İki kez yenilenmiş verilere göre 2002 yılında GSYH büyüklüğümüz 362 milyar liraymış. Şimdi (2020) ise, 5 trilyon 048 milyar TL.
2002 sonunda toplam kredi hacmi 48,7 milyar TL. Bunun da 29,3 milyar lirası (18,1 milyar $) döviz kredilerinden oluşuyormuş.
2003 başında Kredi/GSYH oranı sadece %13,5.
Bugün durum ne? Yıllık bazda, yani 2020 sonunda 165,6 milyar dolar döviz kredisi ve 2 trilyon 354 milyar lira da TL kredisi olmak üzere, toplam kredi büyüklüğü 3 trilyon 576 milyar liraya çıkmış oldu.
2020 sonunda Kredi/GSYH oranı artık %70,8’e ulaşmıştır.
Kısaca ekonomik değerimizin büyük kısmı kredi şişirmesinden geliyor. Tabiri caiz ise, ekonomide kredi dışında bir çözüm üretemeyen yönetim anlayışımız olmuş.
Kredi-faiz...
Kargadan başka kuş, krediden başka da çözüm bilememişiz. Ama her nedense bu kadar kredi teşviki veren iktidar, her fırsatta faize de karşı olduğunu ilan ediyor... Pardon yüksek faize...
Faiz düşük olunca mesele yok sanırım. O zaman dini sorun olmuyor belki de...
***
İyi ama neden bu kadar krediye dayalı çözüm modelleri üretildi? Neden başka yöntemler kullanılamadı? Neden hala her çözümde aklımıza kredi geliyor?
2020 yılında çözümü yine kredi genişlemesinde bulduk.
Sadece TL kredileri 720 milyar liralık artışla 2 trilyon 354 milyar liraya ulaştı. (Not: Döviz kredileri 2020 yılında 6 milyar dolar azaldı)
TL kredilerinin 720 milyar lira arttığı geçen yıl, GSYH tutarının nominal artışı da 727,7 milyar lira oldu.
Sanki, GSYH artışının tamamı kredilerden gelmiş gibi. Kredi olmasaydı ne olurdu acaba?
Bakın 2019 yılında nominal GSYH artışı 561,9 milyar lira. Buna karşılık kredi TL artışı ise sadece 201,7 milyar lira. Ve ne mi oldu?
Cari açık vermedik.
2020 yılında ise nerede ise sıfır büyümeye rağmen cari açık verdik.
Kısaca kredi bizim ülkemizde üretmeden tüketmek anlamına geliyor. Ne kadar kredi genişlemesi, o kadar cari açık.
Cari işlemler dengesinde artık kur seviyesinden daha çok kredi seviyesi etkin oluyor. Düşük büyüme, yüksek kur ve yüksek kredi genişlemesine rağmen cari açık vermek çok acı olsa gerek.
Peki neden kur seviyesi etkisini kaybediyor? Asıl sorulardan bir bu olmalı.
TL değer kaybediyor ama ithalat ve dış açık cari açığa dönüşüyor. Burada bir fikir olarak şunu söyleyebiliriz: Acaba kredili tüketime gidenler, ateş pahası ithal ürünleri alırken bu kredileri ne kadar ödeyeceklerini düşünüyorlar? Asıl kilit nokta burası bence...
Ticari kredilerde de durum benzer. Mesela bir medya kuruluşunun satın alımında kullanılan kamu bankası kredisi ne kadar ödenme düşüncesi ile alındı?
Üretken olmayan kredileşme...
Değer yaratmayan ihracat...
Ne kadar bizi sürdürebilir?
Uzun yıllardır bir kredi makyajıyla ekonomiyi sürdürmeye çalışıyoruz.
Ama ardında derin sorunların biriktiğini işi bilenler biliyor. Yeni kredi genişlemesi için kredi akışında eskilerin bir temizliği gerekiyor. Şu anda yeniden yapılandırma adı altında bu çözülmeye çalışılıyor. Ama nereye kadar?
***
Evet, faizi düşürerek yıl sonuna doğru yeni bir kredi dalgası başlatabiliriz. Hatta 2022 baharında veya bahar bitişine bu balon havası ile erken seçime de gidebiliriz.
Bakın işte “Türkiye uçuyor” nidaları ile seçmeni de cezbedebiliriz.
Ama ya sonrası...
Bu yol bitmiştir aslında. Her şişirme sonrasında daha büyük bunalım ve buhran ülkemize geri dönüyor.
Verimsizliği kredi genişlemesi ile daha ne kadar örtebiliriz? Bunlar açığa çıktıkça ülkemiz daha büyük bunalım ve işsizlik ile karşı karşıya kalacaktır.
Bu bir kahinlik değildir. Sadece birazcık rakamları okumaktan geçiyor.
Ülkemiz inşallah bu tuzağa düşmez ve inşallah evlatlarımıza bir karanlık yer daha bırakmayız.