Etnik kimlikle milli kimliğin farklı kavramlar olduğunu söylemeye bile gerek yok. Bu bir…
İkincisi: Farklı etnik kimlikler millet kimliği şemsiyesi altında buluşamazsa bir ülkenin “tek bayrak” altında yaşaması mümkün olabilir mi? Tabii ki olamaz.
Ve üç: Milletin bütün fertlerinin eşit haklara sahip ve ortak hukuka tâbi olması sağlanamazsa ne milletten söz edilebilir ne de devletten.
Diyeceksiniz ki bu bakış açısına teorik düzlemde itiraz eden kimse yok. Öyle ama buna rağmen, bugün Türkiye’nin en ciddi sorunlarının başında etnik ayrılıkçı terör tehdidi geliyorsa -meselenin kendi tabiatı dışında- bizim de bu hususta bir yerde yanlış yapmış olabileceğimizi düşünmek durumundayız.
***
Burada temel hata ne yazık ki en basit konuda yapılıyor. Milli kimlikle etnik kimliği birbirine karıştırıyoruz. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince de gerisi bütünüyle yanlış oluyor; öteki düğmelerin doğru iliklenmesinin anlamı kalmıyor… İlk düğmeden sonrakilerin durumunu düzeltmek için harcanan bütün iyi niyetli çabalar boşa gidiyor…
Geçenlerde bir yolculuk sırasında Başbakan Binali Yıldırım’ın bir konuşmasını dinledim radyodan… Hükümetin PKK terörü konusundaki yaklaşımını anlatıyordu. Hep söylendiği gibi, Kürt vatandaşlarımızın çoğunluğunun etnik ayrılıkçı harekete taraftar olmadığını söylüyordu. “Kürtler de teröre karşı Türkler de” diye bir ifade kullandı bu arada. Bu ifadeyi daha önce de kullanmıştı Başbakan. Zaman zaman diğer siyasetçiler de kullanıyor bunu. Hem AK Parti’de hem CHP’de… Bu “Kürtler ve Türkler” tasnifi HDP’lilerin ise resmi görüşünün ifadesi zaten…
Oysa “Kürtler” derken kimlerin kastedildiği üç aşağı beş yukarı belli ama “Türkler” derken kimin kastedildiği epeyce muğlak. Kürtlerle beraber zikredildiğine göre Türkler de tıpkı Kürtler gibi etnik bir grup. Veya Kürtler de tıpkı Türkler gibi bir millet… HDP’liler dışındaki siyasetçilerimizin her iki manayı da kastetmediklerini sanıyorum. Öyleyse problem dilimizde demektir.
***
Önümüzde iki seçenek var: Türk sözünü ya millet adı olarak benimseyeceğiz ya da ülkemizdeki etnik kimliklerden biri olarak… Ancak Türk adlandırmasını etnik kimliğe indirgediğimizde millet olmaktan vaz geçmek gerekebilir. Çünkü bu durumda toplumda -anadili Türkçe olanların oluşturacağı- büyükçe bir etnik çoğunluk ile çok sayıda etnik azınlıklar meydana çıkmış olacak. İnsanları etnik kimliklerine göre tasnif ettiğinizde vatandaş kimliğini de ortadan kaldırmış olacaksınız. Bütün bunları teorik ihtimaller olarak söylüyorum; yoksa pratikte zaten mümkün değil Türk adından vaz geçmek…
Unutmayın ki “Türkler” derken bunun içinde envai çeşit etnik unsur var. Çünkü mesele etnik kimlik sahibi olmakla değil, kendini millet bütününe ait sayıp saymamakla ilgili. Öyleyse “Türk kimliği etnik bir kimliktir” iddiasıyla sözgelimi bir Çerkez’in veya bir Arnavut’un “milli kimliğini” elinden almaya hakkınız yok. Diğer yandan kendilerini etnik kimlikleriyle ifade etmek istemeyen -hatta belki etnik kökeninin farkında bile olmayan- milyonlarca insana ille de birer etnik kimlik dayatmaya veya etnik duyarlık sahibi olma zorunluluğu getirmeye hakkınız hiç yok.
Bin yıllık bir ortak tarih boyunca ortak kültür ve ortak hedefler etrafında birleşip kaynaşarak bugünkü modern anlamıyla “millet” haline gelmiş toplulukları yeniden etnik gruplara ayırmak ve bu arada bu milletin bazı unsurlarını “etnik azınlık” haline getirmek akıl alacak iş değil.
Ne var ki gerek geçmişteki yanlış milletleşme politikaları gerekse etnik ayrılıkçılığa da zemin hazırlayan sosyolojik realitemiz -yani nüfusumuzun ciddi bir bölümünün kabile ve aşiret dayanışması seviyesinden millet mensubu olma bilincine geçememiş olması- yüzünden bugün Türk milli kimliğinin kapsayıcılığı tartışma konusu olabiliyor.
Bu çerçevede “tek millet” prensibini savunan mevcut iktidar sözcüleri bile Türk adını kullanmakla Kürt -ve belki diğer etnik kimlikli- vatandaşlarımızı incitmekten çekindikleri için “milletimiz”, “bu millet” veya “tek millet” gibi ifadeleri tercih ediyorlar.
***
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidar sözcülerinin “tek millet, tek bayrak ve tek devlet” prensiplerini dile getirmeleri modern anlamda bir devletin ve millet kimliğinin olmazsa olmazlarının ifadesinden başka bir şey değil. Ancak bu kavramların bile tartışma konusu yapılabilmesi ve bazı kesimlerce “bize kimlik dayatılıyor” diye algılanabilmesi üzerinde düşünülmesi ve çözüm aranması gereken marazi bir hal. Zira böylesi bir toplumsal psikolojik atmosfer içinde kafası karışmış kitlelerde “birlik bilinci” uyandırmak pek kolay olamaz.
Galiba en başta bu sağlıksız algıyı güçlendiren hatalardan mümkün olduğunca kaçınmak lazım. Biraz önce söylediğim “Türkler ve Kürtler” ifadesinin düşünülmeden kullanılması, kitlelerin etnik kimlikle milli kimlik arasında ayrım yapabilmesini güçleştiren faktörlerden biri.
Hem bulunduğu makam gereği hem de siyasi görüşü itibarıyla etnik ayrılıkçılığa karşı sert bir tutum içinde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında da duyuyoruz kimi zaman “Kürtler ve Türkler” sözünü. Hatta “çözüm süreci” günlerinde de -o sırada başbakan olan- Erdoğan’ın “Türkler ve Kürtler” ifadesini kullanmasına itiraz eden birkaç yazı yazmış ve kendimce “Türk tanımını etnik temele oturtan anlayıştan zihinlerimizi kurtaramazsak bölünmekten de kurtulamayız” uyarısında bulunmaya çalışmıştım. Çünkü milletin bölünmez unsurlarını “Kürtler ve Türkler” diye tasnif ederseniz zihninizde ve dilinizde gerçekleştirdiğiniz bu “bölme” işleminin engellenmesi için çaba harcamak tutarsızlık olur. Ayrıca boşa gayret olur.