Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Viladimir Putin neden silaha sarılmak zorunda? Veya Rusya neden silaha sarılıyor?
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldıktan sonra ortaya çıkan ekonomik tablo, içe kapalı güçlü bir devletin aslında ne kadar da zayıf olduğunu tüm dünyaya göstermişti.
Kalkınma Bakanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre 1993 yılında Rusya Federasyonunun Gayri Safi Milli Hasılası 172,9 milyar dolar düzeyindeydi. Aynı tarihte Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü ise 181,8 milyar dolar olarak görüldüğünü hatırlatmamız sanırım bize bir şeyler ifade ediyor.
Viladimir Putin 2000 yılında Rusya Devlet Başkanlığına seçildiğinde ise tablo çok değişmemişti: Rusya Federasyonunun GSYH büyüklüğü 259,7 milyar dolar iken Türkiye'nin GSYH büyüklüğü 201,4 milyar dolar düzeyindeydi. Rusya ile Türkiye nerede ise aynı ekonomik büyüklüğe sahiptiler.
Aradan geçen 8 yıldan sonra (2008) Rusya Federasyonu 1 trilyon 660,8 milyar dolarlık ekonomiye ulaşırken Türkiye 742,1 milyar dolar ile Rusya Federasyonu'nun yarısından küçük bir ekonomiye sahip olmuştu.
2000-2008 arası Putin'in iki dönem peş peşe Başkanlık yaptığı dönemdi. 4 yıllık aradan sonra Putin 2012 yılında yeniden devlet başkanı seçildiğinde Rusya ekonomisinin büyüklüğü 2 trilyon doları aşmıştı.
Viladimir Putin, Rusya Federasyonuna sadece ekonomik başarı getirmemiş, aynı zamanda siyasi yayılmacılık alanında da adımlarını sıklaştırmıştı. Veya olayı biraz daha tersinden irdelersek; Putin ne Komünist parti yaklaşımı sergilemiş ne de liberal oligarklara izin vermişti.
2000 yılında seçimleri komünistlere karşı kazanırken asıl büyük mücadelesini para sahibi liberal oligarklara karşı yapmıştı. Ama küresel sermaye Putin için her zaman tehlike arz eden silahsız bir güç olmaya devam etti.
Nitekim Gürcistan ve Ukrayna'da karşılaştığı renkli (turuncu) devrimler bu tehlikeyi göstermişti. Özellikle 2014 yılı başında Ukrayna'da Rusya yanlısı liderin sokak gösterileri ile devrilmesi ve Rus donanmasının barındığı Kırım'ın kontrolden çıkması olayları ateşleyen fitil oldu.
Rusya, önce doğrudan Kırım'a ve ardından dolaylı şekilde Ukrayna'ya müdahalede bulundu. Ukrayna'ya silahlı müdahale ve Kırım'ın işgali karşısında ABD ve AB Rusya'ya karşı silahlı müdahale etmeyeceklerini açıkladılar. ABD ve AB Rusya'ya karşı silah kullanmayacaklarını ama bunun yerine para üzerinden ekonomik müdahalede bulunacaklarını açıkladılar.
Ve ip orada koptu!
Batı ülkelerinin ekonomik yaptırımları uygulamaya geçerken Rusya'ya asıl büyük darbe petrol fiyatlarındaki düşüşten geldi. Haziran 2014'de 115 dolar olan Brent türü petrol fiyatı Aralık 2014'de 55 dolara kadar gerilemişti.
Ve 2015 yılında petrol fiyatları 43 dolara kadar geriledi.
Haziran 2014'de 1 dolar 34 Ruble değerine eşit iken, Aralık 2014'de 1 dolar 65 Ruble değerine yükseldi.
Rusya, 2014-2015 yıllarında sıcak paranın en fazla terk ettiği Çin'den sonraki ikinci ülke konumuna gelmişti.
2014 yılında Rusya Federasyonu ekonomisi reel olarak çok büyük çöküş göstermemiş görülüyordu, ama rublenin değer kaybı ile GSYH'sı 2.097 trilyon dolardan 1.861 trilyon dolara düşmüştü bile.
2015 yılında ise ekonomide reel kayıplar artarken rublenin ortalama değer kaybı da arttığı için Rusya Federasyonunun GSYH'sının 1,5 trilyon doların altına kadar gerileyebileceği ileri sürülüyor. Nitekim Rusya Merkez Bankası 2015 yılı için ekonominin yüzde -4,7 oranında reel olarak küçüleceğini tahmin ediyor.
Kısaca Rusya için ekonomik darbe içerde oldukça etkili oluyor. 2014 yılında petrol fiyatlarında yaşanan gerileme, 2015 yılında doğalgaz fiyatlarına kademeli yansıyarak devam edeceği için sorun sanılanın da aksine daha ağır.
Ve Putin için en kolay çıkış yolu silahlı alan olarak görülüyor.
Gelecek yıl yapılacak olan seçimlerden Putin'in yeniden zaferle ayrılmasının bir yolu da ekonomik sıkıntıları örtecek yeni bir perdenin açılması olacaktır. O perde de Rusya Federasyonunun en güçlü olduğu silahlı alandır.
Kim kime daha çok muhtaç?
Türkiye ile Rusya arasında yaşanan sorunların ekonomik boyutlara taşınması kime daha çok zarar verir? İşte bu açıdan son günlerde çok fazla analiz yapılmaktadır. Olaylara kısaca bakalım:
2015 yılı ilk dokuz ayda;
Rusya'dan 15,8 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirirken
Rusya'ya sadece 2,7 milyar dolarlık mal satabildik (İhracat).
Tabloya ilk bakışta ekonomik riskin Rusya tarafında çok daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Rusya'ya olan ihracatımız yüzde -40,1 daralırken ithalatımız sadece yüzde -18,3 gerilemiş.
Halen Rusya'nın enerji piyasasında en büyük müşterilerinden biri Türkiye'dir. Rusya Türkiye'ye Trakya üzerinden iki boru hattı ve Karadeniz üzerinden (Mavi Akım) bir boru hattı üzerinden doğalgaz satmaktadır.
Rusya Türkiye'ye yılda toplamda 32-33 milyar metreküp civarında doğalgaz satarken Kuzey Akım hattı ile Almanya üzerinden de 50 milyar metreküp doğalgaz satmaktadır. Ve Rusya Almanya ile anlaşarak 55 milyar metreküp kapasiteli Kuzey Akım 2 projesini hayata geçiriyor. İşte tam bu noktada ABD'de Almanya'nın otomotiv devi Volkswagen skandalı patlıyor.
Halen Rusya inşaat pazarı Türkiye için en büyük pazar iken, Rusya'dan gelen turistler de Türkiye için bir başka ikinci büyük pazarı oluşturuyor.
Enerji alanında devam edecek ise nükleer santral projesinden tutun da Türk Akım'ı projesine kadar iç içe geçmiş bir ilişkiler ağı söz konusu.
Ekonomik alanı topladığımızda aslında kimin ne kazanacağı veya kimin ne kaybedeceğinin çokta belli olmadığını söyleyebiliriz.
İlk bakışta Türkiye daha avantajlı gibi görülse de aslında karşılıklı bağımlılık liderleri bile aşacak noktaya gelmiş durumda.
Rusya'nın elinde en güçlü koz doğalgaz resti görülse bile bu rest uzun vadede Türkiye'ye yeni kapılar açabilir. Halen Türkmenistan gazı için süren çalışmalar ile Kuzey Irak doğalgazının getirilmesi için süren çalışmalar hep birer alternatif olarak görülebilir.
Ama tüm bu karşılıklı restlerin ötesinde bir başka gerçek var ki asıl o noktaya bakmamız gerekiyor: Viladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan
İki güçlü lider ve verdikleri mücadele.
Özellikle oligark sermaye ile mücadeleleri.
Aslında birbirine çok benzeyen süreçler geçiren iki liderin ortak özellikleri daha fazla. Küreselleşen çıkar çevrelerine karşı merkezi güçlenme ve ekonomik kalkınma modeli. (Türkiye ekonomik kalkınma modelinde daha geride kalsa bile...)
Bu açıdan bakıldığında hem Rusya için hem de Türkiye için bu gerilim bir kazanç değil kayıp olarak öne çıkıyor. Rusya'nın tek çıkış kapısı kapanırken, Türkiye'nin de emsal ülkesi rakipleşiyor.
Belki de şu nokta bir işaret veriyor: Uçağı düşen Rusya'nın borsası uçağı düşüren Türkiye borsasından daha az düşüyor. Rus borsa endeksi uçak olayından önce 900 seviyelerinde iken şu sıralar 850 seviyelerinden işlem görüyor. Türkiye'de ise borsa 80 bin seviyesinden 75 bin seviyesine geriledi. Rusya'da düşüş yüzde 5,5 iken Türkiye'de kayıp yüzde 6,25.
Rusya'da ruble uçak olayına rağmen dolar karşısında 65 civarında işlem görürken Türkiye'de TL dolar karşısında 2,84 liradan 2,93 liraya geriledi.
Ukrayna ve Kırım müdahaleleri sonrası ekonomik yaptırımlar ile karşı karşıya kalan Rusya ve Putin için tek çıkış kapısı silah kaldı. Bu yıl GSYH'da en az yüzde -4,7 reel kayıp ve dolar bazında iki yılda yüzde 30 ekonomik kayıp verecek bir liderin başka çıkış yolu var mı?
Bence asıl soru da bu olsa gerek.
Unutmayalım ki 2016'da Rusya'da seçimler var ve Putin yine en güçlü aday...