Acı üstüne acı yaşıyoruz. Acılarımızın biri bitmeden diğeri başlıyor. Sabretmek ve mücadele etmek istiyoruz ama şartlar o kadar ağır ki...
Sen sabretsen ne olacak? Hemen komşularından birinde 1 milyondan fazla sivil ölmüş; toprakları sömürü düzenine geçmiş bile. Diğer komşunda ise ölü sayısı şimdilik yarım milyona yaklaşmış. Acaba acıyı hafifletmek için istatistik mi kullansak.
Daha iki gün önce 14 canımız su kanalında giderken, dün de İstanbul’un göbeğinde terör canlarımızı aldı.
Bir söz hakkımız olsun: Kamu kurumlarının sorumsuz yapısının ne dereceye geldiğini artık görmemiz gerekiyor.
1- Okul yönetimleri okullara kaynak-para sağlamak için ne kadar gezi düzenliyor? Veya bu gezilerin ne kadarı eğitim-kültür amaçlı? Sahi, sorumlu kim???
2- İstanbul’da defalarca polis kontrolüne girdim. Hatta bir polisin beni görüp durdurmadığı çok nadirdir. Fakat her durdurulduğumda “Sigortan var mı? Muayene tarihin geçti mi?” gibi mali sorgulamalar ile karşılaştım. Hatta hep derim “İstanbul Trafik amirliği özelleşen araç muayene ve sigorta hizmetlerinin tamamlayıcısı mı?”
Galiba bir bildikleri vardır.
***
Önceki yazımda açıklamaya çalıştım ya “yollarımız sivil ama çakar arabadan geçilmiyor. Bunu kazanç yapımıza baktığımızda anlıyoruz. Alınteri ile kazanma oranı 2007’de bitmiş. Rant ve kaynağı belli olmayan gelirden artık daha çok harcıyoruz. Kazanma ve kazandırma 2007’den bu yana yok...
MUSİAD Başkanı Nail Olpak önceki gün Başbakan Binali Yıldırım’ı ziyaret ediyor ve şunu söylüyor “Ekonomi alanında bugüne kadar elde edilen kazanımları korurken, yeni bir hikayeye ihtiyaç bulunuyor. Yatırımların ve büyümenin önündeki en büyük engel, mevcut finansal sistem ve yüksek faiz oranları olarak öne çıkıyor. Tapu-teminat bankacılığından çıkılarak proje finansmanına geçilmeli” diyor.
İstanbul Sanayi Odası (ISO) dün en büyük 500 sanayi şirketini açıkladı. Başkan Erdal Bahçıvan, sanayicinin finansman giderlerinin yüzde 75 arttığını belirterek “Sanayici elde ettiği karın yüzde 63,4’ünü finansman gideri olarak kaybediyor. Sanayicinin dişiyle tırnağıyla kazandığı paranın üçte ikisi finansmana gidiyor. Bankalar da bu durumdan mutsuz. Finans sisteminin bu şekilde yürümesi imkansız” diyor. Şimdi bu iki açıklamaya ben de şu notu ekleyeceğim: Son 5 yılda ülkemizde reel faiz nerede ise sıfır seviyesinde. Yani aslında faizler çok yüksek değil. O zaman sorun nerede?
Hem Nail Olpak hem de Erdal Bahçıvan’ın cümlelerinin altını eşin bakın: Sorunumuzun temeli IMF-Derviş döneminde kurulan bankacılık düzeninde. Ve bu düzeni Kelam Derviş’ten daha ileri taşıyan AK Parti politikalarında. Sistem sadece bankalara ve faize bağlandı. Kargadan başka kuş-faizden başka ekonomi bilinmedi ve cumhuriyet tarihinin en faizci dönemi yaşandı...Maalesef.
Sorun faiz oranında değil... Sorun faiz sisteminde. Maalesef bunu kimse anlamıyor. Hala faizin oranı ile ilgilenilmiyor mu!
Nail Olpak ve Erdal Bahçıvan’ın söylemi gibi “Artık bu hikaye değişmek zorunda”. AK Parti Maliye politikasından başlayarak ekonomide yeni bir hikaye yazmak zorunda. Yeni bir hikayeye ihtiyacımız var.
Aslında Maliye Bakanı Naci Ağbal ellerindeki en büyük şans. Üretim sürecini etkileyen ağır vergi yüklerinin temizlenmesini başkası yapamaz. Tabii bu vergi temizliği için bir kamu gider disiplini gerekiyor. Bir tarafta lüks kamu hayatı, diğer tarafta vergilerde düşüş olamaz.
Yıllar önce “üretmeyin-tüketin” başlığı ile bir yazı yazmıştım. Ya bize bu misyonu yüklediler veya biz bu misyonu kabul ettik diye düşünüyordum. Çünkü AK Parti sürekli kredili tüketimi özendirici politika peşindeydi. Bir türlü üretim-kalkınma ve yatırım hamlesi başlamıyordu.
Elbette bu alanda çok fazla söz söyleniyor ama bir türlü icraat gerçekleşmiyordu. Nitekim MUSİAD Başkanı açık açık söylemiş: “Bize yeni bir hikaye lazım”
Ben de ekleyeyim: “Ya yeni bir hikaye yazılır ya da iktidar uzun süre gitmez.” Yeni hikaye ne mi? “Orta Yaş Fırsat Eşiğinde olan Türkiye’ye özgü yeni bir ekonomi programı yazılmalıdır” Artık IMF-Derviş programını bitirin.