Bizim gibi sıradan insanlar toplumsal hadiselerin insanî boyutuna bakarlar. Sözgelimi bugün ABD’de yaşanan olaylara baktığımızda siyahilerin maruz kaldıkları ayrımcılığı, çektikleri acıları ve toplumdaki ayrışmayı görürüz.
Yahut başka bir açıdan bakıp “her fırsatta düzeni bozan, huzursuzluk çıkaran, cahil bir kitlenin taşkınlıkları karşısında devletin müdahalesinin gerekliliğini” görürüz o manzarada.
Siyasetçi ise başka şey görür. Öncelikle bu olayların önümüzdeki seçimin sonuçlarını ne yönde etkileyebileceğini hesap eder ve buna göre tavır alır. Alttan alması kazançlı görünüyorsa alttan alır, sert çıkması oy kazandıracaksa sert çıkar. (Elbette devlet adamı niteliği taşıyan ve kendi siyasi çıkarından önce ülkesinin iyiliğini gözeten siyasetçiler de vardır dünyada ama bunların sayıları hiçbir zaman çok fazla olmaz. Zaten Trump’ın da onlardan biri olmadığı muhakkak.)
Amerika’da siyahi bir şüphelinin polis tarafından korkunç bir şekilde katledilmesinin başlattığı protestolar giderek istenmeyen bir yöne doğru savrulurken Trump’ın ortaya çıkan sonuçtan memnun olduğuna ilişkin haber ve yorumlar görüyoruz. Çünkü orta sınıf Amerikalıların da Trump’ın olaylar karşısındaki tutumundan memnun oldukları söyleniyor. Oysa olayların ilk başladığı sırada Başkan’ın tutumu toplumun genelinde hiç beğenilmemişti. Konuya doğru düzgün müdahale etmemesi ve kalabalıkları yatıştırmaya çalışmak yerine protesto gösterilerine katılanlar hakkında kışkırtıcı mesajlar paylaşması tepki uyandırmıştı.
Peki, şimdi ne oldu? Şimdi protesto eylemleri çığırından çıkma emaresi göstermeye başladı. Yakmalar, yıkmalar, yağmalar sökün etti. Ortaya çıkan manzara orta sınıfı tedirgin eder bir hal aldı. Özel mülkiyetin en kutsal değer olduğu bu ülkede insanlar mallarını ve canlarını koruyabilmek için devlet otoritesine ihtiyaçlarını yeniden ve derinden hissettiler. Dolayısıyla şu anda toplumun Başkan’a yönelik görev onayının yükseldiği söyleniyor.
Ancak konu Trump’ı beğenip beğenmemek değil. Beyaz Saray’da oturan kişi bir başkası da olsaydı böyle bir durumda halkın teveccühünü kendiliğinden cezbedebilecekti. Çünkü işin tabiatı bu. Hemen her toplumda kriz dönemlerinde görevdeki hükümet etrafında kenetleniyor insanlar. Kamuoyu araştırmaları özel olarak bunu ölçüp gösterebiliyor.
***
Türkiye’den örnek vermek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev onayı sözgelimi Barış Pınarı Harekâtında olduğu gibi yurtdışı operasyonlar sürecinde yükseliyor, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz girişimlerinde yüzde 70’leri aşacak şekilde rekor seviyelere ulaşabiliyor. Yakın zamanda düşüş trendinde olan “Erdoğan’a verilen görev onayı”, araştırmalara bakılırsa koronavirüs salgınıyla birlikte yeniden ciddi oranda yükseldi.
Aslında araştırmalar bütün dünyada ve neredeyse bütün liderlerin görev onaylarının bu süreçte az ya da çok yükseldiğini gösteriyor. Çünkü bu sosyal psikolojiyle ilgili bir durum. Ülke bir sıkıntı içindeyken yönetimde kim olursa olsun halk ona destek veriyor. Bir anlamda yeniden kredi vermiş oluyor. Süreci iyi yönetebilirse “krizi fırsata çevirme” şansını kullanabiliyor. Ne var ki yine araştırmalara baktığımızda toplumun teveccühünü kaybetme eğilimine girmiş olan yönetimlerin kriz zamanlarında sağladıkları geçici desteği kriz sonrasında derhal kaybettikleri görülüyor.
Erdoğan yönetiminin de salgın günlerinde görev onayını ciddi ölçüde artırdığını gördük. Bunu kriz zamanlarının doğal gelişmesi olduğu kadar -Sağlık Bakanı Koca’nın görev onayının çok yüksek seviyeye çıkmasından da anlaşılacağı üzere- aynı zamanda “iyi yönetim” notu olarak görmek gerekir. Ancak sürecin ilerleyen günlerinde karşılaşılan muhalif belediyelerin yardım toplamasının engellenmesi gibi partizan tutumlar ve maske dağıtımında yaşanan sorunlar vs. dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın görev onayı düşüş trendine girdi.
***
ABD Başkanı Trump da salgın sürecinde görev onayını önce lakayt tavrıyla düşürdü, sonra bilim çevreleriyle iş birliği içinde konuya eğildiğini gösterince önemli oranda arttırdı. Ancak bu da kalıcı olmadı. Şu anda görev onayı oranı oldukça düşük bir seviyede ve en önemlisi tam beş ay sonra seçim var Amerika’da. Trump bu seçimde ikinci dönemi için yarışacak. İstatistiklere göre görevdeki bir başkan seçime girdiği takdirde ülkede ciddi bir kriz durumu yoksa seçmenden ikinci dönem iznini alabiliyor. Yani kriz zamanlarında bir yandan görev onayı yükseliyor başkanın bir yandan ise seçilmesi riske giriyor.
Bu bakımdan kritik bir vaziyette olan mevcut ABD Başkanı’nın Floyd olaylarının ortaya çıkardığı krizi biz sıradan insanlar gibi insani bir trajedi olarak değil, “siyasi bir fırsat” olarak gördüğünü düşünmek yanlış olmaz. Bunu gören başkaları da vardır muhtemelen.
Nitekim bugünlerde sosyal medyada ve whatsapp gruplarında dolaşan videolardan birinde gördüm: Konuşma tarzından eğitimli biri olduğu -ve konuşmasının içeriğinden Demokrat Parti taraftarı olduğu- anlaşılan orta yaşlı bir kadın arabaları yakıp dükkanların vitrinlerini indiren siyahi genç eylemcilere sesleniyordu:
“Trump’ın yeniden seçilmesini istemiyorsanız lütfen bunu yapmayın.”
Peki, Trump’ın yeniden seçilmesini isteseydiniz siz nasıl seslenirdiniz eylemcilere?