine -ve aslında daha çok ortağı olduğu altılı masaya- yöneltilen “Bunlar gelince dindarların kazanımları elden gidecek” propagandasını boşa çıkarmış olmuyor yalnızca. Ayrıca başka bir şey daha yapmış oluyor.
“CHP’yi normalleştirme” siyasetinin tescili bakımından da önemli bir adım bu. Muhtemelen bu yolda atılması planlanan başka adımlar da var. Ancak parti tabanından ve esas itibarıyla “CHP’nin solundan” gelen direncin şiddeti ile genel merkezin bu baskıya dayanma gücü ileride atılabilecek adımların belirleyicisi olacak.