Bazılarımız farkında değil: Son birkaç yıl içinde Türkiye’de yasama ve yürütme kuvvetleriyle birlikte yargı kuvveti de merkezî yönetime bağlandı. Devletteki denetleyici kurumlar da fiilen ortadan kaldırıldı. Böyle bir ortamda mafyatik yapılanmaların, yeraltındaki illegal faaliyetlerin ve yolsuzlukların üzerine gidebilecek bir güç yok.
Diyeceksiniz ki bu ülkede denetleyici kurumların faaliyette olduğu, iyi kötü bağımsız bir yargının olduğu zamanlarda da yolsuzluklar ve yasadışı işler vardı. Keza başka ülkelerde de var. Doğru tabii… Yolsuzluğun yaşanmadığı, illegal yapıların mevcut olmadığı ülke yok. Ama ülkeden ülkeye de fark var.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göz atarsanız, istikrarlı bir demokratik yönetim geleneğine sahip ülkelerin listenin bir yanında, demokratik yönetim geleneğinin yerleşmediği ülkelerin ise listenin öbür yanında olduğunu görüyorsunuz. Hukukun işlediği, yargı gücünün bağımsız ve tarafsız olduğu ülkelerde de yolsuzluklar oluyor olmasına ama diğerlerine nazaran çok daha az oluyor.
Siyasi istikrarsızlık içindeki ülkelerde ise mafyatik yapılanmalar daha kolay faaliyet gösteriyorlar. Bunlar bir de kendilerini “derin devlet” olarak göstermeye çalışıyorlar. Yani bunların meşruiyet iddiaları bile ülkedeki yönetim zafiyetinde kaynak buluyor.
***
Ortak özellikleri yönetim zafiyeti olan bu ülkelerden geçenlerde de söz etmiş ve Türkiye’nin bu grup içinde yer almasının “tuhaflığını” anlatmaya çalışmıştım: Bu ülkelerde siyaset güçlü değildir, devlet çok başlıdır, kurumlar denetimsizdir. (Tıpkı “eski Türkiye”de olduğu gibi…) Oysa mevcut AK Parti hükümeti bu ülkede bugüne kadar görülmüş en güçlü iktidar. Yargı elinde, asker elinde, polis elinde. Medya elinde, sermaye elinde. Cemaatler, tarikatlar, dernekler, vakıflar da elinde. Buna rağmen mafyanın ve mafyatik ilişkilerin bu kadar gemi azıya alması mevcut iktidar mekanizmasındaki ciddi bir arızanın işareti olsa gerek…
Bu “arıza” aslında siyasi mekanizmadan ziyade siyasi zihniyette var olan bir arıza.
Mafyatik yapıların serbestçe at koşturdukları ülkelerdeki yönetim zafiyetini açıklamak için “siyaset güçlü değildir, devlet çok başlıdır, kurumlar denetimsizdir” dedim ya, aslında bütün gücün tek elde toplandığı, kurumların etkisizleştirildiği, toplum üzerinde baskı düzeninin inşa edildiği bir ülke için de aynı şey geçerli paradoksal olarak. Yani burada da siyaset aslında güçlü değildir ve aslında devlet mekanizması çok başlıdır…
Çünkü siyasetin gücünü de devlet kurumlarının uyumunu da hukuk sağlar. Hukukun üstünlüğünü tanımayan bir siyasi düzen gücünü başka yerlerden almak zorundadır. O başka yerlerin sağladığı güç ise devlet mekanizmasını işletmeye yarayan bir güç değildir.
***
Ne var ki bugünkü “siyasi düzen” birtakım yanlışların zorunlu sonucu olarak meydana gelmiş veya kazayla oluşmuş değil, özellikle tercih edilmiş bir düzen. Bir kişinin gönlünde yatan otokratik rejim hayalinin halkın çoğunluğundan onay almasıyla hayata geçmiş olan bir düzen.
Mamafih, “Güç çürütür, mutlak güç mutlaka çürütür” diye bir söz vardır. Güç sahiplerinin yaşadıkları güç şımarıklığı yüzünden -hem maddi hem de manevi anlamda- çürümeleri kastedilir. Ama unutmamak lazım ki bu çürüme giderek toplumsal bünyeyi de sarar. Hukukun yerine kendinizi geçirirseniz, mesela hangi iş adamının borcunun ödeneceğine ve hangisinin ödenmeyeceğine karar verir hale gelirseniz, bu tutum aşağıya doğru da yayılıp gider.
Kişisel intikam amacıyla bir anlamda halkın önünde itirafçılığa soyunmuş görünen bir suç örgütü liderinin ifşaatı bunu gösteriyor. Yukarıda birtakım illegal işlerin dizaynı yapılıyor ama aşağıda da -iddiaya göre- hakimler ve savcılar aranan bir zanlıya ait lüks otelde bedava tatil yapıyorlar.
Bu çürüme manzarasının öyle herkesi rahatsız etmiyor görünmesi de bir başka çürüme alameti. Oysa söz konusu iddiaların önemli bir bölümünün adli veya idari olarak soruşturulması ve dolayısıyla bunların “yalan, yanlış, iftira” olduğunun gösterilmesi mümkün. Mesela tarih ve adres belirterek ileri sürdüğü bazı “görüşme” iddiaları… Bunun yapılmadığına bakılırsa, durum sanılandan çok daha vahim.
En vahim olan ise yasadışı suç örgütü liderinin ‘Biz hepimiz aileyiz, her suçta beraberiz’ sözünün ifade ettiği anlam…