İktidarın aklımıza mantığımıza sığmayan birtakım işleri “yanlışlıkla veya bilmeden veya düşünmeden veya kazara” yaptığını varsayıyoruz. Çünkü kendi mantığımızla iktidarın mantığının aynı olduğunu düşünüyoruz. Galiba yanılıyoruz…
“Zor zamanlarda” kullanmak üzere saklanan 46 milyar TL tutarındaki ihtiyat akçesi -elbette siyasi olarak zor bir zaman olan- yerel seçim sürecinde harcanmıştı hatırlarsanız… “İhtiyat akçesi harcanmasaydı şimdi esnafa verilecek para bulunurdu” diye bir düşünce var… Teorik olarak doğru bir düşünce bu.
128 milyar dolar rezerv de aynı dönemde eritilmemiş olsaydı bugün -Merkez Bankası’nın belirli seviyede karşılıksız para basması da dahil- birtakım ekonomik önlemlerin hayata geçirilmesi yolunda değerlendirilebilirdi. Ancak bu da ancak teorik olarak doğru bir akıl yürütme. Normal bir zihin, normal bir hükümet, normal bir siyasi zihniyet açısından geçerliği olan bir akıl yürütme.
Bugünkü iktidarın refleksleri normal olsaydı zaten ne seçim için ihtiyat akçesi harcanırdı ne de 128 milyar rezerv ortadan kaldırılırdı. Çünkü bir sonraki adımda neyle karşılaşılacağı bilinirdi. İktidardaki son gününde yapsa “giderayak ortalığı yıkıp döküyor” dersiniz. Oysa şimdilik 2023’e kadar ülkeyi yönetme sorumluğunda olan ve yeniden seçime girmeyi düşünen bir iktidarın kendi yükünü taşınmaz derecede ağırlaştıracak böylesi adımlar atması mantıklı değil. Fakat zaten mesele de bu. AK Parti iktidarı çoktandır mantık, rasyonalite vs. gibi kavramlara sığmıyor. Her gününü son gün gibi yaşıyor nedense. Dolayısıyla iktidar partisinin bugün hangi olay karşısında hangi tepkiyi vereceğini öngörmek için “normali” referans almak, akla ve mantığa uygunluk kriteri kullanmak işe yaramayabilir.
Buradan bakıldığında 128 milyar veya ihtiyat akçesi konularında “şöyle olsaydı böyle olmazdı” gibi spekülasyonlara girişmek de manasız olur.
128 milyarın akıbetine imza atan siyasi makama farzımuhal zaman makinasıyla geçmişe dönme şansı verilseydi ve kendisine “Yükselen dolar kurunu aşağı indirmek için şu döviz rezervlerini şakkadanak satalım” teklifinin getirildiği güne geri gitseydi aynı teklife aynı cevabı vermez miydi? Zaman makinası zihniyet değişikliğine yol açmadığı takdirde aynı cevabı verirdi herhalde.
Peki, ihtiyat akçesi harcanmamış olsaydı şimdi “kapanma mağduru” olan esnafa dağıtılır mıydı? “Neticede kendi ceplerinden çıkacak bir para değil ve karşılığında oy alacaklar. Tabii ki dağıtırlardı…” diyecekseniz biliyorum. Ama bu da geçmiş zamanların rasyonalitesi… Bugün artık devletin parasını oy karşılığı bile olsa vatandaşa dağıtmak zor geliyor. Gelgelelim birtakım müteahhitler var... Geçiş garantili karayolları, köprüler gibi hikmetine akıl sır ermez bazı işleri “üstlenen” bir grup şirket... Onlardan para esirgenmiyor. Hatta para esirgenmiyor ifadesi burada manasız olur, bundan çok daha fazlası yapılıyor.
Nitekim bu yıl hem bazı harcamaların kısılması hem de vergi gelirlerindeki artış sayesinde oluşan bütçe fazlası “istenirse” kapanma mağduru esnafa ve işçiye aktarılabilirdi. Buna yanaşmadılar. Eskiden olsa AK Parti hükümeti bunu yapardı. Ama artık yapmıyor. Özellikle ekonomiyle ilgili konularda artık geniş kitleler çok umursanmıyormuş gibi bir tutum gözlemleniyor. Aslında umursanmıyor değil ama öteden beri belli bir sosyal kesime -toplam 9 milyon kişiye verilen doğrudan yardım başta olmak üzere- ulaştırılan yardım ve destekler günümüz şartlarında yeterli gelmiyor artık. Çünkü uygulanan ekonomi politikaları sayesinde “yardıma ve desteğe ihtiyacı olanlar kitlesi” giderek büyüyor. Pandemi sürecinde esnaf da bu kitleye katıldı. İşsizlik rakamları zaten gün gün artıyor. Bu durumda “siyasi akıl”dan beklenen ne olur? Destekleri artırmak. Bunun için gerekirse başka yerlere yapılacak ödemeleri kısmak.
AK Parti iktidarı bunun tam aksini yapıyor. Müteahhit borçlarını geciktirmeden ödüyor ama kendi oy tabanının da iskeletini oluşturan küçük esnafı “destek ve yardım verilen kitle”ye dahil etmeye yanaşmıyor. Bir tercihte bulunuyor. Müteahhitler, büyük inşaat şirketleri ve benzeri birkaç yapı lehine bu tercih. Keza başlangıç maliyeti 60 milyar dolar olan Kanal İstanbul’u inşa etme hayali de burunlarda tütüyor. Buraya getirilmek istenen finansmanın vatandaşa aş ve iş getirecek projelere sarf edilmesi düşünülmüyor.
Elbette hâlâ seçimde oy kullanacak olan vatandaşın desteğine ihtiyaç var. Bunun için vatandaşın memnuniyetinin temin edilmesi gerektiği de biliniyor ama tercihte bulunmak gerektiğinde hükümetin ilk tercihi bu olmuyor. Galiba vatandaşı “memnun etmek” yerine “ikna etmek” daha ekonomik görünüyor. Memnun etmenin maddi maliyetini başka alanda değerlendirip ikna etmenin bedava yollarını kullanmak daha cazip. Din, kitap, vatan, millet nutukları bedava çünkü…
Farklı bir mantık rol oynuyor bugünkü iktidarın bütün tercihlerinde… Mantıksız değil.