Şeyh Bedrettin hakkında Nazım Hikmet’in destanının öncülük ettiği sol edebiyattaki olumlu “devrimci şeyh” portresine mukabil sağ kesimde teşekkül eden olumsuz “devlet düşmanı/zındık şeyh” imajının bir yanıyla Nazım’ın ve takipçilerinin ürettiği solcu Şeyh Bedreddin anlatısının, bir yanıyla da Osmanlı resmi tarihyazımının eseri olduğunu söylemiştik.
Şeyh Bedreddin’in kişiliği ve fikirleri konusunda evvelce de birbirine zıt iki ayrı yaklaşım vardı. Bir kısım Osmanlı tarihçileri “isyan” hadisesi konusunda farklı kanaatler serdettiği gibi ulema arasında ve hatta tasavvuf muhitlerinde bile özellikle Varidat’ın değerlendirilmesinde birbirine zıt görüşler sözkonusuydu. Tarihçilerin yaklaşımlarını daha sonra “isyan” hadisesi bağlamında ayrıca tartışmaya çalışacağımızdan, şimdilik yalnızca ulemanın ve sufiyenin içindeki muhtelif bakış açılarına birkaç örnek verelim:
Taşköprülüzâde “âlim, âmil, fâzıl ve kâmil” sıfatlarıyla andığı Şeyh Bedreddin’in iftiraya maruz kalarak idam edildiğini söyler. Aynı ifade Gelibolulu Mustafa Âlî’de de vardır. Bursalı Mehmed Tahir “hür fikirli şeyhlerin büyüklerinden” dediği Bedreddin’in tartışılan eseri Varidat hakkında “inceliklerine vakıf olamıyan bazı kimseler tarafından kabule mazhar olamamıştır. Maksadlarını anlayan zatlar ise beğenmişlerdir” der.
Şeyhülislam Ebussud Efendi ise “Şeyh Bedreddin Simâvî ki ‘Vâridât’ sahibidir, ‘tekfir etmeyip lâ’net etmeyen kâfirdir’ diyen Zeyd’e ne lâzım olur?” sorusuna “Anın müridlerinden olan kâfirlerdir demek lâzımdır” cevabını vermiştir ki bu fetvada Şeyh’in değil, sonradan kendilerini Şeyh Bedreddin’e nispet eden Rumeli’deki bazı heterodoks unsurların tekfirine cevaz verildiğini düşünenler de vardır. Ancak Ebussud’un kendi devrindeki önde gelen sufi şeyhlerinden üçünün (İsmâil Ma‘şûkî, Muhyiddin Karamânî ve Hamza Bâlî’nin) idam kararını veren şeyhülislam olduğunu unutmamak gerekir.
Buna mukabil Ebussud Efendi’nin babası Şeyh Muhyiddin Yavsi, oğlunun tam aksine Şeyh bedreddin’i derinden seven ve Varidat’ın şerhini kaleme almış olan bir sufidir. (Bayramî şeyhidir, yani oğlunun idamlarına fetva vereceği kişilerle aynı tasavvuf ekoluna mensuptur.) Vâridât’ın ilk şârihi ise vahdet-i vücut anlayışına taraftar olan “ilk devir” Nakşilerinden Abdullah-ı İlahi’dir.
Sufilerin, özellikle de vahdet-i vücut doktrinini benimsemiş olanlarının, çoğunlukla Bedreddin’e sevgi ve bağlılık duydukları söylenebilir. Niyazi Mısrî, meşhur şiirinde,
“Muhyiddin ü Bedreddin ettiler ihyâ-yı din / Deryâ Niyâzî, Füsûs; enhârıdır vâridât” diyerek Şeyh Bedreddin’in eserini İbn Arabi’nin Füsus’una bağlar.
Sufi çevrelerde genel anlamda benimsendiği söylenebilirse de Varidat’ın bilhassa Melami gelenek tarafından nispeten daha fazla sahiplenip okunduğu ve bugünlere taşındığı görülüyor. Nitekim “Üçüncü Devre” Melamiliğinin kurucusu Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin Varidat şerhi de halihazırda okunmaya devam ediyor.
Ancak sufiler arasında Şeyh Bedreddin hakkında fazlasıyla olumsuz yaklaşıma sahip olanlar da yok değil. Sözgelimi Halvetî şeyhi Sofyalı Bâlî Efendi “Allah indinde gazaba uğramış, maslub şeyh Bedreddin” demektedir. Keza Celvetî şeyhi Aziz Mahmud Hüdayi de Bedreddin’in “ölümden sonra bedenlerin dirilmesini inkâr ettiğini ve dinden çıkmış olduğunu” söyler.
Şeyh Bedreddin’in kişiliği ve özellikle Varidat’daki fikirleri konusunda bütün bu farklı yaklaşımlar tek bir faktöre bağlı olarak açıklanmaya kalkışılırsa doğruya ulaşmamız kolay olamayabilir. Çünkü adı geçen -ve geçmeyen- kişilerin Bedreddin’e yaklaşımlarını belirleyen çok sayıda faktör var. Bir yandan tarafların devlet kavramına yükledikleri anlam ve mevcut siyasi otorite ile ilişkileri, diğer yandan ise benimsedikleri din yorumu, mensup oldukları tasavvuf ekolü veya felsefe anlayışı birer faktör…
***
Günümüzün Bedreddin literatürü için de benzer bir tespit yapmak durumundayız. Ancak konu hakkında bugün yazılıp çizilenlerin ne yazık ki büyük bölümünde orijinal ve temel metinlerden yola çıkılarak değil, son dönemde ikinci veya üçüncü dereceden “kaynak”lara bağlı olarak ortaya çıkan tartışmalarda “saf tutma” eğilimini daha fazla gözlemliyoruz. Tarafların kendilerine göre birer Bedreddin algısı var ve bu algılara veya kabullere göre sürdürülen tartışmadan verimli bir sonuç çıkması mümkün olmuyor, bir tür kör dövüşü yapılıyor.
Nazım Hikmet’in destanından sonra konunun iyice politik/ideolojik kamplaşma nesnesi haline gelişine dair hazin bir örnekle karşılaştım. Bursalı Mehmed Tahir’in “Osmanlı Müellifleri” eserinin yeni harflerle yapılan neşrini elime alıp Şeyh Bedreddin maddesine baktığımda tuhaf bir şeyle karşılaştım. Yukarıda da sözünü ettiğim üzere, müellif hem Şeyh’in kişiliği hem de Varidat hakkında övücü ifadeler kullanır. Kitabı yayına hazırlayanlar yazarın konu hakkında yazdıklarının beş altı katı hacminde bir dipnot yazmışlar Şeyh Bedreddin maddesine. Burada Bursalı Mehmed Tahir’in ilahiyat eğitimi almamış olduğu için dini konulardaki inceliklerden habersiz olduğunu, bu yüzden Bedreddin hakkında söylediklerine itibar edilmemesi gerektiğini söylüyorlar.
Bu uzun “dipnot”un aslında tamamını okumak meseleye ilişkin bazı hususların aydınlığa kavuşmasını sağlayabilir ama bu sütunda o kadar yerimiz olmadığı için yalnızca bir paragrafını belirli bir bakış açısına örnek olması bakımından buraya alıyorum:
“Bedreddin, pek mâruf olduğu veçhile, iştirakçiliği terviç ve müdafaa ettiği için sosyalist ve hattâ ihtilâlci sosyalisttir. Onun ilk komünistlerden olduğu fikri bile ortaya atılmış, tarihçi İ. Hâmi Dânişmend, haklı ve yerinde olarak onu ilk Osmanlı komünisti saymıştır. Vatan hâini Nâzım Hikmetofun ona meftun ve hayran olduğu, onun ismiyle bir destan (!) yazdığı, Bedreddîn’i astıran hünkârı (yâni- Çelebi Mehmed’i) zem ve hicvetmiş olduğu keyfiyeti herhalde gözden uzak tutulmamalıdır. Yerli Anadolu kaynakları, onun malda ve kadınlarda iştirakçiliğe tarafdar bulunduğunu yazarlar.”
Bu görüşler sol literatürdeki Bedreddin tasvirinin aynadaki yansıması. Biri isyankâr olduğu için övüyor şeyhi, öbürü yine bu gerekçeyle lanetliyor. Ama gerçekten bir isyan hareketinin yaşanıp yaşanmadığı, yaşandıysa da bunun mahiyetinin ne olduğu iki tarafça da merak edilmiyor.