Başbakan Binali Yıldırım dünkü Ak Parti Grup toplantısı konuşmasının nerede ise tamamını ekonomiye ayırdı. Konuşmaya başladığı dakikalarda 3,42 seviyelerinden işlem gören dolar/TL kuru konuşma süresince nerede ise hiç düşmedi.
Oysa Sayın Başbakan ekonominin temellerinin ne kadar sağlam olduğunu anlatıyordu. Muhalefete de “tellallık yapmayın, verilerle konuşun” diyordu.
Ama dolar düşmedi.
Bu durum benim çok dikkatimi çekti. Ülkemin Başbakanı ekonomiye dair uzun süreli bir konuşma yapıyor ama piyasada tepki gelmiyor. Bence bu mesajı iyi anlamamız gerekiyor.
Bugün aslında “keşke sorunumuz dolar kadar basit olsa” diye yazı yazacaktım. Verileri hazırlamıştım. Aslında hepimiz biliyoruz, ama görmek istemiyoruz.
Bence piyasada gerçek sorunlar konusunda Başbakan’dan açıklamalar bekliyor. Gerçek sorunların kavranmasını ve çözüm üretilmesini bekliyor. Bunu da ancak Sayın Başbakan yapabilir.
***
Aslında ülkemizin gerçek tek bir sorunu var: Üretim
Üretemiyoruz.
Kabullenelim artık bunu. Ve bu temel soruna yönelik çözümler bulalım.
Üretemediğimiz için, ihracat yapamıyoruz. İhracatımız yıllardır yerinde sayıyor. İhracatın artan kısmı da hıyar, limon satışından ibaret. Geçmiş yıllarda o dönem Sanayi Bakan Yardımcısı olan Prof. Dr. Davut Kavranoğlu İnoasyon haftası konuşmasında “daha çok limon, hıyar satarak ekonomik kalkınma sağlanamaz” demişti. Bu cümle aslında her şeyi ama her şeyi açıklıyor.
Bakınız 2010 yılında enerji ve altın hariç dış ticaret açığımız 38.344 milyon dolardı. Hem de yüzde 9,2 büyüme vardı. 2014 yılında ise enerji ve altın hariç dış ticaret açığımız 35.385 milyon dolar oldu. Ama büyüme oranı %2,9’a düşmüştü.
Son 2 yıldır dış ticaret açığındaki azalma ve cari açıktaki düşüle övünüyoruz. Verilerin azıcık detayına indiğimizde ne görüyoruz biliyor musunuz? Dış ticarette ve cari açıkta yaşanan iyileşmenin nerede ise tamamı petrol ve doğalgaz ithalat faturasındaki düşüşten geliyor. Yani petrol ve doğalgaz ithalat faturası düşmemiş olsa, halen eski yüksek açıkları vermeye devam edecektik.
İşte bizim sorunumuz tam burası.
Verileri işimize geldiği gibi evirip- çeviriyoruz ve piyasanın bize inanmasını bekliyoruz. Ama piyasa öyle işlemiyor ki; her veriyi en ince detayına kadar sorguluyor.
***
Türkiye ekonomisinin temel taşları bozuldu. Üretemediğimiz için sürekli cari açık veriyoruz. Büyüme dursa bile cari açık durmuyor.
Üretemiyoruz, çünkü devlet üretenin başında durup deli gibi vergi alıyor. Devletimize para yetişmiyor-yetmiyor. Devlet topladığı parayı 9,9 puan daha artırarak GSYH’nın yüzde 31,0’inden yüzde 40,9’una çıkardı.
Üretemiyoruz, çünkü dünyada ucuzlayan hammadde fiyatları yurt içine yansıtılmıyor. Çok ama çok haksiz rekabet altına reel sektör adeta eziliyor. 26 milyar dolarlık doğalgaz ithalat faturası 11 milyar dolara düşmüş ama sadece yüzde 10 indirim yapılıyor. O da önceki yıl yapılan zammın geri alınmasından ibaret. Gerçek indirim yok.
Biz üretim teşviklerinden bahsediyoruz ama o parayı da rant vergilerinden alıp, üretime aktarmıyoruz. Biz o parayı da üretenlerin sırtından çıkartıyoruz. Bu ülkede rant üzerinden kazanılan paralara hala vergi konulmuyor. Ama üretim vergileri sürekli artıyor.
Sorunumuz keşke doların yükselişi veya düşüş kadar basit olsa.
Türkiye’de üretim kanalları kapatıldı. Artık bunu görelim; gerçekle yüzleşelim. Sanayi sektörünün payı yüzde 23,0’lerden yüzde 15,5’lere indi. Ama hala yeterince önlem almıyoruz. Mesela diyebiliyor muyuz “Ankara artık zayıflayacak, gençlerin hayali KPSS olmaktan çıkacak, özel sektörde ücretlerin artması için gerekli yapılar oluşturulacak....”
Türkiye’nin yapısal reel sektör sorunlarını 2007’den beri yazıyorum. İyi yapılan işler yanında elbette yapılması gereken çok şey daha var.
Bakınız, 2003 yılından bu yana biz ekonomide aslında tek bir mucize gerçekleştirdik: Üretimi bırakıp, yabancıdan para alarak deli gibi tükettik. Mucizemiz buydu.
Bu mucize sonucu özel sektörün dış borcu 244 milyar 336 milyon dolar arttı. Toplam dış borçlar ise 302 milyar 832 milyon dolar arttı. Reel kesimin döviz açık pozisyonu 6,5 milyar dolardan 210 milyar dolara yükseldi.
13,5 yılda yabancılardan çoğu borç olmak üzere 588 milyar 367 milyon dolar para aldık. Ve parayı aldıkça daha az üretip, daha çok tükettik.
Babasının parasını şımarıkça harcayan ve borçla yaşayan gösterişli bir evlat gibi hayat sürdük.
Şimdi sadece parayı kıstılar. Henüz “borcunuzu ödeyin” bile demediler.
Ya ödeyin derlerse, o zaman ne olacak?