AK Parti bir anket yapmış, seçmenlere “Bize neden kırgınsınız?” diye sormuşlar. Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin yaptığı açıklamaya göre, “kırgınlık” gerekçesi olarak “İstanbul’da birinci sırada Suriyeliler, ikinci sırada ekonomik meseleler, Ankara’da da birinci sırada ekonomik, ikinci sırada Suriyeliler” konuları çıkmış.
Özhaseki, her şeye rağmen, “ekonomiden dolayı kırgın olan” seçmenin başka partilere gitmeyip kararsız pozisyonda kaldığını, seçimde yine kendilerine oy vereceğini söylüyor. Çünkü, Özhaseki’ye göre, seçmeni iktidara küstüren sorunları yine ak partinin çözebileceğine dair bir inanış varmış toplum genelinde.
Üstüne üstlük, partisinin alabileceği oy oranı düşmüş bile olsa, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için Erdoğan’ın kişisel oyunun yeterince yüksek olduğunu ileri sürüyor. Bu konuda söyledikleri şunlar: “Çok şükür en çok sevindirecek taraf burası. Cumhur İttifakı olarak biz bir araya geldiğimizde Cumhurbaşkanımızın oyu, partilerin oyundan daha yüksek. Cumhurbaşkanımızın ismiyle yapılan anketlerde, çok açık ara Cumhurbaşkanımız önde. Yüzde 50’yi çok rahat geçebiliyoruz.”
Bu açıklamalar iktidar partisinin şu anki resmî görüşünü ifade ediyor. İçeride neler konuşuluyor olduğu bir tarafa, seçim propagandasının çerçevesi bu. Sandığa bu argümanlarla gidiyor AK Parti.
***
Son anketlerin bir kısmında oyları yüzde otuzun bile altına düşmüş görünen iktidar partisinin “Büyütülecek bir mesele yok. Eski yıllarda bize oy vermiş olan seçmen yine oyunu bize verir herhalde” yaklaşımıyla seçime hazırlanması akla uygun olmasa gerek. Bu tutum yaklaşan tehlikeyi görmemek için başını kuma gömmek demek.
Peki, bunun dışında ne yapılabilir? Çare var mı? İktidar partisinin küskün seçmenini geri kazanabilmek için yapabilecekleri vardı belki bir süre öncesine kadar. Ama artık yok. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiği günden beri yok. Son şansını 2018 seçimlerinde kullandı. Ama o günlerde verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi. “Ülke daha iyi yönetilecek, hızlı karar alınacak, ekonomi uçacak, dünyanın hâkimi olacağız vs.” denilerek halkın desteği alınıp tesis edilen bugünkü yönetim sisteminin “başarı”ları ortada.
Bilhassa “Bu kur filan, bunların hiçbirisi bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil (…) 24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin. Ha ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” vaadinin karşılığında seçmen son bir şans daha vermişti. “Belki şapkadan bir tavşan çıkar” ümidiyle… Galiba o sırada muhalefet kanadında iktidar alternatifi olma yeterliği görmediği için biraz da…
Üstelik ekonomi o günlerde bugünkü kadar kötü durumda değildi. O yetki istendiği gün dolar kuru her şeye rağmen beş liranın altındaydı, bugün 17 lira. Benzin ve mazot fiyatları dört beş kat arttı. Ekmeğin fiyatı, sütün fiyatı, zeytinyağının fiyatı öyle. Yalnızca ekonomide değil, her alanda gelinen nokta eskisinden çok daha kötü.
Muhalefetin “iktidar ümidi olma yeterliği” konusunda da ciddi bir mesafe alındığı söylenmek durumunda. Belki hâlâ birtakım eksikleri olsa da ortak bir masa etrafında toplanan altı muhalefet partisinin aralarındaki siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak, ülkedeki tahribatı onarmak üzere, denebilirse bir “milli birlik hükümeti” teşkil etme yönündeki irade beyanları önemli.
Dolayısıyla vatandaşın bir kere daha “Belki şapkadan bir tavşan çıkar” ümidine kapılıp aynı vaatlere yeniden ikna olacağını düşünmek çok büyük bir hata olur.
***
Bu süreçte, eskiden yapıldığı gibi, muhafazakâr tabanın konsolidasyonu amacıyla dini ve milli konularda tansiyon yükseltici eylem ve söylemlere başvurulmasının fayda sağlamayacağı da görülmeli. Geçen dört beş yıl içinde olup bitenleri görüp yaşamış insanlar, sorunlara çözüm getirilmesi yerine “Kurtuluş savaşı, beka mücadelesi, dış güçlerin saldırıları vs...” laflarına dönüp bakmayacaklardır. Acı gerçek şu ki bugün ülkenin hali vatandaşların büyük çoğunluğunun siyasi ve ideolojik kavga konularıyla meşgul olmasını gerçekten “lüks” haline getiriyor.
“Verin yetkiyi, görün etkiyi” çağrısına inanan vatandaşın verdiği süper yetkilerle o günden bugüne kadar neler yapılmış olduğu ortadayken… her gün artan işsizlik rakamları ortadayken, sürekli yukarı doğru giden enflasyon oranları ortadayken… durmadan yapılan zamlar ortadayken… cebimizdeki paranın değerinin pula dönüştüğü gerçeği ortadayken… iktidar partisinin potansiyel tabanı olarak görülen kesimlerin veya çoktan “kırgın seçmen” haline gelmiş olan vatandaşların başka türlü motivasyonlarla oy kullanmasını beklemek hayalcilik olur.
Elbette bir çekirdek seçmen tabanı var iktidar partisinin. Ne olursa olsun parti sadakatinden ayrılmayacak bir kitle. Ama bunların seçim kazandırmaya yetecek sayıda olduğunu varsaymak da hayalcilik olur.
Bütün bunları görmek için boşu boşuna para harcayıp anket yapmaya da gerek yok.