Merkez Bankası’nın yerinde ben olsam on milyar doları şakkadanak satarım... Şaşırır millet, hiç beklemedikleri bir hareket... Niye satıyor, nasıl satıyor, hani rezervi düşüktü falan derler. Demek ki rezervleri varmış diyecekler, normal şartlarda... Arkadan bir 10 milyar daha satarım. Yetmedi, bir 10 daha satarım. Biter. Çil yavrusu gibi dağılırlar, bakın ben size söyleyeyim…
Ekonomi yazarı bir meslektaşımızın döviz kurundaki yükseliş karşısında Merkez Bankası’nın ne yapması gerektiğine dair önerileriydi bunlar... Epeyce de ilgi odağı olmuş, özellikle sosyal medyanın şamatalı gündemini belirlemişti uzun süre.
Bu çözüm önerisinin dile getirildiği meşhur TV yayınından bir süre sonra cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtik. Bu sistemde işlerin hızlanacağını, ekonominin “uçuşa geçeceğini” vs. vaat ederek “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demiş olan Erdoğan sözünü yerine getirmek üzere ekonomi yönetiminin başına damadı Berat Albayrak’ı getirdi. Ancak hem cumhurbaşkanının hem de yeni bakanın yaptıkları birbirinden ilginç açıklamalar yapısal reform bekleyen iç ve dış piyasalarda pek olumlu karşılık bulmadı, döviz kurundaki artış da durdurulamadı.
***
Döviz kurunu dengelemek için yapılması gerekenlerden biri, uzmanlara göre, faiz politikasının rasyonel çizgiye çekilmesiydi. Bu yapılmadı, “enflasyonun sebebi faizdir” tezinden geri adım atılmak istenmedi. Yatırımcının kaçışını durduracak, liranın değerini ve itibarını artıracak reformlar zaten akla bile gelmiyordu. Akla gelen çözüm yolu “şakkadanak satış” formülü oldu.
Merkez Bankası’nın rezervlerindeki dolar birikimi hızla eritilmeye başlandı. Ancak bu yöntem bir türlü istenen sonucu vermedi. Milli paramızın değer kaybetmesinin önüne geçilemedi. Çünkü konunun uzmanlarına sorarsanız “finansı yönetmek” aslında öyle dışarıdan görüldüğü kadar basit bir iş değil. Bilgi gerekiyor, tecrübe gerekiyor, istişare kültürü gerekiyor, kurumsal geleneklere saygı gerekiyor, bilime kulak vermek gerekiyor, rasyonalite gerekiyor, kurallı davranış gerekiyor...
Bunların hiçbiri olmayınca ekonomideki sorunlar çözülmedi, aksine daha da katlanarak arttı. Doğal olarak kur da bir türlü durdurulmadı.
Bu olumsuz sonuca -ve bütün itirazlara ve ikazlara- rağmen “şakkadanak satış”lar -ve beraberinde faizleri düşük tutma politikası- yaklaşık iki yıl boyunca inatla sürdürüldü. Ta ki rezervler bitinceye kadar... Hatta rezervler tamamen tükendikten sonra da bu sefer kasada karşılığı olmayan döviz satışıyla borçlanarak... Sonuçta 130 milyar dolar rezervimiz buhar oldu uçtu. Ödenmesi gereken döviz borcumuz ayrı mesele…
***
Bu iki yılın sonunda ekonomi bakanı değişti, Merkez Bankası’nın başkanı tekrar değişti, faiz politikasızı da mecburen değişti. Ama yönetim zihniyeti değişmediği için sorunların çözümüne ilişkin bir ümit yok hiç kimsede. Nitekim 130 milyar dolar tutarındaki döviz rezervinin buharlaşması konusunda yapılan açıklamalar bunu gösteriyor. “Para bir yere gitmedi, Türk lirası olarak hesaplarımızda duruyor” diye tuhaf bir cevap veriyorlar. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri çok önemli finansal bir silah. Ekonomi yönetiminin böyle bir silahtan boş yere mahrum bırakılması doğru mu? İkincisi, “şakkadanak satış” işlemlerinin şeffaflıktan uzak bir şekilde ve ihalesiz olarak gerçekleştirilmesi doğru mu?
Satışların ne zaman, hangi kur üzerinden ve kimlere yapıldığı belli değil. Muhalefetin bunu sormasında ne sakınca var? Bu kadar tartışılan ve bu kadar büyük miktarda paranın söz konusu olduğu bu işlemler ve sorumluları hakkında bizzat hükümetin bir soruşturma yaparak kamuoyunu aydınlatması gerekmez mi?
İktidarın bunun yerine -her zamanki alışkanlığıyla- muhalefete taarruzu en iyi savunma yolu olarak tercih etmesi kendisi açısından da doğru değil. Çünkü bu yolla artık hiçbir sorun için hiçbir çözüm vaat edemez durumda olduğunu deklare etmiş oluyor topluma.