Avrupa o treni çoktan kaçırdı

İbrahim Kiras

Trump’ın seleflerinden farklı bir başkan olduğunu söylemeye gerek yok. Bu farklılığının sebeplerinden biri de önceki başkanların aksine bu görevden önce senatörlük veya valilik yapmamış olması, yani siyaset ve devlet yönetimi deneyimi bulunmaması. Bazılarına göre iş dünyasının enerjisini devlete taşıması yönünden Trump’ın bu özelliği bir şans, bazılarına göre ise telafisi imkânsız bir eksiklik.

Bana sorarsanız bu deneyimsizlik bazı bakımlardan şans olabilir tabii ama özellikle kurumların gelenek haline gelmiş birtakım yaklaşımlarının kökenini bilmeyen bir ekibin dünyanın en güçlü devlet aygıtını yönetmesi hem yanlış hem de tehlikeli.

Çünkü, biliyorsunuz, iş dünyasından gelen ve devlet yönetimine iş dünyasının mantığını getirme iddiasıyla yola çıkan Trump -ve ekibinin büyük bölümü- uluslararası ilişkilere de iş adamı mantığıyla yaklaşıyor. Bu yüzden Ortadoğu’ya sadece ve sadece silah satılacak ülkeler ve petrol alınacak ülkeler coğrafyası olarak bakıyor. Bu yüzden NATO’ya harcanan paranın hesabını yapıyor. Biz Avrupa’nın güvenliğini sağlıyoruz, bunun karşılığını da onların ödemesi lazım diyor. Kendisinden önceki yöneticilerin Avrupa ülkelerinin güvenliğini sadece yufka yürekleri yüzünden üstlenmiş olduklarını düşünüyor herhalde ki bu düzen artık değişecek, kafası hesap kitaba basan bir başkan var artık Beyaz Saray’da diye konuşuyor.

***

Avrupa ülkeleri aslında ABD’nin merhametine ve himayesine muhtaç garibanlar değil. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda bile değillerdi. Daha doğrusu Avrupa ile Amerika arasındaki ilişkide birbirlerine karşılıklı ihtiyaçları bulunan iki bloktan söz ediyoruz. Elbette Avrupa’nın Atlantik ötesindeki ortağına ihtiyacı ABD’nin eski kıtaya ihtiyacından fazlaymış gibi görünebilir ve niceliksel olarak öyle de olabilir ama Avrupa ülkelerinin arkasında veya yanında durmadığı bir Amerika’nın dünya üzerindeki yeri nasıl olurdu diye bir düşünün isterseniz.

Diğer yandan NATO yalnızca Rus yayılmacılığına karşı Avrupa ülkelerini korumak için oluşturulmuş bir yapı değil. Öncelikli amacı tabii ki bu ama aynı zamanda Avrupa ülkelerini belirli bir düzen içinde tutmak için de gerek görülmüştü böyle bir mekanizmaya. En azından işleyiş bunu gerçekleştirdi.

NATO’nun ilk genel sekreteri Lord Ismay’in sözleriyle “Amerikalıları içeride, Rusları dışarıda ve Almanları aşağıda tutmak” amacı doğrultusunda dizayn edilmişti bu ittifak.

Dolayısıyla ABD kapısında dikildiği mekân sahibinden aldığı haraçla geçinen bar fedaisinin verdiği cinsten bir güvenlik hizmeti veriyor sayılmaz.

***

İşte tam da bu noktada Şansölye Merkel’in geçtiğimiz hafta gerçekleşen G-7 zirvesinin ardından yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. “Trump’dan sonra ABD ve Brexit’ten sonra İngiltere artık güvenilir dostlar değil. Avrupa kendi başının çaresine bakmak zorunda” dedi Merkel.

Keza önceki yıllarda Almanya ve Fransa’nın hayata geçmesi için çaba harcadıkları ama özellikle İngiltere’nin engellemeleri sonucu akim kalan “AB ordusu” projesinin geçtiğimiz günlerde yeniden gündeme getirilmesi de sözünü ettiğimiz konjonktürden bağımsız olmasa gerek.

Gerçi bazı yorumcular Merkel’in çıkışının Almanya’da yaklaşan seçimler öncesinde “seçmene mesaj” olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar ama böyle de olsa durumun ciddiyetini yok saymak mümkün değil. “Batı Bloğu” dediğimiz yapının iki unsuru arasındaki gerilim ve çatışmada yangına körükle giden tarafın Trump olduğu da aşikâr. Diğer yandan, Trump’ın yaklaşımının yalnızca şahsına mahsus tuhaflıklardan biri olmadığı, ABD devletinin bir kanadının hissiyatını yansıttığı da inkâr edilemez.

Zaten iki taraf arasında ilk defa bir sıkıntı yaşanıyor değil. Bundan çok daha çetin sorunlar yaşandı geçmişte. 1950’lerdeki Süveyş krizinden 200’lerdeki Irak krizine kadar… Hepsi bir şekilde atlatıldı. Beyaz Saray’ın kiracısı değişince hava değişti her defasında.

Ancak Beyaz Saray’ın bugünkü sakininin malum kafa yapısıyla, iş yapma tarzıyla ve ekonomi odaklı yakın vadeli beklentileriyle attığı öyle adımlar var ki bu toz dumanı bundan sonraki ABD başkanlarının süpürebilmesi zor olabilir. Diğer taraftan Almanya ve Fransa’nın mevcut krizi fırsata çevirerek Washington’u memnun etmeyecek birtakım projelere hız vermeleri pekâlâ mümkün. Yani NATO harcamalarında Almanların payını arttırma fikri ABD’ye pahalıya mal olabilir.

Mamafih vaktiyle de Gaulle’ün dile getirdiği ve Adenauer’in heyecanla paylaştığı “Avrupa Avrupalılarındır” vizyonunun hem dünyanın hem de Avrupa kıtasının bugünkü şartları çerçevesinde hayata geçirilmesi artık pek kolay değil. Avrupa o treni çoktan kaçırdı.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.