Haritada yerini bulamayacağımız ülkelerde bile aşılama çalışmaları başladıktan sonra biz de o mutlu güne ulaştık diye seviniyoruz ama elimizdeki 3 milyon doz aşının kime yeteceğini hesaplayamıyoruz. Gerisinin gelip gelmeyeceği, gelirse ne kadarının ve ne zaman geleceği belirsiz… 50 milyon doz olduğu söylenen siparişin tamamının gelmesi durumunda bile bunun yetmeyeceğini görmezden geliyoruz.
Kimse söylemek istemiyor ama gerçek şu: Hükümetin sebebini bilmediğimiz “Çin aşısı inadı” yüzünden büsbütün aşısız kalma riskiyle karşı karşıyayız. Hatırlayın, vaktiyle bütün aşılara bir kulp bulduk: “İngilizlerin aşısının etkililiği yüksek değil” dediler (ki Çin aşısına nazaran çok yüksek olduğu ortaya çıktı). Türk bilim insanlarının buluşu diye gururlandığımız Biontech aşısı için “ne olduğu belli değil” manasında laflar söylendi. “Moderna ABD iç pazarı için üretiliyor, dışarıya satılmıyor” denildi. (Oysa Kanada, Japonya, İsviçre, Güney Kore, Katar gibi birçok ülkeye sattılar.) Netice itibarıyla bütün ülkeler aşı tedariki için uğraşırken biz ısrarla kılımızı kıpırdatmaktan geri durduk. Şimdiyse, bütün bunlara rağmen, Çin’den ülke nüfusuna yetecek kadar aşı gelmeyeceği anlaşıldı. Ancak bütün firmaların sipariş kotaları çoktan dolduğu için telaşlı başvurularımıza cevaben bize verilen en erken tarih 2021’in son yarısı artık. O da ihtiyacımız olan miktarda değil. Özetle, şimdi tek ümidimiz “yerli aşının” bir an önce bulunup üretilmesi…
Ama o zamana kadar milleti neyle oyalayacağınızı bulmalısınız. Zira bugünkü “aşıya ulaşamama” meselesi salgının ilk döneminde yine iktidar eliyle üretilen maskeye ulaşamama meselesinden çok daha ağır. O gün manasız maske satış yasağı kaldırıldı ve sorun hemen çözüldü. Bugün öyle bir imkân yok. Sipariş kotaları doldu, treni kaçırdık…
***
Diğer yandan, “belli bir muhit içinde yer alan” çok sayıda kişinin aşılanmış olduğuna dair dedikodular var. Dediklerine göre gerek Çin aşısının gerekse Alman aşısının faz-3 testlerine katılanlar pek de sıradan vatandaşlar değil. Nitekim geçen gün bir üniversite rektörü sosyal medyada “Biontech aşısının ikinci dozunu bugün yaptırdım” şeklinde fotoğraflı bir paylaşım yaptı. “Aşıyı nerden buldun” tepkileri üzerine ise konuya açıklık getirerek gönüllü denek olduğunu açıkladı.
Keza bazı magazin ünlüleri de aşı olurken çektirdikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaştıklarında benzer tepkiler ve tartışmalar ortaya çıktı. Bunların da “denek olarak” aşı yaptırdıkları tepkiler üzerine açıklandı. Ancak bu kişilerin kullandıkları ifadelerden konuyu “deneklik” olarak algıladıkları anlamı çıkmıyordu!
Testlere katılanların hepsi üst düzey yönetici veya magazin ünlüsü değil. Söz gelimi Çin aşısının tedarikine aracılık edeceği öğrenilen firmanın çalışanları da “gönüllü denek” olmuşlar. İçlerinden birinin bunun için yetkililere teşekkür ettiği sosyal medya mesajından öğrendik bu hususu da.
Ama bu son örnek “bal tutan parmağını yalar” hükmünün gereği sayılabilir. Almanya’da Özlem Türeci ile Uğur Şahin’e bile aşı yapılmazken (testlerde “denek” olarak yer almalarına da izin verilmiyor) bizde bal tutan parmağını yalıyor, bal bulamayan da bal tutanın parmağını…
***
Açıkçası, “gönüllü deneklik” konusunun bir kayırmacılık aracına dönüştürüldüğünü gösteren çok ciddi belirtiler var ortada… Muhtemelen yetkililerin bu husustaki savunması “toplumdaki aşı karşıtlığını kırmak için popüler figürleri denek olarak seçtik” şeklinde olacak. Aşının mevcudiyetinin asıl problem olduğu bir ülkede bunun yerine aşı karşıtlığı problemine odaklanmanın göz yaşartıcı absürtlüğü bir yana, söz konusu popüler figürlerin seçimindeki kriter de merak konusu.
Yunanistan’da da benzer bir tartışma yaşandı geçtiğimiz haftalarda. Geçenlerde de başka vesileyle bahsettim… İngiltere’de 94 yaşındaki kraliçeye bir ay sonra sıra gelirken, Almanya’da Merkel’in veya Fransa’da Macron’un önceliği bulunmazken komşumuz aşılamaya Başbakan Miçotakis ve diğer üst düzey hükümet yetkilileri ile başlamıştı. Oluşan tepkiler üzerine Başbakan bunu halka örnek olmak için yaptığını söyleyerek kendisini savundu ama pek kabul görmedi bu açıklama. Bilahare hükümet sözcüsü üst düzey devlet yetkililerinin aşılanmasının durdurulduğunu açıkladı.
Avrupa siyasi kültüründeki bu aşırı eşitlikçi yaklaşıma karşılık Amerika’da bence daha rasyonel bir yaklaşım söz konusu. Orada Başkan ve yardımcısı -sağlık durumlarının milli güvenlik konusu teşkil etmesi dolayısıyla- öncelikli olarak aşılandılar. Ama tabii orada da bu tür istisnai önceliklerin iyice esnetilip suiistimal edilmesi kimsenin aklına gelmez. Şark memleketlerindeki durum ise halkın yukarılarda ne olduğundan haberdar olmaması şeklindedir. Biz de bu klasmana dahiliz. Keşke şeffaflık içinde yürütebilsek bu tür süreçleri, vicdanları kemiren söylentilere mahal bırakmasak.