Aslında ucuzluk diye bir şey yoktur. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde enflasyon baskısı nerede ise sürekli yaşanmıştır. Kısaca fiyatlar sürekli artmıştır.
Kimi zaman hızlanan fiyat artışı kimi zaman da sadece yavaşlamıştır. Yıllık bazda genel olarak negatif fiyat gelişmesini şahsen ben hatırlamıyorum.
Fiyat artış hızının yavaşladığı dönemlere düşük enflasyon dönemi diyebiliriz. Mesela 2011 yılında ortalama yıllık enflasyon %6,45 ile yakın tarihin en düşük seviyesine gerilemişti.
2003-2018 arasında sadece 2008 yılında küresel krize bağlı olarak %10,43 ile çift haneyi gören genel fiyat artış düzeyi başkanlık gelene kadar tek hanede kaldı.
2017 yılında referandum ile adeta fiili olarak ülkemize yerleşen Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi artık çift haneli enflasyonu da yeniden hayatımızın içine sokmuş oldu.
2017-%11,13
2018-%16,22
2019-%15,46
2020-%12,26
olan enflasyon şu sıralar yüzde 17,53 seviyesinde seyrediyor.
İyi ama artık enflasyon azalır mı? Ya da biraz olsun zamlardan nefes alınabilir mi?
Hemen aklımıza eski tarihli %110'lerde seyreden enflasyon rakamları gelecek. O zaman şu açıklamayı da ek olarak yapalım: 80-90'larda enflasyon bazen üç haneye çıkmasına rağmen işsizlik çok ama çok kısa süreli çift haneyi görmüştür.
Kısaca 80'ler olsun 90'lar olsun yüksek enflasyon yaşanırken işsizlik nerede ise hep tek hanede kalmıştı.
Gelir yoksa fiyatın da önemi yoktur
Ya da gelir çoksa fiyatın yine önemi yoktur.
Enflasyon aslında gelire göre bakılması gereken bir kavramdır diyebiliriz.
***
Şimdi gelelim şu yaşadığımız günlere.
2016-17 yıllarında yaşayacağımız büyük buhrandan bahsederken "biz 94-2001 krizlerini gördük; hep büyük kriz dediler ama 1 yılda çıktık. Şimdi de öyle olur" diyenler vardı.
Gördük ki bu bir kriz değil bu bir büyük ekonomik buhran.
2017 yılından beri yerimizde sayıyoruz. Hatta işsizlik gibi yapısal sorunlarda müthiş şekilde çöktük.
Benzer durumu enflasyon için de söyleyebiliriz.
"Efendim, yakında geçer" diye bekliyorsanız bu biraz zor. Neden mi? Gelin bir kaç veri aktaralım:
Para tabanı dediğimiz (emisyon+Merkezdeki bankaların karşılıkları ve serbest mevduat) 2019/2.Çeyrek dönemden 2021/2. Çeyrek döneme artışı tam %138,4...
Bu arada aynı dönemde emisyon artışı da %52,4.
Olaya biraz daha geniş pencereden baktığımızda M2 para arzının da aynı dönemde yüzde 74,8 arttığını görüyoruz.
Şimdi bunlar nedir diye kafanızı çok yormanıza gerek yok. İşin özeti şu: Son 2 yılda adeta üretim yerinde sayarken, para dağıtmışız; ya da bir başka ifade ile para basmışız. Bakın artık para basmak fiili matbaa gerektirmiyor. Hatta o matbaanın çok da önemi kalmadı.
Parasal genişleme bu şekilde yaşanırken aynı dönemde genel fiyat artışları ne olmuş: %30,7
Evet, nerede ise genişlemenin yarısında kalmış.
Acaba böyle bir denge bize ne ifade ediyor? Yani tüketici fiyatlarının dışında genel fiyat ve parasal genişlik düzeyi yüzde 50 yüzde 75 artmışsa sonuç. ne olur?
Tek cümle ile ifade edeyim: Kimse ucuzluk beklemesin.
Bu iş biraz zor.
Hem de epey zor.
Merkez faiz indirmeye başlar ve 3-8 ay balayı yaşar ve bu arada da seçimi çıkartabiliriz.
Ama ya sonrası.
Yani "Vurgun Piyasası" bitince ne olur?
Bence düşünmeyin bile. Ama bu kaderi sizler, bizler belirleyeceğiz. Bunu da not düşeyim.