İç talep daralıyorsa,
O zaman döviz ihtiyacında yeni denge nerede oluşur?
Sanırım önümüzdeki dönemin en kritik verisi bu olacak. Merkez Bankası faiz kararında iç talebin daraldığını, dış talebin ise iyi gittiğini açıklamıştı.
TÜİK verilerine göre Ocak-Mayıs döneminde ithalat 89,1 milyar dolardan, yüzde 17,2 artışla 104,5 milyar dolara çıktı.
Enerji ve altın hariç ithalatımız da 68,5 milyar dolardan, yüzde 16,2 artışla 79,6 milyar dolara yükseldi. Kısaca, enerji ve altın ithalatı toplam ithalatta çok değişkenlik oluşturmadı.
Şimdi gelelim asıl meseleye.
Ocak-Mayıs arasında ekonomide canlılığın gayet yüksek seviyede sürdüğünü zaten tüm göstergeler yansıtıyor. Bu nedenle kurlarda yaşanan artışa rağmen ithalatımız bırakın düşmeyi, ciddi bir artış bile yaşamıştır.
Ama Haziran ayında bir şeyler değişiyor. Gümrük verilerine göre ithalat yüzde 3,6 düşüşle 19.175 milyon dolardan, 18.480 milyon dolara geriliyor. İşin bir de enerji harici durumu var. İşte orada da ithalatımızın 16.642 milyon dolardan, yüzde 9,8 düşüşle 15.005 milyon dolara inişi var.
Ama asıl veri Temmuz ayı ithalatına ait olacak.
Geçen yıl temmuzda 21.5 milyar dolar ithalat yapmışız. Eğer bir iç talep daralması var ise, bu yıl temmuz ithalatının en az 19,0 milyar dolar seviyelerine düşmesi gerekiyor. Ama eğer bir de altın ithalatı olmaz ise, bu sefer temmuz ithalatında 16,5-17,0 milyar dolarları bile görebiliriz. (Geçen yıl temmuzda 2,7 milyar dolar altın ithalatı olmuş)
Şimdi tabloyu tekrar gözümüzün önüne getirelim:
Altın ithalatının olmadığı bir varsayımda temmuz ayında ithalatımız 16,5-17,0 milyar dolara düşüyor. Bunun karşılığında ise, temmuz ihracatımız 13,5-14,0 milyar dolara ulaşıyor.
Bir anda aylık dış açık 3-3,5 milyar dolara geriliyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 80’lere çıkıyor.
Bu işin bir de tasarruf-faiz boyutu var elbette. Oraya verilerin henüz yansımadığını görüyoruz.
Faiz artışına rağmen henüz mevduatlarda önemli bir artış görülmüyor. Benzer hareket kredi tarafında da yaşanıyor.
Burada bankaların tutumu da çok önemli. ASO Başkanı Nurettin Özdebir aslında çok önemli açıklamalarda bulundu. “Bir çok şirketin mali durumu TTK’ya göre batık gözüküyor” dedi. Bankalar kendilerini artık sağlama almak zorunda. Nakit akışlarını en iyi onlar görüyor.
Bankalar mecburen bir dengeleme sürecine girdiler. Risk ve denge pozisyonunda yeni açılım hayli önemli. O nedenle “kredi alamıyoruz” sözlerini bu dönemde çok duyabiliriz. Ama aynı zamanda kredi vermek için müşteri arayan bankacı da çok olacaktır.
Bir önceki “Finansalı bitti reeli başlıyor” başlıklı yazımda bu meseleye giriş yapmıştım. Aslında bu yazı devamı niteliğinde.
Yeni dış ticaret ve iç talep dengesi ekonomide soğumaya işaret ediyor. Suni olarak şişirdiğimiz ekonomide artık ateş sönüyor. Muhtemelen yılın son çeyreğinde sıfır büyüme, hatta negatif büyüme bile görebiliriz.
İşte bu şartlar altında, dövizde ve faizde ‘ekstra siyasi gerilimler-sürprizler’ olmaz ise sert yeni dalgalar beklemiyorum. Elbette karşımızda bir gelecek belirsizliği var. Ama Mayıs 2016’da başlayan Türkiye’nin ekstra bozulma süreci finansal olarak bitti diyebilirim. (Tekrar söylüyorum: Siyasi ekstra sürprizler olmaz ise..)
Yeniden bu noktayı ifade etmem gerekiyor: 2016’dan bu yana siyasetin döviz konusundaki öngörülerine bakın, faiz konusundaki sözlerine bakın, ya da enflasyon konusunda öngörülerine bakın. Nerede ise hiçbiri tutmamıştır. Hatta borsa Başkanının bile endeks tahminlerinin tam tersi gitmesi söz konusudur. 130-150 bin senaryolarını çizen Başkan artık tahmin bile yapmıyor.
Bütün bu yeni dengeleme sürecinin ilk net işaretini gümrük verilerinden açıklanacak temmuz ayı ithalat rakamından göreceğiz. Bence bu veri Merkezin faiz kararı kadar önemli hale geldi.
Kaldı şurada 3-4 gün. Bekleyelim bakalım.
Hatırlatma: Ekonomideki soğuma yerine yenide ısıtma başlar ise, tüm bu yeni süreç sona erer ve eski kısır döngüye geri döneriz.