Ankara’da bir şeyler oluyor ama tam olarak ne olduğunu günlerdir hiç kimse anlayamıyor. Tuhaf bir durum. İstanbul belediye başkanlığı seçimi için söylenen “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” sözünü hatırlatan bir durum.
Denildiğine göre, Emniyet içinde FETÖ benzeri bir yapılanma veya yapılanmalar vardı ve bu mihraklarca hükümete karşı 17-25 Aralık -kimilerine bakarsanız 15 Temmuz- benzeri bir kumpas hazırlanmıştı.
Bazı gazete köşelerinde günlerdir yazılıp çizilmekte olan bu vahim iddia hakkında AK Parti cenahından hiç kimse günlerce hiçbir şey söylemedi. Oysa ortalığı ayağa kaldırmaları gerekirdi.
İktidar destekçisi gazetelerdeki birkaç köşe yazarı bu iddiaları gündeme getirmiş olduğu halde aynı gazetelerde köşesi olan ve “polis-istihbarat” konularını yakından takip eden güvenlik uzmanı yazar arkadaşlarımız da konuya ilgi göstermediler. Dahası, aynı gazetelerde bırakın manşet olmayı haber olarak da yer almadı bu iddialar.
En nihayet önceki gün MHP lideri Bahçeli konuya değindi ve ortada Cumhur İttifakını hedef alan bir kumpas girişiminin olduğunu açıkladı. Hükümet yetkilileri veya ittifakın büyük ortağının sözcüleri yerine böyle bir açıklamayı Bahçeli’nin yapması ilgi çekiciydi. Çünkü aralarında eski ve yeni bakanların da olduğu önde gelen bazı AK Partili siyasetçilere yönelik bir “polis kumpası” iddiası söz konusuydu.
Bahçeli’nin Meclis grubunda yaptığı konuşmadan neredeyse 24 saat sonra İçişleri Bakanı hükümetin sessizliğini bozdu. “Hangi kurum içinde Sayın Cumhurbaşkanımıza, hükümetimize ve siyasilerimize yönelik bir yapılanma varsa, sonuna kadar gidip, o yapıları tespit edip adalete teslim edeceğiz” şeklinde bir paylaşım yaptı. “Varsa…” diyordu İçişleri Bakanı.
Ardından Adalet Bakanı da “Yargımıza güvenelim. Cumhuriyet savcılarımız her türlü iddiayı en ince ayrıntısına, detayına kadar inceler, araştırır, soruşturur ve yargının önüne getirir. Bu anlamda hiç kimsenin şüphesi olmasın” dedi.
Sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin grup toplantısında konuştu, “Bürokratik vesayetin tekrar nüksetmesine fırsat vermeyiz, vermeyeceğiz. Son dönemde gündeme gelen her hadiseyi tüm boyutlarıyla en ince detayına kadar takip ediyoruz. Kanunun dışına çıkan, hatası, kastı veya marazı olan kim varsa hukuk zemininde hesabını mutlaka soruyoruz” dedi.
Erdoğan, grup toplantısı çıkışında bir gazetecinin “Cumhurbaşkanı’na operasyon” iddialarına ilişkin sorduğu soruyu ise cevapsız bıraktı.
İktidar partisinin konu hakkındaki yaklaşımı “Güvenlik birimleri içinde FETÖ benzeri yapılanmaların olduğu ve bunların hükümeti hedef alan bir komplo hazırladığı” iddiasının ciddiye alınmadığını gösteriyor olsa gerek.
Ancak ittifak ortaklarının konuyu gündeme getirmiş olması dolayısıyla nezaketen “Merak etmeyin, önemli bir sorun yok” açıklaması yapmayı gerekli gördükleri söylenebilir.
Peki, Bahçeli’nin konuşmasında dikkatleri en fazla çeken “Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir” sözü kendi ortağına yönelik bir eleştiri miydi? Hükümet meseleyi yalnızca birkaç müdürü açığa alarak geçiştirmek mi istemişti?
Bahçeli’nin sözlerinden böyle bir anlam çıkarmak zorlama olabilir ama ortaklar arasında son dönemde kamuoyuna yansıyan karşılıklı mesajlaşmaların yarattığı atmosferde bunu da yeni bir ihtilaf konusu olarak görenler mesnetsiz bir yakıştırma yapıyor sayılamazlar.
Problemin temelinde Ankara’da herkesin -tabiri caizse- karnından konuşmak zorunda olması yer alıyor. Onun için de kimin ne söylediği ve aslında bununla ne demek istediğini çözecek “decoder”lara ihtiyaç duyuluyor. Bunun sebebi ise iktidar ortakları arasındaki ilişkinin hassas bir zeminde yürüyor olması. Özellikle son yerel seçimin ardından büyük ortağın bazı girişimlerinin yeni arayışlara kapı açma hamlesi olarak değerlendirilmesi ittifakın zeminini biraz daha kayganlaştırdı. Ancak, ne olursa olsun, ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş olan siyasi kadroların devletin zeminini kayganlaştıracak tutumlardan da kaçınmaları gerekir.