İlk önce şunu söyleyelim. İnsanlar var olduğu sürece ekonomi devam edecektir.
Biz burada sadece ekonominin boyutu noktasında bazı yeni gelişmeleri izah etmeye çalışacağız.
İlk tespitimiz şudur: Dünya ekonomisi küreselleşme eşliğinde aşırı borçlanma ve gelir dağılımı bozukluğu içerisindedir. Neo-Liberalizmin sermayeye desteği, 80 sonrası Reaganizm ve Thatcherizm olarak tabir edilen yeni bir patikaya dünyayı getirmiştir.
Aşırı borçlanmanın getirdiği finansallaşma ile beraber tüketimi karşılayacak gelir düzeyi ciddi kayıplar yaşamıştır. Düşen ücret düzeyleri finansallaşma eşliğinde borçlanma ile telafi edilmeye çalışılmış ama sistem şiştikçe yeni sorunları da beraberinde getirmiştir.
2007 yılında başlayan ama 2008-09 küresel krizle açığa çıkan resesyon dalgası aslında sadece geçiştirilmiş ve balon tedbirler ile bugüne gelinmiştir.
Şimdi bir salgın hastalık olarak Korona virüsü ortalıkta dolaşıyor.
Yani şişen balona yeniden bir toplu iğne değmektedir. Balon tam patlar mı, patlamaz mı bilinmez ama sistemi ciddi şekilde zorlamaktadır.
Yıllardır değindiğim bir örnek üzerinden gideceğim: Karnını doyurmak için 1 kilo buğday talep eden Afrikalı ile yine buğday spekülasyonundan kâr elde etmek için 1 milyon ton buğday talep eden Londra spekülatörü aynı piyasada yer almaktadır. Aslında bu talep eşitsizliği gelir dağılımı bozukluğu ve açlığı aynı potaya getirmektedir.
İşte bu sisteme bugünlerde virüs değdi.
Dengeler değişiyor ama henüz radikal bir değişim yaşanmıyor. Mesela 1997-98 yıllarında yüzde 6,5 olan ABD 10 yıllık tahvil faizi istikralı bir düşüş sürecinde son panik durumunu yaşıyor.
2008-09 küresel kriz öncesinde 2007 yılında yüzde 5,20 olan bu faiz ertesi yıl krizde yüzde 2,0’lere düşmüştü.
Ekim 2018’de ise yüzde 3,25 olan bu 10 yıllık faiz, geçen haftanın son işlem günü yüzde 0,66’ya kadar düşüş yaşadı. Kapanış ise 0,75 seviyesinde oldu. Almanya’nın 10 yıllık tahvil faizi ise -0,714 düzeyinde... Evet, eksi faiz var. Hani enflasyondan arındırılmış negatif faiz değil, bildiğiniz eksi faiz.
Para güvenli liman arıyor diyor uzmanlar. Güvenli liman arayan para finansal para oluyor tabii. Hatta bir başka bakış açısı ile diyelim: Finansal para o kadar fazla ki, gittiği yeri eksiye götürüyor.
Zaten parasal genişleme ve güvenli liman arayışının bir başka adresi de altın oldu. Ons altın fiyatları dolar bazında yeniden yükseliyor. Ons altın 2011 yılında 1900 dolar sınırına kadar yükselmiş ve ardından 2015 sonlarında 1.050 dolara gerilemişti.
Mayıs 2019 tarihinde 1.280 dolar olan ons altın fiyatı cuma günü itibari ile 1.680 doların üzerine çıktı.
Geçen hafta FED’in olağan üstü faiz indirimi ile 1.560 dolara gerileyen altın fiyatları, sadece 5 iş günü içinde yeniden 1.680 dolara yükseldi.
Türkiye’de altın fiyatları dolar/TL kurundan da etkileniyor. Ons altın*dolar/TL kuru diye ifade edelim bunu. Veya şöyle diyelim. Mayıs 2019’da ons altın 1.280 dolarken Türkiye’de gram altın 235 liraydı. Ons altın yüzde 31,3 yükselerek 1.680 dolara çıkarken Türkiye’de gram altın yüzde 40,4 artışla 330 liraya yükselmiştir.
Finansal çalkantı sadece faiz ve altın fiyatlarında kendini göstermiyor. Mesela gelişmiş ülkelerde şirketlerin kredi imkanları açısından önemli gösterge olan borsalarda da sert rüzgarlar estiriyor.
ABD S&P endeksi 20 Şubat günü 3.397 seviyesini gördükten sonra 28 Şubat günü 2.853 puana düşüyor. Tepkiler sonrası cuma kapanışı 2.964 seviyesinden gerçekleşiyor.
Dow Jones Endeksi ise 29.368 seviyesinden 24.681’e kadar geriliyor, ama orada da kapanış 26.121.
Avrupa tarafında borsaların durumu daha sert. 20 Şubat günü 7.480 seviyesini gören İngiliz borsası FED kararından sonra 28 Şubat günü 6.460’a düşüyor. Ama cuma günü daha da düşerek 6.431’i görüyor. Yani ABD’de yaşanan tepki yükselişi Avrupa tarafında daha sınırlı kalıyor ve haftanın son günü daha altlar görülüyor.
Hatta bu durum Almanya borsasında daha sert gerçekleşiyor. Dax 20 şubat günü 13.788 seviyesinden 3 gün önce cuma günü 11.447’ye kadar düşüyor. Kapanışlar bile en düşük seviyelere çok yakın zaten...
FED faizi bir daha indirir mi?
2020 yılı Ocak ayında faizleri değiştirmeyen FED geçen hafta olağanüstü toplantı ile 0,25 beklenti yerine faizleri 0,50 puan indirdi. Normal toplantı ise 18 Mart çarşamba günü.
Peki bu toplantıda ne olacak?
Uzmanlar FED’in faiz indirimine devam edeceğini ifade ediyorlar. Hatta FED’in radikal davranarak faizleri 0,50’nin bile altına çekebileceğini belirtenler var. Hatta sıfır faiz bile olasılık içine girdi görüşü dile getiriliyor.
Kısaca küresel sistemde artık faiz kavramı tabiri caiz ise tarihe karışıyor. Ama bu süreç bir refahtan dolayı değil, sorunların büyüklüğünden dolayı yaşanıyor.
Temel sorun ise yine borçlanma...
Buna ülkemiz üzerinden örnek vererek izah edelim: Türkiye’de 2001 krizinde faizler gecelik bazda yüzde 3000-4000’lere çıkmıştı. Ama o tarihlerde bankaların kredi miktarının ekonomideki ağırlığı yüzde 10 seviyesindeydi.
Oysa bugün faizler yüzde 30’0’ların üzerine çıktığında ekonomide daha sert tepkiler geliyor. Çünkü artık ülkemizde de borçluluk ciddi bir sorun haline geldi. GSYH revizyonlarına rağmen artık kredi oranı yüzde 10 seviyelerinden yüzde 60 düzeyinin üzerine çıkmış durumdadır.
Yani ekonomimin kredi-faiz hassasiyeti artmıştır.
Bu ne anlama geliyor? Yani korona virüsü ile yaşanan süreçte neden dünya bu kadar etkileniyor ve sert tepki veriyor?
Türkiye dahil bir çok ülke küresel bağlarını şimdilerde ciddi şekilde asgariye indiriyor. Uluslararası dolaşım zayıfladığı gibi, ticarette de kesintiler yaşanıyor.
Mesela bu yıl turizm sektörünün çok büyük kan kaybedeceği nerede ise kesinleşti. Şubat ayında başlayan rezervasyon azalmasının mart ayında ne olduğunu henüz bilmiyoruz.
Ulaşım ve turizmin etkileri ile küresel borçluluk oranları iflas beklentilerini gündeme getiriyor. Küresel fırtınaya yüksek borçluluk üzerinden yakalanan bir ekonomik düzen var...
Petrol ve reel kesim
Küresel sistemin üretim merkezi olan Çin henüz kendine gelebilmiş değil. Mesela ülkemizden ithal edilen yıllık 2,5 milyar dolarlık mermer kanalı adeta durdu.
Küresel üretimin yarı ve tam mamul bir çok ürününe nerede ise ulaşılamaz olundu. Adeta birbirine bağlanmış olan üretim zinciri bir bakıma çok ciddi hasar almış durumda.
Henüz tam yansımadı ama küresel üretim zincirinde bağlılık düzeni artık bağımsızlık düzeni olarak değişmek durumunda.
Ucuzluk yerine güvenilir bağımsız üretim sistemi gündeme geliyor. Veya şöyle izah edelim: Bir ürünün tedarik zincirinin küresel sistemden yerel sisteme getirilmesi tartışılıyor. Bir yerde kopan zincir tüm sistemi zedelemiş durumda.
Mesela ülkemizde tekstil-giyim sektöründe tedarik süreci Çin’e bağlanmamış kesimler daha güvenilir devam ederken, hammadde veya yarı mamulü Çin’e bağlı üretimler kara kara düşünmeye başlamıştır. Tıpkı küresel ekonomiler gibi...
Reel kesimin durumunu gösteren bir başka gösterge de petrol fiyatlarıdır.
Daha ocak ayında 70 doların üzerine bile çıkan Brent türü petrol fiyatları artık 45 dolarda. Hatta bu hafta için S. Arabistan-Rusya ekseninde yaşanan gelişmeler petrolün fiyatını 40 doların altına bile indirebilir.
Küresel dolaşımın adeta durduğu, küresel üretimin ciddi bir mola verdiği bu ortamda petrol fiyatlarının -ekstra politikalar ile daha da düşmesi söz konusu.
Özet olarak şöyle bitirelim: Sorun sadece Korona virüsü değildir. Zaten hassas olan ekonomik düzende virüs ile bir dalga ve sorgulama başlamıştır. Değişen veya değişmeye başlayacak süreçleri uzun vadede daha net göreceğiz. Ama iç kapanma olarak bir döneme girdiğimizi ve üretim süreçleri dahil kendine yeterliliğin yeniden sorgulanacağını şimdiden söyleyebiliriz.