Çok kısa bir zaman öncesine kadar Türkiye’de askeri darbeler dönemini yaşamış olan son kuşaktan olduğumu düşünüyordum. Türk toplumu askeri darbelerin her türlüsünü (cuntasını, emir komuta zincirlisini, hatta post-modernini...) görmüştü ve artık ulaştığımız toplumsal seviye ve demokratik olgunluk aşamasında yeniden bir askeri darbeye muhatap olmamız olacak şey değildi. Askerin içinde darbe heveslisi küçük bir grup her zaman olabilir ama bunlar harekete geçse bile millet tankların üstüne çıkar ve buna izin vermez diye düşünenlerdendim.
Ama 15 Temmuz’da yanıldığımı anladım. Göreceğimiz “bir ihtilal daha var”mış meğer kaderimizde. Üstelik şimdiye kadar gördüklerimizin en alçakçası… Ama milletin kendi iradesine yönelik bir saldırıya artık izin vermeyeceğini de doğru tahmin etmiş olduğum ortaya çıktı aynı zamanda.
15 Temmuz’da yanıldığımı gördüm dedim ama 15 Temmuz’da şaşkınlık yaşadığımı söylemeyeceğim. Çünkü 17-25 Aralık sürecinden itibaren devlet içindeki yapılanmasının mahiyeti iyice tebarüz eden Fetullahçıların TSK içindeki gücünün de bildiğimizin çok üstünde olduğunu görünce endişe duyanlardan biriydim.
17-25 Aralık öncesinde de, hatta 7 Şubat öncesinde de Fetullahçı çetenin devlet içindeki yapılanmasını tehdit olarak görmüş ve bu konularda hasbelkader görüşlerini toplumla paylaşmış biri olarak söylüyorum. Emniyet ve yargı teşkilatındaki gücünü biliyorduk bu çetenin, medyadaki veya iş dünyasındaki gücü zaten ortadaydı. 1980’lerden beri TSK’ya sızmak için verdikleri uğraşlardan da az çok haberdardık. Ama yıllar boyunca saman altından su yürüterek verdikleri bu uğraşın istedikleri neticeyi vermiş olduğunu ve ordudaki belirli bir kademenin neredeyse bütünüyle Pennsylvania çetesinin kontrolünde olduğunu 17-25 Aralık sürecinde ortaya dökülen mahrem malumat sayesinde öğrenebilmiştik.
***
KARAR yayın hayatına başladığında o zamanki adlandırmayla paralel yapıya karşı mücadele devlet politikası olarak yürütülmekteydi. Bu gazetede yer alan kadro ise meselenin vahametini çoktan görmüş, aşağı yukarı 7 Şubat 2012’deki MİT operasyonunda niyetini belli etmiş olan söz konusu yapılanmaya karşı ve gidişata yönelik uyarılarını daha önce bulundukları ve yönettikleri medya organlarında dile getirmeye çabalamıştı. Bu doğrultudaki uyarı görevimizi KARAR yayına atıldıktan sonra da yapmayı sürdürdük. Bu gazetenin ilk günkü nüshasından 15 Temmuz tarihine kadarki sayılarına bakanlar bunu göreceklerdir. Hatta 15 temmuzdan yalnızca 3 gün önceki manşetimizde diğer kurumlarda gösterilen titizliğin TSK içindeki FETÖ yapılanmasına karşı neden sergilenemediğini sorgulamıştık.
***
15 Temmuz’daki darbe girişiminin şimdiye kadar gördüklerimizin en alçakçası olduğunu söylemiştim. Çünkü geçmişteki darbeciler de türlü cinayetlere imza atmışlardı ama sokaklarda, meydanlarda sivil insanların üzerine ateş edilmesinin bir örneği yoktu. Böylesi bir ihanete imza atarak tarihe geçmek beyinleri yıkanmış Fetullahçı haydutların payına düştü.
Ne var ki neredeyse 40 yıldır adım adım bu ihanet gününün hazırlığını yaptıkları anlaşılan çetenin hesaplayamadığı hususlar vardı. En başta milletin direnişini hesaplayamadılar. Türk toplumu ilk defa bir darbeye karşı benzeri görülmemiş derecede kahramanca bir direniş sergileyerek cuntanın hesaplarını alt üst etti. Keza siyaset kurumu tek yumruk halinde direndi bu müdahaleye. Emniyet teşkilatının, MİT’in, yargının ve aslında TSK’nın kurumsal tutumları da darbenin başarıya ulaşmasına engel oluşturdu.
Şüphe yok ki Fetullahçı cuntanın hesap edemediği bir diğer husus Türk basınının darbe girişimine karşı gösterdiği demokratik tepki oldu. Daha önceki seferlerde maalesef çoğunlukla darbeci güçlerin yanında durma ayıbını sergilemiş olan Türk basını bu defa tam bir kararlılıkla demokrasinin, milli iradenin yanında yer aldı.
Diğer yandan, zaten medyanın eskisi gibi kontrol altına alınabilmesi de kolay değildi artık. Nitekim Fetullahçılar eski darbelerde olduğu gibi TRT’yi basıp hazırladıkları “ordu yönetime el koydu” bildirisini okutmuşlar ama özel tv kanalları ve internet siteleri derhal o bildirinin TSK komuta kademesinin onayını taşımadığı bilgisini toplumla paylaşıvermişlerdi. Hükümetin darbeyi tanımadığı, halkın sokaklarda direndiği, emniyet ve yargının darbecilere karşı harekete geçtiği duyulunca darbenin akıbeti çoktan belli olmuştu. Önce Başbakan Yıldırım telefonla, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan facetime bağlantısıyla özel tv kanalları üzerinden devletin darbeye karşı duruşunu açıklayabildiler.
Bu arada siyaset kurumunun topyekûn darbe karşıtı bir tutum sergilemesi son derece önemliydi ve bu bağlamda diğer liderlerin açıklamaları da aynı iletişim kanallarından topluma ulaşmıştı. Siyasi parti liderleri yanı sıra bir önceki cumhurbaşkanı Gül ile yine bir önceki başbakan Davutoğlu da özel tv kanalları ve sosyal medya aracılığıyla darbeye karşı direniş çağrıları yapma imkânı bulabilmişlerdi ve bu da hem devletin hem de iktidar partisinin duruşundaki homojenliği topluma göstermesi bakımından önemliydi. (Anadolu Ajansı 15 Temmuz günü ve sonraki süreçte darbe girişimi hakkında geçmiş olduğu haberleri bir kitap halinde yayımladı. O kitapta Abdullah Gül’ün ve Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına ilişkin haberlere rastlayamadım ama gazetelerin 16 Temmuz günkü nüshalarında haber var.)
Netice itibarıyla online yayın imkânlarının da yardımıyla Türk basını 15 Temmuz’da çok başarılı bir sınav verdi. Neredeyse istisnasız bütün yayın organları darbeye karşı demokrasinin yanında durdu. Bazıları erken, bazıları daha geç refleks gösterdi ama bu çok da önemli değil… Siyasi anlamda önemli değil demek istiyorum, mesleki olarak önemli elbette… Biz KARAR mutfağındaki gazeteciler olarak o gece hem darbeye karşı sergilediğimiz siyasi tutumla hem de gösterdiğimiz gazetecilik refleksiyle övünüyoruz. Buna hakkımız olduğunu düşünüyoruz.
***
15 Temmuz akşamı Boğaz Köprüsünde olağandışı askeri hareketlilik olduğu haberini aldığımda önce bir anlam verememiş ama ardından Ankara’da uçakların alçaktan uçtuğu bilgisi de gelince olan şeyin mahiyetini tahmin etmekte güçlük çekmemiştim. Derhal gazeteye doğru yola çıktım. Yol boyunca arkadaşlarla durum değerlendirmesi yaptık ve hemen internet sitemiz üzerinden darbe haberini -yorumlu ve tavırlı bir şekilde- vermeye başladık. O gece darbe haberini en erken veren, kimin tarafından yapıldığını ilk duyuran ve en erken tavrını belli eden gazetelerin başında KARAR geliyordu.
“Paralel çeteden darbe girişimi” diyerek hem darbe girişimini duyuran hem de melanetin kaynağını açıklayan haberimiz saat 22.49’da çıktı. Konuyla ilgili haberlerimizi sosyal medyada da #darbeyehayır ve #bumilletsiziboğar etiketleriyle paylaştık.
***
KARAR’ın o gece bir an bile tereddüt etmeksizin sergilediği demokratik refleks dünyaya bakışımızın ve demokrasi anlayışımızın gereği olarak şekillendi. Tıpkı 15 Temmuz’dan önceki birçok kritik süreçte olduğu gibi… Kimsenin şüphesi olmasın, bu gazetenin saf tutacağı yer bundan sonra da millet iradesinin arkasında, demokratik hukuk devleti prensiplerinin tarafında olacak.