Bu konuda kim bilir kaçıncı yazı yazıyorum. Emeklilik isteği yeniden alevlenince bir kez daha konuyu ele almak zorunda kalıyorum.
En son 05 Kasım 2018’de ‘Bu günleri çok ararız’ başlığı altında konuya değinmişiz. Bakın orada neler anlattık:
“Yeni ekonomi programı bir dengelenme üzerine kuruldu. Programa göre yaklaşık 3 yıla yakın bir süre potansiyel büyümenin gerisinde kalacağız. Gerçi program küçülme öngörmüyor ama piyasa verileri ciddi bir küçülme işareti veriyor. Kısaca dengelenme adı altında üç kayıp yılımız olacak. Daha az tüketeceğiz, daha çok işsiz kalacağız, daha az büyüyeceğiz ya da küçüleceğiz.
Bunları hangi dönemde yaşıyoruz?
Artık nüfus nerede ise artmıyor. Yeni okullara, yeni yollara, yeni caddelere daha az ihtiyaç duyuluyor. Ülkemizde yaşlı nüfus oranı şu sıralar hızla artsa da hâlâ çok gerilerdeyiz. 1985 yılında nüfusun yüzde 37,5’i 0-14 yaş gurubundan oluşurken, bu oran 2017 yılında yüzde 23,6’ya geriledi. Asıl veri çalışma çağındaki nüfus: 1985 yılında çalışma çağındaki nüfus (15-64 yaş) oranımız yüzde 58,1’de iken, bu oran 2017 yılında yüzde 67,9’a yükselmiş durumda.
Kısaca ‘Orta Yaş Fırsat’ ülkesiyiz. Ve bu yıllar son yıllarımız.”
***
Evet, son yıllarımızı yaşıyoruz. Şu anda çalışma çağındaki nüfus oranımız (2018) yüzde 67,84’te. Bir önceki yıl ise yüzde 67,91’deydi. Yani 2016 yılından sonra küçük oranlar halinde geriye döndük.
2010 yılında 65+ yaş üstü nüfus sayısı ve oranı 5 milyon 328 bin ila yüzde 7,23’teydi. 2018 yılında bu sayılar 7 milyon 186 bin ve yüzde 8,76’ya çıktı bile.
2000 yılında 0-14 yaş grubu çocuk nüfus 20 milyon 220 bin ila yüzde 29,82 oranına sahipti. Bugün bu sayı ve oran 19 milyon 184 bin ila yüzde 23,39’a geriledi bile.
Hızla yaşlanıyoruz.
Arkadan yeni nüfus gelmediği gibi eğitim sistemimiz de değer üretici bir beşerî sermaye oluşturmuyor.
Kasabalarda bile üniversite açarak herkesi tabiri caiz ise müdür olarak yetiştiriyoruz. Bugün işsizliğin bir nedeni de vasıfsız eğitim sistemimizdir. Maşallah diyerek işsizliğe şükredecek bir eğitim yapısı kurduk.
***
Ülkemiz bugün kendi halinde bile yılda yüzde 4,0-4,5 nüfus büyümesi sağlayacak güçtedir. Ama kaynakların birazcık verimli kullanılması bile bu büyümeyi çok daha yukarıya çekebilir.
Bugün tartışmamız gereken mesele siyasetin ekonomide neden destek yerine köstek haline geldiğidir. Oysa ülkemiz bu günlerde dahil hızla büyüme ve gelişme göstermelidir.
Hatırlarsanız geçmiş dönem büyümesi hakkında ekonomik gelişme veya kalkınma olmadan yaptığımızı, sadece borçla şiştiğimizi söylemiştim. O nedenle bugün hem borç ödeme hem de büyümek zorundayız.
Ama toplumda bu yönde ne bir istek ne de bir gelecek kaygısı göremiyorum. Adeta bugünün şartlarına bakarak sanki gelecek yıllarda bu şekilde olacakmış gibi isteklerde bulunuyoruz.
Oysa şu noktayı hepimizin belleğimize kazıması gerekiyor. Aradan yıllar geçince fakir ve yaşlı bir ülke olacağız. Ve bu gelecek dönem öyle sanıldığı gibi uzak değil. Hatta yaşlı nüfus hareketi hızla artmaya başladı bile.
Bugün kamu varlıklarını hoyratça sattık ve yerine yenilerini kuramadık. Hatta artık kamusal malları bile KÖİ adı altında özel sektöre çok yüksek ücretler ve Hazine garantileri karşılığında yaptırıyoruz.
Maalesef gelecek kurgumuz bize epeyce karanlık bir dönem gösteriyor.
Öyle artık çok çocuk yaparak bu sorunu aşamayız. Sorun bugün çok daha sıkı çalışarak ve sistemimizi geleceğe birikim yapacak şekilde kurmamızdan geçiyor.
Fakat bugün en azından bilmemiz gereken gerçek şu: Fazla zamanımız kalmadı. Yakın gelecekte bizi çok daha zor yıllar bekliyor.
Umarım sorunun ciddiyetine bir an önce varırız ve önlem almaya hep beraber başlarız.