Dünden bir haber: “Adana’da okul kantini işleten bir kantinci, dışarıdan sipariş veren 4 öğrenciyi bıçakladı.”
Emin olun burada sorun sadece o kantinci ile başlamıyordur. Elbette son suçlu kantinci, ama sorunun öncesine de bakmak gerekiyor.
Mesela kantinci o kantin işletmesi için okul yönetimine ne kadar ücret ödedi? Açık ödeme dışında, örtülü bir ödemde de bulundu mu?
Aynı olayı okul servisleri içinde düşünmeliyiz. Öğrenci servislerinin bu kadar çok pahalı olmasının ana nedeni verimsiz işletmeler midir? Yoksa okul yönetimlerinin okul servis işi üzerinden aldıkları pay mıdır? Maliyetin ana kaynağı neresidir?
***
Defalarca yazdığım meseleye maalesef yine geleceğim. Allah aşkına şu okul bahçelerine bir bakın: Kaç m2 yeşil alan, kaç m2 beton var? Okul bahçelerinin ne kadarını öğrenciler kullanıyor; ne kadarını okul üst yönetimleri otopark olarak kullanıyor?
Okul bahçeleri okul yönetimlerinin otoparkı olabilir mi?
Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir tebliğini bilen var mı? Varsa da bu tebliği dinleyen var mı?
Bir başka ilişkiyi daha sorayım: Acaba okul bahçelerindeki son model lüks araçlar ile kamu personel maaşları arasında nasıl bir bağ kurabiliriz?
İşte düzeni böyle kurunca, kantinci de dışarıdan sipariş veren öğrencilere saldırabiliyor. Olayı lütfen geniş açıdan irdeleyelim. Ama asla son suçluyu da aklamayalım.
***
Neden okullardan örnek vererek başladım?
Bir toplum nasıl hayata başlıyorsa, o hayatı ilerleyen yıllarda artırarak yaşıyor. Bu nedenle eğitim sistemimizin zerre muğlak nokta bırakmayacak şekilde şeffaf olması gerekiyor. Kantin ihalesinden, servis ihalesinden başlayan paylaşımsız sistem, hayatın tüm evrelerinde tüm topluma yayılabiliyor.
Son üç yazıda bir konuyu gündeme taşıyorum. Paylaşımcı ekonomik yapımız olmadığı için herkes kredi kullanıyor. Kimse ortaklık sistemi ile büyüme modelini kullanmıyor. Ama Koç-Sabancı gibi büyük gruplar nerede ise tüm şirketlerini halka açmış durumda.
Şirketler üzerinden oluşan artı değer toplumla paylaşılmadığında, gelir dağılımında da istenen iyileşme gerçekleşmiyor. Türkiye, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı en bozuk üç ülkeden biri. Şili, Meksika ve Türkiye gelir dağılımında son sıraları paylaşıyor.
***
Acaba kazanmıyoruz da, o nedenle mi paylaşmıyoruz?
Şimdi bakın: Kamuda o kadar fazla araç kullanımı var ki. Bu harcamaların hepsi özel sektörün ödediği vergilerden karşılanıyor. Acaba o vergilerin bazıları özel sektörde kalsaydı, işletmeler ne kadar daha çok büyürdü? Kaç kişi daha iş sahibi olurdu? Kaç aile daha ekmek yerdi?
Bizler hep gözümüzü kamuya çeviriyoruz. Acaba şirketler ne kadar demokratik ve hakkaniyetli çalışıyor?
İki gündür verdiğim örnek üzerinden gidelim. Şirket kar yapıyor, yatırım da yapıyor ama tek kuruş temettü dağıtmıyor. Oysa şirket yönetimi çok büyük oranda “yönetim hakkı” alıyor da iş burada bitiyor mu?
Hayır!
Bakın özellikle halka açık şirketlerde üst yönetimlerin ‘refah payı’ gibi bir hayat sürdüklerini görürsünüz. Şirket üzerinden alınan lüks araçlar, lüks konaklamalar, lüks yatlar, lüks seyahatlar...
Maliye Bakanlığına bu konuda geçmişte bir yazı yazmıştım: “Bu lüks hayatları lütfen vergiden düşmeyin” demiştim.
İyi ama sorun sadece vergiden düşmek mi? Son iki yazımda ortaklık kültürü açısından konuya yaklaşıyorum. Yani üst yönetim hem yüksek yönetim hakkı alabiliyor, hem de yüksek yönetim refahından yararlanabiliyor.
***
Çok ortaklı şirketler adına örnekle devam edelim. “Nasıl para kazanılır?” yazısında Kombassan örneğini vermiştim. 2012’de 8,0 lira civarında işlemleri olan hisselerin 1,5 liraya kadar düştüğünü belirterek: “2012-2016 arası tek kuruş temettü (kardan pay) dağıtılmadı” demiştim. Aynı dönemde üst yönetim 18 milyon 725 bin lira ila net karın yüzde 30’unu almıştı.
Holding’e biraz daha yakından bakalım:
2013-2014-2015-09/2016 döneminde toplam 165 milyon 830 bin lira gerçekte gider olmayan ama gider gözüken amortisman ayırmış. Yine aynı dönemde 62 milyon 191 bin lira net kar elde edilmiş. Yani, anlayacağınız Holding 4 yılda 228 milyon lira kazanmış bile.
Zaten Grubun aynı yıllar toplamında brüt kar toplamı 714 milyon 241 bin TL. Faaliyet karı toplamı da 220 milyon 89 bin TL.
Kısaca Holding’de aslında çok ciddi bir sermaye kazancı oluşmuş. Yeni yatırımlar için ise amortisman üzerinden fon da birikmiş. Buna rağmen küçük ortaklara henüz para kalmamış.
Konuya nerden başlamıştık: BES’te 1.750 bin kişiden 690 bini caymış. Yüzde 25 devlet katkısı ve başlangıç ödeneği 1000 lira bile kurtarmamış. Çünkü zemin bataklık.
Faiz aşkının kaynağı nerden geliyor? Kötü ortaklıklardan....
Dolar neden yükseliyor: Başka kazandıran olmadığından...
***
Kim nasıl para harcar?
1-Bir adam kendi parasını kendine harcıyorsa: Fiyatına ve kalitesine bakarmış
2-Bir adam başkasının parasını kendine harcıyorsa: Sadece kalitesine bakarmış
3-Bir adam kendi parasını başkası için harcıyorsa: Sadece fiyatına bakarmış
4- Başkasının parasını başkası için harcıyorsa: Ne kalitesine, ne de fiyatına bakarmış.