Rusya ile ticari ilişkilerimiz oldukça derin.
Biz onlardan ağırlıklı olarak gaz alıyoruz. Onlardan da bize turist geliyor.
Tabii bizim sattığımız domates başta olmak üzere gıda ürünleri de var ama onlardan da buğday alıyoruz.
Bizim Rusya ile ekonomik ilişkilerimiz, özellikle uçak düşürme olayının ardından yaşanan barışma sürecinde yeni bir boyut kazandı. Nükleer santral konusunda yıllara yayılan vergi desteğimiz 20 milyar doların üzerinde.
S-400 gibi silah alışlarımız ayrı çabası. Bir de adına Türk Akımı dediğimiz ama tamamen Rus gazının satışını içeren yeni bir boru hattı.
Kısaca o dönem sevincimizi epey paraya dökmüş durumdayız. Ama bu para akışı her nedense bizim cebimizi kaşımış. Barışmanın maliyeti bize daha çok yüklenmiş.
Rusya tarafı barışma öncesi sınırlara bile tam anlamı ile gelmedi. Mesela turistleri serbest bıraktı ama mal taşıma gibi, dolaşım gibi şartlarda hala sınırlar mevcut.
Rusya bize nükleer santral yapıyor ama elektriğin bir kısmını 12,5 sent/dolar fiyatından alacağız. Nerede ise her barışma görüşmesinde nitelikli yatırım, öncelikli yatırım gibi teşvik üstüne teşvik verdik.
Türk Akımı ile de gaz boruları döşendi ama bizim gaz tüketecek halimiz kalmadı. Bakalım ne olacak?
***
Daha dün Akdeniz Havzasında Batılı ülkelere karşı s-400 ile meydan okuduğumuzu düşünen bir kırsal kesim vardı.
Bugün aynı Putin ve Rusya ile Suriye’de durumumuz pek iyi değil. Ama asıl soru şu: Verdiğimiz onca parasal teşvik veya kolaylıklar ne olacak?
Kendi paramızla zor durumda mı kalacağız?
Sevincimiz ve bağlarımız çok yer değiştiriyor ve kabarık gerçekleşiyor. Bir anda kucaklaşıyor, bir anda tersleşebiliyoruz. Dış politikada yaşadığımız hızlı değişimlerin ekonomik boyutunun da hesaba katılarak kurgulandığını düşünmek istiyorum. Aksi halde işimiz epey zor gözüküyor.
YAN ETKİ: İTHALAT
Ekonomide bir denge oluşturduk. Bu dengenin ne kadarı serbest piyasada oluştu derseniz ona sözüm yok.
Ama kendi dengemizi kendimiz oluşturduk desem yeridir.
Bir örnek: Vatandaşın döviz aldığı günlerde kurlar düşerken, vatandaşın döviz sattığı günlerde kurlar yükselebiliyor.
Neyse...
Umarım bu dengeyi sürdürebiliriz.
Kurları çok gevşetmiyoruz, çünkü ithalat artışı ile döviz ihtiyacı oluşursa karşılamakta zorlanıyoruz. Döviz konusunda içeride rahatız ama dışarıya döviz ödemede kaynak sorunumuz var.
Bakınız, nerede ise tamamı kamu bankalarından verilen kredili büyüme ithalat yine artmaya başladı. Ocak ayında ithalat yüzde 19,0 artarken, ihracat artışı yüzde 6,1’de kaldı. Aylık 5 milyar dolara varan dış ticaret açığını kapatmak bizim için sorun olabilir. Turizm gelirimizi daha da artırmamız gerekiyor ama o da zor.
O zaman ne olacak?
Hem ekonomiyi canlandıracağız hem istihdamı artıracağız ama hem de dış açığımız artmayacak?
İşte burada yeni piyasa dengelerine ihtiyacımız olacak.
Bu arada TÜİK’in dün açıkladığı Ocak 2020 enflasyonu beni de hayrete düşürdü. İTO fiyat artışı olan 0,58’in oldukça üzerinde geldi bu rakam. En azından TÜİK’i bu konuda tebrik etmem gerekiyor. Umarım verilerin güvenilirliğini tekrar kazanırız.
SİGARAYA BAŞLAMIŞIZ
TÜİK enflasyon hesabında sigaranın ağırlığı 2017 yılında yüzde 5,4827 idi. Sonraki yıl 4,8757’ye ve büyük zammın yapıldığı 2019 yılında da 3,8712’ye geriledi.
Bu yıl ise sigaranın ağırlığı yeniden hızla arttı ve 5,7144 ila 2017 yılının bile üzerine çıkıverdi.
Bu ne anlama geliyor?
2019 yılında sigaraya %44,1 zam yapıldı. Bu zam 0,38712 ile çarpılmak yerine 0,57144 ağırlığı ile çarpılsaydı sadece sigara üzerinden yıllık enflasyon 0,81 puan daha yüksek olacaktı.
Yani 2019 enflasyonu 11,84 değil, 12,65 çıkacaktı.
Bir duman enflasyonda bu kadar etkili oldu.
Ya da şöyle diyelim: Bizim piyasalar böyle denge buluyor.