Altı muhalefet partisi liderini aynı masa etrafında otururken gösteren fotoğraf Türkiye için bir dönüm noktasının işareti. Türk siyasetinin iki doğal kutbu olarak seküler ulusalcı sol gövde ile sağ geleneğin milliyetçi, dindar ve liberal çizgilerini temsil eden partilerin hep birlikte yeni bir siyasi merkez ihdas etme yolunda girişmiş oldukları işbirliği tarihî bir adım.
Gerçi Türkiye’de sağ ve sol ilk defa bir araya geliyor değil. 27 Mayıs sonrasında kurulan CHP-AP koalisyonundan bu yana böylesi siyasi beraberliklerin başka örnekleri de var. Bugünkü tablonun farkı “solcu” CHP’nin sağ yelpazedeki hemen her rengin içinde yer aldığı bir “siyasi galaksi” ile masaya oturmuş olması.
Geçmişteki işbirliği örneklerinde ise CHP’nin sağın bir kesimiyle kurduğu uzlaşıyı sağın diğer bir kesimine karşıtlığı dengeliyordu. Sözgelimi, 1970’ler dünyasındaki “antikomünist enternasyonel”in Türkiye ayağı gibi görülen AP’ye karşı “komprador sermayenin ezdiği dindar Anadolu insanının temsilcisi” MSP ile kurduğu koalisyon ABD'ye daha mesafeli bir dış politika ve daha devletçi bir ekonomi öncelikleriyle CHP’nin milliyetçi/ulusalcı damarının eseriydi. Buna karşılık 1990’lardaki SHP-DYP koalisyonunu belirli kesimlerdeki “laiklik hassasiyeti” ortaya çıkarmıştı.
Bunlardan ilkinin -her ne kadar bir yanıyla konjonktürel bir zorunluluğa dayansa da- diğerine nazaran daha ideolojik temelli bir işbirliği olduğunu söylemeye gerek yok.
***
1960’lardaki büyük toplumsal dönüşüm hengamında politik pozisyonunu “ortanın solu” olarak deklare etmiş olan CHP’nin o güne kadar geniş toplum kesimlerine yaklaşımını “üstyapı devrimciliği” çerçevesinde belirlemesini “tarihî yanılgı” diye tanımlayan Ecevit, MSP ile kurulan koalisyonun bu yanılgıdan geri dönüş anlamına geldiğini söylemişti.
Buna rağmen söz konusu koalisyonun çok kısa ömürlü olmasının ise ideolojik çelişkilerden değil siyasi aktörlerin kişisel anlaşmazlıklarından kaynaklandığı unutulmamalı. Kıbrıs Barış Harekatı gibi çok önemli ve riskli bir dış politika hamlesini gerçekleştiren CHP-MSP koalisyonu ortakların bu başarıyı sahiplenme yarışı yüzünden dağıldı.
Diğer yandan, hem 163’üncü madde hem de 141’inci ve 142’nci maddelerden hüküm giymiş fikir suçluları için çıkarılan -bilahare AYM’nin müdahalesiyle kapsamı genişletilen- 1974 affı her iki parti açısından da siyasi riski yüksek bir adımdı. O tarihe kadar MSP’nin içinde yer alan bazı dini cemaat temsilcilerinin bu olay üzerine AP’ye döndüklerini ve milli görüş partisinin oylarının bir sonraki seçimde yarı yarıya azaldığını unutmamak lazım.
Demek ki siyasi/ideolojik bloklar arasındaki buzları eritmek için tavandaki çabaların yanısıra tabanların da sosyokültürel olarak buna hazır olmaları gerekiyor.
***
Bugüne bakacak olursak, toplumun genelindeki beklenti doğrultusunda ve siyasi aktörlerin özel ajandalarından bağımsız şekilde neredeyse kendiliğinden oluşan bir ittifak tablosu var karşımızda. Seçim sonrasının aritmetik şartlarının değil, toplumun taleplerinin oluşturduğu bir ittifak bu. Söz konusu altı partiden hiç birinin ne şimdi ne de seçim sonrasında herhangi bir oyunbozanlığa yeltenmesine izin vermeyecek bir kararlılık var toplumda.
Türkiye’nin son yirmi yılına damga vurmuş olan AK Parti iktidarının bilhassa geçtiğimiz on yıl içinde tutturduğu yolun giderek sarpa sarmasının eseri bu da. Dış politikada milli çıkarların, ekonomide rasyonel anlayışın, bir bütün olarak ülke yönetiminde kurumsal geleneklerin ve hukukun devreden çıkarılmasının yol açtığı ağır tabloya gösterilen tepki.
Şimdi toplum çoğunluğunun arzusu ortadaki büyük hasarın giderilmesi görevinin şu veya bu siyasi yapıya bırakılması yerine, bütün siyasi yapıların darmadağın durumdaki idari yapının ve toplumsal huzurun yeniden tesisine hep birden omuz vermeleri yönünde.
Her şeyden önce altı muhalefet partisinin bu çağrıya uymama şansı olmadığı için Ahlatlıbel’deki yuvarlak masa kurulabildi. Ancak bilhassa söz konusu partilerin liderlerinin farklı siyasi getiri hesaplarını gündemlerinden çıkararak ellerini taşın altına koymuş olduklarını da teslim etmemiz lazım.
Üzerinde konuştuğumuz ittifakın geçmişteki işbirliği örneklerinden en büyük farkı toplumdaki karşıtlıklar üzerinden değil ortak beklentiler temelinde bir siyasi program oluşturma beklentisine cevap vermek zorunda oluşu. Burada belki en önemli husus, AK Parti tabanını da rahatsız etmeyecek, dışlamayacak, oyunun içinde tutacak bir kompozisyonun ve söylemin benimsenmesi.
Türk siyasetinin kalitesinden ümidini kesmiş olanlar için bile ümit verici olan bu tutumun kazaya belaya uğramadan yoluna devam etmesi için herkes üzerine düşeni yapmak durumunda.
Burada yapılacak yanlışların telafisi olmayabilir çünkü.